17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Buddha, Palyaço, Avukat, Suçlu: Her Şey Yolunda Adamım!

EDİTÖR:
Hasan Özdağ

“Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.” (Siddhartha, Herman Hesse, s.148).

Better Call Saul (Vince Gilligan & Peter Gould, 2015), New Mexico eyaletinin Albuquerque kentinde serbest avukatlık yapmakta olan Jimmy McGill’in geçmişinden ve geleceğinden kesitler sunarak karakterin üç farklı kişiliğini, bu kişilikleri edinme ve terk etme süreçlerini titizlikle aktarır. Dizinin finalinde ise bu farklı personaların ve yaşadığı sürecin kendisine öğrettiklerini toparlayan Jimmy, bir farkındalığa ulaşır. Aşırı kişilikleri arasında orta nokta sayılabilecek bir konuma varır. Yazıda James McGill’in üç personası “Slippin’ Jimmy”, “James Morgan Mcgill” ve “Saul Goodman” sırasıyla açıklandıktan sonra karakterin dönüşümü ve tasarımı Joker (Todd Phillips, 2019) filminin ana karakteri Arthur Fleck (Joaquin Phoenix) ile benzerlikler kurularak, yolculuğu ise Siddhartha (Herman Hesse, 1922) romanının ana karakteri Siddhartha’nın yolculuğu ile karşılaştırılarak incelenecektir.

Dizi, ana zaman çizgisi olarak Jimmy’nin “James Morgan McGill” döneminden “Saul Goodman” dönemine geçişini alır. Paralel dönemler, geçmişe dönüşlerle anlatılan “Slippin’ Jimmy” evresi ve son üç bölümün tamamıyla beraber her bölümün başında aktarılan Saul Goodman sonrası, orta noktaya ulaşma sürecidir. Jimmy’nin babası, ailecek yaşadıkları Illinois’nin Cicero kasabasında market işleten, halk tarafından yardımseverliği ve saflığıyla tanınan bir adamdır. Adam, biraz ajitasyon ve göz boyamayla diğer insanlar tarafından kolayca kandırılmaktadır. Jimmy, marketinin batmasını ve ailesinin çulsuz kalmasını babasının bu saflığına bağlar. “Slippin’ Jimmy” kişiliğinin temelinde bu yatar. Jimmy, babasının diğer insanlar tarafından sürekli dolandırılmasına tahammül edemez. Ona duyduğu saygı zedelenir. Kasabada dolandırıcılığı ve aylaklığı ile bilinen Slippin’ Jimmy, ilk adımını kendi babasını dolandırarak atar. Babasına yalanlar söyleyip kasadan para çalar. Abisi Chuck ise (Charles McGill, Michael McKean) bu durumdan hiç hoşnut değildir. Chuck, saygın bir hukuk fakültesinde öğrenim görüp mesleğe kapağını atarken Jimmy, kasabada bir arkadaşıyla beraber çeşitli numaralar ile insanları dolandırmakta, dizide kullanıldığı şekliyle “kestirme” yollar kullanarak para kazanmaktadır. Jimmy’nin bu tavrı, zamanla hastalıklı bir takıntı haline gelir. İnsanları dolandırırken edindiği tek menfaat para değil, aynı zamanda onları salak yerine koyup karşılarında edindiği yüksek pozisyondan duyduğu tatmin hissidir. Bu hazza olan bağımlılığı Jimmy’e, temeline babasının da kazma vurduğu Slippin’ Jimmy kişiliğinden mirastır ve yolculuğu boyunca peşini bırakmayacak, hatta dönüşümünün belirleyici faktörlerinden olacaktır. Jimmy, insanları dolandırmaktan edindiği hazzı törpüleyebildiği yahut körüklediği kadar değişip dönüşebilecektir.

Abisi Chuck, anne ve babalarının vefatından sonra Jimmy’e sahip çıkmaya karar verir. Jimmy, sokaklarda kandırabileceği kolay lokma birilerini ararken kendisi çok saygın bir avukat olmuş ve HHM (Hamlin Hamlin McGill) adında dev bir hukuk şirketinin kurucu ortakları arasında yer almıştır. Jimmy’e bu şirketin posta odasında bir iş verir. Abisi Chuck’a duyduğu hayranlık, minnet ve saygı, zamanla Slippin’ Jimmy kişiliğini dize getirecek, ortaya American Samoa Üniversitesi hukuk mezunu, baroya kabul almış diplomalı bir avukat, “James Morgan McGill” çıkacaktır. Edindiği bu yeni kişiliğin gelişmesinde abisi kadar posta odasından hukuk okuyup başarılı olan arkadaşı Kimberly Wexler (Kim, Rhea Seehorn) da etkilidir. Bu yeni kişiliğiyle Jimmy, artık sokaklarda aylak aylak dolanmayı bırakmış, bir manikürcünün arka odasındaki daracık bir ofisten adliye koridorlarında ceza davaları kovalamaya başlamıştır. Bakacağı davaları seçmez, eline ne gelirse onunla ilgilenir, abisi gibi prensipleri yoktur. Yeri geldiğinde kafayı bulup bir cesede tecavüz eden sanıkları bile savunur. Eline düzgün bir iş almış olsa da Jimmy’de hala eski kişiliğinin kestirme yol tutkusu devam etmektedir. Hukukun açıklarını arar, “etik” olmayan savunma rolleri üstlenir, bazen seviye sahte kanıt üretmeye kadar ilerleyebilir. Hatta ara sıra şık mekanlara gidip saf gördüğü zenginlere zekice planlanmış oyunlar kurar. Bu oyunlarına Kim’i de alet eder.

Jimmy, diğer insanlar gibi değildir. Kafası farklı çalışmakta, kestirme yolları kolaylıkla görebilmekte ve gördüğü bu yolları görmezden gelmeyi kabullenememektedir. James Morgan McGill kişiliğini sürdürmeyi başaramaz. Ancak bu başarısızlığın en büyük sebeplerinden biri çok sevdiği abisi Chuck’ın ona ihanetidir. Psikiyatrik bir durumdan ötürü elektromanyetik alanlara yaklaştığında fiziksel acı çeken Chuck, evinden dışarı kolay kolay adım atamamakta, evinde hiçbir elektronik alete izin vermemekte, haliyle alışveriş yapamadığından günlük ihtiyaçlarının çoğunu kendi başına giderememektedir. Jimmy, abisine yardım etme işini kendisi üstlenir. Üstelik bunu, abisinin kendisine asla güvenmediğini, onu tehlikeli, aşağılık, kontrol altında tutulması gereken bir insan olarak gördüğünü öğrendiğinde bile bir süre devam ettirecektir. Doktor psikiyatrik tedavi gerekliliğinde ısrar etse de abisi istemediği için Jimmy onu yatırmayı kabul etmez, yükü kendi omuzlarına alır. Chuck için, avukatlık yapan Jimmy, “eline makineli tüfek almış bir şempanze” gibidir (Better Call Saul, S1: B9, 45:08). Kanun kutsaldır, şakaya gelmez. Jimmy, bu kutsallığı kendi menfaatleri için hiçe saymaktadır/sayacaktır. Bu sebeple Chuck, Jimmy’nin baro lisansını kaybetmesi için elinden gelen her şeyi yapar. Tıpkı HHM’ye avukat olarak alınmasını yıllarca gizlice engellediği gibi. Bu sırada Jimmy de özellikle abisinin aksine kendisine güvenen Kim’in yoldaşlığıyla hukuka tutunmaya, düzgün bir avukat olarak nam salmaya, abisini haksız çıkarmaya çalışacaktır.

James Morgan McGill kişiliğinde uzunca bir zaman geçiren, toplumla uyumlu bir insan olmak için çabalayan Jimmy, sonunda abisini ezip geçer. Kendisine asla güvenmediğini, onun hala Slippin’ Jimmy olduğunu yüzüne vurduktan sonra da abisi her daim peşinde olmuş, her adımını izlemiş ve ayağını kaydırmaya çalışmıştır. Chuck defalarca Jimmy’e çok değer vermediğini dillendirmiş, onu ancak kendi emri ve gözetimi altında kabullenmiştir. Asla değişemeyeceğine, ölene kadar Slippin’ Jimmy olacağına inancı, Jimmy için büyük bir darbe olmuş, daha fazla James Morgan McGill personasının varlığını anlamsızlaştırmıştır. Artık yüzüne maskeler takmayı bırakacak, olmak istediği kişi olacaktır. Zaten adliyede tanıştığı Mike Ehrmantraut’un (Jonathan Banks) hatırı ile girdiği pis davalar zamanla eline yüzüne bulaşmaya başlayacak, Salamanca ailesi ile tanışıp istemeden Howard Hamlin’in (Patrick Fabian) ölümüne sebep olduktan sonra süreç kontrolünden çıkacaktır. Kim, beraber kurdukları tezgahlardan insanların gördüğü zararları daha fazla kaldıramamış ve Jimmy’den ayrılmıştır. İçindeki Slippin’ Jimmy’nin iyice sınırı aşmış bir şekilde dışarı çıkmaması için uzun süre dengeleyici bir rol oynamış olan Kim de elinden kayınca Jimmy, istemese de girmek zorunda olduğu bir döneme, isteyerek ve bundan menfaat sağlamak amacıyla girer.

Dizinin ilham kaynağı ve Jimmy’nin son, aşırı kişiliği ise “Saul Goodman”. İnsanlarla, hukukla ve etikle uzlaşmak için bir sebebi kalmayan Jimmy, suçluların aranan avukatı olur. Yer altı dünyasında isim yapar. Gösteriş ve şaşa markasıdır. James Morgan McGill döneminde çalıştığı şirketten kovulmak için giydiği renkli takımlar artık gündelik kıyafetleri olmuştur. Paraya para demez. Heisenberg (Walter White, Bryan Cranston) kod adlı bir kristal meth imparatorunun avukatlığını yapar. Ondan önce de yeraltı dünyasının nam salmış ailesi Salamanca’lar için davalara bakmıştır. Heisenberg’in yakayı ele vermesiyle Saul Goodman’ın sefa dönemi de son bulacak, Jimmy, “Gene Takovic” sahte ismiyle Nebraska’da izole olmuş aranan bir suçlu olarak yaşamını sürdürecektir.

Palyaço

Arthur Fleck’in hayatında bir baba figürü eksiktir. Kendisini komedyen olma hayaline ve çok sevdiği annesinin bakımına, ihtiyaçlarına adayan Arthur, hayatının filme konu olan döneminde belli kırılma anları yaşar. Bu kırılmalar Arthur’u kendisini şiddetle var etmeye, onu bir arzu nesnesine dönüştürmeye itecek, ortaya bir kaos figürü çıkaracaktır (Uçar, 2021). Jimmy’nin hayatında da saygı duyabileceği bir baba figürünün eksikliği vardır. Zira onun için babası, saflığı ve iyi kalpliliğiyle bilinen, diğer insanların kurnazlığına kurban gidip maskara olan bir insandır. Jimmy’nin ulaşmak istediği hedef de abisi gibi saygın bir avukat olmanın yanı sıra çok para kazanmaktır. Aynı zamanda kendisini psikiyatrik bir rahatsızlıktan mustarip olan abisinin bakımına adamıştır. Chuck’ı hem idol olarak alır hem de ona gözü gibi bakar. Tıpkı Arthur gibi Jimmy de Saul Goodman’a dönüşeceği yolda çok benzer kırılma noktaları yaşayacaktır.

“Kişinin olmadığı biri gibi davranması, dünyaya ayak uydurmak ve kabul görmek de (…) sahneler içine yedirilmiş diğer temalar. Kalabalık bir dünyada yapayalnız kalan Arthur, diğerleri gibi olabilmek için çabalıyor. Filmin ilk yarısında başına gelenleri sindirip mümkün olduğunca pasif davranması da bu yüzden. İkinci yarıda ise yaşadıkları onu nihayet kırılma noktasına getiriyor ve en sonunda Arthur’un Joker’i için perde aralanıyor.” (Toka, 2019).

Arthur hakkında edindiğimiz ilk ipuçlarından biri, talk Show sunucusu Murray Franklin’i (Robert De Niro) kendisine bir baba figürü olarak benimsemesidir. Annesinin yanına hastaneye geldiğinde televizyonda Murray’ın şovunu izlerken Arthur, kendisini izleyiciler arasında hayal eder. Orada Murray kendisine “bütün bu ışıkları, programı, seyircileri senin gibi bir çocuğum olsun diye gözüm kapalı verirdim” der (Joker, 2019, 14:57). Bu cümle “Arthur’un özne olarak baba eksikliğini imlemekte ve Murray’ı simgeselin göstereni olan baba figürü olarak idealize ettiğini göstermektedir.” (Uçar, 2021: 68). Jimmy için bu ipucu, babasından para çaldığı -onu aşağıladığı günlerden ve abisinin başarısına olan hayranlığından hareketle, Chuck’ı hayatında Arthur’un Murray’ı koyduğu konumun çok yakınına koymasına tekabül eder. Arthur için böyle değerli bir yerde konumlandırdığı Murray tarafından gülme hastalığı söz konusu edilerek küçük düşürülmek kırılma noktalarından ilki olacaktır. Chuck’ın Jimmy’e asla güvenmemiş olması, kendisini makineli tüfek tutan bir şempanze olarak görmesi de Jimmy’de benzer bir etki yaratır.

Arthur için ikinci önemli kırılma noktası arkadaşının verdiği silah yüzünden işinden kovulması olacaktır. “Bu durum, Arthur’un üzerinde gerçek evresinin baskısını arttırmasına neden olur. Özne üzerinde derin bir baskı oluşturan ve insanın kontrolünün dışında şekillenen her şey, gerçeğin gücünü oluşturmaktadır.” (Uçar, 2021: 68). Jimmy’nin hayatında bu gerçek, Chuck yüzünden baro lisansını kaybetmesi şeklinde tezahür eder. Her daim Slippin’ Jimmy olarak kalacağı gerçeği üzerinde bir kontrole sahip olmaması, insanların gözünde asla bu kimlikten kurtulamayacağı gerçeği, Jimmy’nin aşırı ve düzenbaz kişiliğini pekiştirecek, arzusunu farklı bir yöne çevirmesine sebep olacaktır.

Arthur için üçüncü kırılma noktası psikolojik yardım aldığı insanı kaybetmesi olur. Psikoloğu Arthur ile daha fazla görüşemeyeceğini açıklarken “Senin gibi insanlar kimsenin umurunda değil Arthur. Benim gibi insanlar da…” cümlesini kurar (Joker, 2019, 41:38). Bu cümle, Arthur’un psikolojik yardım aldığı kurumun fonunu kesen devleti ve toplumu -diğer insanları suçlar. Jimmy’nin hayatında bu kırılma noktası Kim’in kendisinden ayrılması şeklinde gerçekleşir. Kim kendisinden ayrılırken ayrı olduklarında gayet iyi olduğunu, ancak beraberlerken diğer insanların zarar gördüğünü söyler. Her iki karakter de kendilerine mental destek sağlayan, yollarını kaybetmelerine engel olan insanları “diğer insanlar” yüzünden kaybetmiştir.

Arthur için son ve en önemli kırılma noktası ise annesinden aldığı ipucunun ardından gerçek babası sandığı Thomas Wayne’in (Brett Cullen) kendisini reddetmesi ve ardından annesinin gerçek annesi olmadığını öğrenmesidir. “Arthur, Thomas Wayne’i yalnız yakalayarak her şeyi söyler. Ancak Thomas Wayne, onu çok sert bir biçimde reddeder. Lacan bu durumu şöyle açıklar, ‘özne açısından en önemli istek, öteki tarafından kabul görmektir’ (akt, Şen, 2015: 1004). Öznenin kendisini anlamlandırması ve meşru kılması buna bağlıdır. Çünkü üzerinde gerçeğin baskısını hissetmektedir.” (Uçar, 2021: 70). Çok değer verdiği annesinin büyük bir yalan olması, Arthur’un aldığı en büyük darbelerden biridir. Hayatının tüm gerçeği kontrolünden çıkmıştır artık. “Annenin bedeninden ayrılmak insan için ilk eksik olma durumudur. (…) Lacan’a göre özne; anne ile bütünleşme arzusunu farklı nesnelere yönlendirerek bu eksiğin giderilmesi üzerine bir fantezi yaratır. Arthur’un bir özne olarak annesinin gerçek annesi olmadığını öğrenmesiyle yaşadığı kayıp, onun arzusunu ve fantezisini şiddete yönlendirmesine zemin hazırlayacaktır.” (Uçar, 2021: 70). Jimmy için bu son kırılma noktası abisinin kendisine “kardeş olarak” hiç değer vermediği, onu yalnızca kontrol altında tutulması gereken bir tehlike olarak gördüğü gerçeğiyle yüzleşmesi ve her daim ayağını kaydırmaya çalışan Chuck ile girdiği mücadele olacaktır.

Chuck, Jimmy için Arthur’un hayatında sahte annesi Penny Fleck (Frances Conroy), baba figürü Murray Franklin ve muhtemel babası Thomas Wayne’in oynadığı rollerin bir toplamıdır. Annesi ve babasını kaybettikten sonra Chuck, Jimmy’nin hayatında hem ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi kendisine adeta kutsal bir görev bildiği bir akraba hem bir idol hem de bir baba figürü olarak yer almıştır. Arthur, kontrolü dışındaki gerçeğin üzerindeki baskısını daha fazla kaldıramaz ve şiddet eylemleri kıvılcımlanmaya başlar. Sahte annesini bir yastıkla boğar, Murray’i kendi şovunda kafasından silahla vurur, Thomas Wayne ise kendisinden ilham alan sistem karşıtlarının ortaya çıkardığı bir kaos esnasında öldürülür.

Jimmy ise Arthur’un üç farklı karakter vesilesiyle yaşadığı baskıyı tek karakterden yaşar. O da Slippin Jimmy’den kendisine miras kalan yöntemleri kullanarak Chuck’ın itibarını yerle bir eder, sigortasını iptal ettirir ve intihar etmesine yol açar. Üstelik sonrasında samimi bir hüzün bile duymaz. Sayılan kırılma noktalarının ortaya çıkardığı canavarların ilk kurbanları bu kırılma noktalarının ana sorumluları olur. Ayrıca Arthur, kendisine silah vererek işinden olmasına sebep olan arkadaşını da acımasızca öldürmüştür. Tıpkı Jimmy’nin içten içe asla abisinin gözüne girememesinin ve saygın bir avukat olamamasının sorumlusu olduğuna inandığı Howard’ın ölümüne istemeden sebep oluşu gibi. Jimmy, Howard’ın itibarıyla oynar, bunu yine Slippin’ Jimmy yöntemleriyle başarır. Howard’a olan bu takıntısının sebebi onun, abisinin hayalindeki kardeş modeli olduğunu düşünmesidir. Howard, Jimmy için adeta babasını kıskandığı bir erkek kardeştir. Abisinin gözünde istediği yere gelememesinin sebebi güzel giyimiyle, sahte güler yüzüyle ve üstten tavırlarıyla Howard’dır. Jimmy’nin kurduğu oyunlar Howard’ı yanlış zamanda yanlış mekâna getirir ve ölümüne sebep olur.

Chuck’ın ölümünden sonra Jimmy’nin göz boyamak için onun adına düzenlediği bir öğrenci bursu seçmesine Kristy Esposito (Abby Quinn) adında genç bir öğrenci katılacaktır. Bu öğrencinin geleceği parlak görünür, ancak geçmişinde ismini kötü gösteren bir hata (suç) vardır. Seçim jürisinin diğer üyeleri Kristy’e sıcak bakmazken Jimmy, içten içe onunla bir özdeşim kurar ve Kristy’nin burs alması için oy verir. Ancak yine kendi tecrübelerinden hareketle Kristy’nin o bursu asla alamayacağının bilincindedir. Bu iyi giyimli, “saygın” insanlar onu büyük bir hukukçu olmaya asla layık görmeyecektir. Mülakattan sonra Jimmy’nin Kristy’e söylediği sözler, Jimmy’nin o ana kadar yolculuğunda ulaştığı noktayı çok güzel özetler:

“Bursu alamadın. Hatta sana bir şey söyleyeyim mi? Asla alamayacaktın zaten. Sana böyle fırsatlar sunar, bir şansın olduğunu söylerler ama bu bir yalan. Çoktan kararlarını vermişlerdir zaten. Ne yapacaklarını sen daha kapıdan girmeden biliyorlardır. Sen bir hata yaptın ve asla unutmayacaklar. Onlara göre hatan seni tanımlar. Sen o hatasındır. Sadece bu burstan bahsetmiyorum, her şeyden bahsediyorum. Makaleni okudum. Yapman gerektiği gibi yapsan da diğerlerinden elli kat fazla çalışsan da fark etmez. Yüzüne gülümserler, başını okşarlar ama seni asla aralarına almazlar. Ama dinle, bu önemli değil. Sana vermiyorlar mı? Ne olmuş yani, onlara ihtiyacın yok. Sen alacaksın. Ne gerekirse yapacaksın. Onların kurallarıyla oynamayacaksın, denemeyeceksin bile. Öteki yolu kullan, onların yapmayacağını yap, daha akıllı ol, kestirmeden git ve kazan. Onlar otuz beşinci kattaysa ne olmuş? Sen ellinci kattan onlara bakacak ve güleceksin. Ne kadar yükselirsen senden o kadar nefret edecekler. Çok iyi. Acı çektir onlara. Onlar için bir önemin yok mu? Onları boş ver gitsin. Kazanan her şeyi alır” (Better Call Saul S4:B10, 30:04).

Kazanan her şeyi alır ifadesi burada kritik bir öneme sahiptir. Jimmy’nin baroya kabulünün ardından düzenlediği eğlencede abisiyle karaoke yaparken söyledikleri şarkı ABBA’nın The Winner Takes It All şarkısıdır. Kristy’e yaptığı konuşmada Jimmy, kazanan her şeyi alır ifadesindeki kazanan’ı, kendisi ve Kristy gibi insanlarla Chuck ve Howard gibi insanların mücadelesinin kazananı olarak aktarır. Baroya kabulünün ardından abisi ile bu şarkıyı söylemeleri, aralarında başlayacak bir mücadelenin işaretçisi gibidir. Arthur ve Jimmy’nin benzeştiği bir diğer nokta, Arthur’un yerli yersiz gülme hastalığı yüzünden en olumsuz olaylara bile gülebiliyor olmasının toplum içerisinde olumlu bir fenomen olan gülmek eyleminin pratiği ile oluşturduğu kontrasttır. Arthur’un gülüşü olumlu bir eylem olmasına karşın insanın boğazını düğümler. Çünkü bu istemeden gerçekleştirilen bir eylemdir ve aslında Arthur’un hayatı bu kadar neşeli olmasına müsaade etmemektedir. Jimmy ise hayatında arka arkaya gelişen olumsuzluklara, yediği darbelere rağmen her daim enerjik ve neşeli bir imaj yansıtır. Renkli takımlar giyer, kendisine edilen hakaretlere şakayla karşılık verir, modunun düşmesine izin vermez. Hayatında olup biten şeyler çok da matah değildir. Ancak Jimmy’nin renkli kişiliği yaşananlarla bir kontrast oluşturarak tıpkı Arthur’un gülüşü gibi derin bir trajedinin üstünü örter. Bu kısımda son olarak Chuck’ın Jimmy’nin hayatındaki önemine işaret eden bir sahneye atıfta bulunmak gereklidir. Kim, Chuck ile yüzleştiği bir sahnede ona şunları söyler:

“(Jimmy’nin) Kusursuz olmadığını biliyorum! Kestirmeler kullandığını da biliyorum. Ama onu bu duruma sen getirdin. O seni idolleştirmiş. Seni kabul ediyor ve seninle ilgileniyor. Tek istediği senin sevgin ve desteğindi. Ama sen onu sadece yargıladın. Ona hiç inanmadın. Onun başarılı olmasını hiç istemedin. Biliyor musun, onun için üzülüyorum. Senin için de üzülüyorum.” (Better Call Saul, S2:B9, 24:23).

Hem Arthur Fleck hem de Jimmy McGill bir yanlarıyla toplumun kabul ettiği karakterler olmaktan uzaktır. Aynı zamanda her iki karakterin hayatlarında da bir baba-idol figürü eksiktir. Her ikisi de bu eksikliği giderirken ve özne olarak gerçekliklerinin iplerini ellerine almaya çalışırken medet umdukları kişiler tarafından yüzüstü bırakılırlar. Gerçekliklerinin kendilerinden tamamen bağımsız olduğunu ve üzerlerinde büyük bir hüküm sahibi olduğunu sarsıcı yollardan keşfederler. Yaşadıkları kırılma noktaları onları bu gerçekliğe farklı yollardan hâkim olmak zorunda bırakır. Jokeriçin bu yol şiddettir, Saul Goodman için ise kimsenin kullanmaya cesaret edemediği kestirme yollar. Joker, sistemin acı çektirdiği diğer insanları kendine yoldaş alır ve adeta bir kaos peygamberine dönüşür; Saul Goodman ise arkasına suçluları alır. Suçluları kanunun açıklarını kullanarak temize çıkarır, ceza indirimleri kazanır, kara para aklar. İki karakter arasındaki son benzerlik de toplumsal normların dışında kalan bu diğer insanlar arasındaki itibarlarıdır. Joker’in bir araba üzerinde bir sürü isyancının tezahüratları eşliğinde yüzüne gülümseme çizdiği sahne bir yanda, Saul Goodman tutuklandıktan sonra otobüsteki diğer suçluların “Better! Call! Saul!” ritminde tempo tuttukları sahne diğer yanda.

Buddha

“Ailesi ve yakın çevresi tarafından çok sevilen bir genç olan Siddhartha, manevi anlamda, ait olduğu toplumun değer yargılarının, kültürel kodlarının kendisini doyurmadığını anlayarak bir gün kentlerinden geçip gitmekte olan çileci gezginlere katılarak bir yolculuğa çıkar. Amacı, içindeki ruhsal huzursuzluğu dindirmek, kusursuzluk ve mükemmellik demek olan Om’a yani bilgeliğe ulaşmaktır. Bu amaç doğrultusunda maddi ve manevi hayatı her yönüyle yaşar. Macerasının, kimi aşamalarında umutsuzluğa düşse de en büyük yol göstericisi olan iç sesi ve çeşitli kişi ve varlıkların yardımı sonucunda içindeki huzursuzluğu dindirerek ruhsal bütünlüğe ulaşır.” (Karadeniz, 2020: 5).

Siddhartha ile Jimmy arasında önemli bir fark ve bir de benzerlik vardır. Öncelikle Siddhartha, öz benliğini keşfetme ve bilgeliğe ulaşma yolculuğuna kendi iç sesinin çağırışıyla koyulmuştur. “Siddhartha günden güne artan bu huzursuzlukla, anne ve babasının, dostu Govinda’nın sevgisinin kendisini mutlu kılamayacağını, babasından, öğretmenlerinden ve bilge Brahmanlardan öğrendiklerinin ruhunu dinginliğe kavuşturamayacağını düşünmeye başlar.” (Karadeniz, 2020: 6). Çevresindeki herkes Siddhartha’yı takdir etmekte, onun hem güzelliği hem de zekasıyla mest olmaktadır. Jimmy ise Slippin’ Jimmy olmayı bırakıp abisinin himayesi altına girerek başladığı yolculuğuna diğer insanların kendisi üzerindeki baskısı ile meyletmiştir. Slippin’ Jimmy onun için terk edilmesi gereken bir kişilik değildir. Diğer insanlar onu kendisi olduğu zaman hayatının anlamsız ve faydasız olacağına bir şekilde ikna etmiş, yaşayış biçimini değiştirmeye ve toplumla daha uyumlu olmaya onu zorlamıştır. Kısaca Siddhartha’nınki gönüllü ve sonunda bilgeliğe ulaşmayı hedefleyen bir yolculukken, Jimmy’ninki kısmen zorunluluktan ve sonu başından belli olmayan, tam olarak bir hedef doğrultusunda ilerlemeyen bir yolculuktur.

Jimmy’nin küçük hedefleri vardır, beyaz bir Cadillac gibi mesela. Ya da kendine ait bir avukatlık bürosu gibi. Ancak Siddhartha gibi yüce bir son hedefe sahip değildir. Ayrıca Siddhartha, yolculuğunun sonunda toplumsalın kendisine dayattığı personadan kurtulup birey haline gelmeyi hedeflerken Jimmy yolculuğuna toplumsala boyun eğerek başlar. “Çünkü toplumun kişiye biçtiği bu personalar, toplumsal roller, bireyleşmenin önündeki en büyük engellerden biridir (Evis, 2012: 483). Siddhartha’nın yaşadığı huzursuzluğun da temel kaynağıdır.” (Karadeniz, 2020: 6). Öte yandan Jimmy ile Siddhartha, diğer insanları küçük görme noktasında ortaklaşırlar. Siddhartha, kendini diğer insanlardan farklı ve üstün görür. O insanlara “çocuk-insan” diye hitap eder. Aynı şekilde Jimmy, diğer insanların görmeye zekâ yetiremediği, kullanmaya cesaret edemediği kestirmeleri çekinmeden kullanarak bir üstünlük sağlar. İnsanları dolandırarak onlar karşısındaki gücünü pekiştirir ve kendini tatmin eder.

Bob Odenkirk as Jimmy McGill – Better Call Saul _ Season 2, Gallery- Photo Credit: Ben Leuner/AMC

Siddhartha, öz benliğine ulaşmak, yaşayışının anlamını kavramak için önce can yoldaşı Govinda ile dünyevi hayattan uzaklaşıp doğada yaşayan çilecilerin arasına katılır. Ne var ki yolculuğunun bu evresinde, bu hayatın kendisini hedefine götüremeyeceğine kanaat eder. Bir öğreten ve öğretiye bağlı kalmak, Govinda’nın aksine Siddhartha’nın hedefine giden yolda tercih edeceği bir seçenek değildir. Oysa “özbenliğe ulaşma yolunda dostu Govinda, bir öğretiye bağlanarak Siddhartha’yı yalnız bırakır. Çünkü “bu yol herkese göre değildir, herkese açık da değildir, tehlikelidir” (Jung’dan aktaran Karadeniz, 2020: 9). Govinda, çilecilerle birlikte kalır. Siddhartha ise öz benliğine doğru arayışına devam eder. Jimmy de Slippin’ Jimmy’nin alışkanlıklarından ve yöntemlerinden vazgeçip abisinin kontrolü altında onun şirketinin posta departmanında çalışmaya başlar. Siddhartha’nın çilecilere katılması Jimmy’nin yolculuğunda olduğu insandan, alışkanlıklarından uzaklaşıp kendisinden istenen şekilde yaşamaya başlaması şeklinde tezahür eder. Posta departmanında yanında dostu Kim olacaktır. Siddhartha’nın Govinda’sı neyse, Jimmy’nin Kim’i de odur. İkisi de posta departmanında başlayıp hukuk diploması ve baro lisansı edinir. Yolculuklarının devamında ise Jimmy, abisini hayatından çıkarıp kendisinden istendiği gibi yaşamayı reddedecek ve hayatına farklı bir doğrultuda devam edecektir. Jimmy’nin aksine Kim, olduğu kişi gibi değil kendisinden beklenen kişi olarak yaşamayı tercih eder. Govinda’nın bir öğretiye bağlı kalma isteği, Kim’de toplum normlarına ve “etiğe” bağlı kalma eğilimi şeklinde görülür. Bu bağlılığı kabul etse de bu süreç Kim’i de çok değişmiştir, tıpkı Govinda gibi. Artık yüksek mevkilerde büyük davalarda çalışan bir avukat değil, küçük insanların avukatlığını yapmaktadır. Ne var ki Jimmy’i yolculuğunun devamında takip etmeyecektir. Jimmy, tam anlamıyla kendisi olarak yaşamaya başlar.

Toplumun onaylamadığı kestirme yolları adeta ideolojisi haline getirir. Aşırı bir yaşam sürmeye başlar. Farklı kadınlarla birlikte olur, kocaman, altın kaplama dekorasyonları olan bir evde yaşar, beyaz Cadillac’a biner, renkli takım elbiseler giyer ve elinde tuttuğu anayasa kitapçığı ile en güçlü odur. Hukuk bilgisi ve kıvrak zekasıyla “çocuk-insanlardan” üstündür. Kendisini tehlikelere karşı garanti altına alır, çalıştığı tehlikeli insanlar karşısında haddini bilir. Ne var ki bu yolun sonu Jimmy’i iyi bir yere çıkarmayacaktır. Aranan bir suçlu haline geldiğinde son kartını oynar ve sahte bir kimlikle ortalardan kaybolur. Böylece yolculuğunun yaşadıklarını kavrayacağı ve yazının başında bahsedilen orta noktayı bulacağı evresi başlamış olur. Buna paralel olarak Siddhartha çileci yaşantısını terk eder ve küçük gördüğü çocuk-insanlar gibi maddiyata köle, aşırı bir yaşantı sürmeye başlar. Cinselliğin, para kazanmanın, bolluk içerisinde yaşamanın hazzıyla tanışır ve asıl aradığı şeyi bir süreliğine unutur. Ancak sonunda birden farkına varır Siddhartha, “oyun bitmişti, oyunu oynaması olanaksızlaşmıştı artık.” (Siddhartha, Herman Hesse, s.92).

Bob Odenkirk as Saul Goodman – Better Call Saul _ Season 6, Episode 9 – Photo Credit: Greg Lewis/AMC/Sony Pictures Television

Jimmy’nin aranan bir suçlu olarak kaçması gibi Siddhartha da bu dünyevi ve aşırı yaşayış biçimini terk eder. Yolculuklarının başında olduğu gibi yine Siddhartha gönüllü hareket ederken Jimmy kaçmak zorunda kalmıştır. Siddhartha bir ırmağa gelir ve orada yolculuğunun başından beri aradığı şeye ulaşır. “Dünya hayatına batıp çıktıktan sonra döndüğü ‘bu yoğunlaşmış yalnızlık merkezi’ -ırmak (Bachelard, 2008: 72) Siddhartha’nın, ruhunu arındırdığı, gönül kuşunun ölmediğini fark ettiği bir arınma mekânı olarak değer kazanır kurgu düzleminde.” (Karadeniz, 2020: 13). Hem çileci hem de maddi aşırılıklarla dolu dünya hayatını yaşayan Siddhartha, yaşadıklarından öğrenir. Bilgeliğe ulaşmak isteyen kişinin bunu ancak yaşayarak yapabileceğini anlar. Yolculuğu boyunca ulaşmak istediği bu noktaya ulaşmasını engelleyen ise içindeki kibirdir. Yıllarca her zaman küçük gördüğü çocuk-insanlar gibi yaşamıştır. Kibri Siddhartha’nın gözlerini kör etmiştir. “Beniyle savaşında bir brahman ya da çileci olarak niçin sonuç alamadığının ayırdına varır. İçindeki kibri öldürememiş, bu kibir rahiplik, ruhanilik kisvesine bürünerek içine bir güzel yuvalanmıştır.” (Karadeniz, 2020: 12). Jimmy ise bu aydınlanmaya Gene Takavic olarak yaşadığı dönemin sonlarında ulaşır. Artık dikkat çekmemek için zekasını, kestirmelerini kullanamamakta, kendi çocuk-insanları gibi yaşamaktadır. Tıpkı Siddhartha’nın da yıllarca kendi çocuk-insanlarının dünyevi hayatını yaşaması gibi.

Kaçtıktan sonra her zaman Saul Goodman özlemiyle yanıp tutuşan, kasetten eski reklamlarını izleyen Jimmy, birinin onu tanımasının ardından eski kestirme yöntemlerine tekrar dönüş yapar. Bunun sonucunda yakayı ele verir ve bir çöp kutusunun içerisinde tutuklanır. Yıllarca yakalanmaktan kıvrak zekasıyla paçayı kurtarmış olan Jimmy, çöp kutusunda yakalanmasının ardından bu sonu kabullenemez. Tam da bu kabullenemeyiş, bir şeylerin farkına varmasına sebep olur. Böyle bitmek zorunda değildir. Yolculuğunun sonunu belirlemek hala onun ellerindedir. Daha önce küçük gördüğü ve kaderlerini ellerinde tuttuğu suçlularla aynı konumdadır. Önce çeşitli yöntemlerle minimum düzeyde ceza alıp yırtmayı hedefleyen Jimmy, dava esnasında tüm suçlarını itiraf eder. Kim olduğunu, nereden geldiğini, neler yaptığını inkâr etmek, yaşadıklarına ve kendisine yaptığı büyük bir saygısızlık olacaktır. Olduğu kişi için kendisine kesilen faturadan kaçmaya çalışmak, oyunu faturayı kesenlerin kurallarına göre oynamak anlamına gelir. Jimmy’nin Saul Goodman olarak yıllarca yaptığı şey budur, yaşadığı aydınlanma artık buna son vermesi gerektiğini anlamasıdır. Mahkemede tüm suçlarını üstüne alan Jimmy, kendisine Bay Goodman diye hitap eden yargıcı “Adım McGill. Ben James McGill’im.” diyerek düzeltir (Better Call Saul, S6:B13, 55:30). Bu şekilde adını bile anmadığı, mirasçısı olmak istemediği abisine, kendi nezdinde bir itibar iadesi yapmış olur. Chuck, Jimmy’nin saygın bir hukukçu olarak yükselmesinin önüne geçerek, onu aşağılayarak, Saul Goodman’a dönüşmesinde pay edinerek, yolculuğuna ve tecrübesine katkı sağlamıştır. Ne de olsa ulaştığı farkındalığa -bilgeliğe Jimmy’i ulaştıran şey bu tecrübeler olmuştur.

“Yine bir çocuk olup yeniden başlayabilmek için pek çok budalalıkta bulundum, pek çok kötü huy edindim, pek çok hata işledim, pek çok iğrençlik, düş kırıklığı ve umarsızlık yaşadım. Ama iyi oldu böylesi. (…) Esenliğe kavuşabilmek, Om’un sesini yeniden işitebilmek, yine doğru dürüst uyuyup doğru dürüst uyanabilmem için umutsuzluğa kapılmam, düşüncelerin en aptalcasına, intihar düşüncesine kafamda yer verecek kadar alçalmam gerekiyordu. Atman’ı benliğimde yeniden bulabilmek için budala birine dönüşmem, yeniden yaşayabilmem için günah işlemem gerekiyordu.” (Siddhartha, Herman Hesse, s.103).

Yolculuğu uzun yıllar yatacağı hapishanede sonlanan Jimmy, tıpkı Siddhartha’nın yolculuğunun sonunda tekrar Govinda ile karşılaşması gibi Kim ile karşılaşır. Ancak iki karakterin karşılaşmaları arasında fark vardır. Siddhartha, Govinda’nın yanlış yolda olduğunu, bilgeliğin bir öğretenden, bir öğreti yoluyla öğrenilecek bir şey olmadığını düşünmektedir. Jimmy ise Kim’in kendisinden yıllardır beklediği şeyi yapar, olduğu kişinin bedelini öder. Olduğu kişiyi bedelleriyle kabullenir. Kendisine toplum tarafından dayatılan sonsuz kanun-suçlu döngüsünden teslim olarak ve yaptıklarının sorumluluğunu üstlenerek çıkar. Jimmy’ninki sadece bir teslim oluş yahut pişmanlık değildir, kabullenmedir, aydınlanmadır. Artık o ne Slippin’ Jimmy’dir ne James Morgan McGill’dir ne de Saul Goodman’dır. Siddhartha’nın dediği gibi:

“Zaman gerçek değildir, Govinda, ben sık sık yaşadım bunu. Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka bir şey değildir.” (Siddhartha, Herman Hesse, s.143).

Tıpkı bu olgular arasındaki çizgiler gibi, Jimmy’nin geliştirdiği kişilikler arasındaki çizgiler de bir yanılgıdan ibarettir. Jimmy, iyi de değildir kötü de değildir. Yaptıklarından gurur da duymaz pişmanlık da. O Kim’in Jimmy’sidir. Chuck’ın kardeşidir. Ne de olsa aynı anda hem Buddha hem bir palyaço hem bir avukat hem de bir suçlu olabilen insanın, ne olduğuna dair sınırlar belirlemek kolay değildir.

Not: Bu yazının düzenlenmemiş orijinal hali Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü yayın organı Görüntü Dergi’nin 2023 Mart-Nisan sayısında yayınlanmıştır.


Kaynakça

  • Karadeniz M. (2020). “Hermann Hesse’in Siddhartha’sını Kahramanın Yolculuğu ve Arketipsel Sembolizm Bağlamında Okumak”. Mukaddime, 2020, 11(1), s. 1-17.
  • Uçar, A. K. (2021). “Arzu Nesnesi Olarak Şiddet: Joker Filminin Psikanaliz Çerçevede Çözümlenmesi”. ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, Mart 2021; 11 (1), 64-73.
Hasan Özdağ
Hasan Özdağhttps://hasanozdag.myportfolio.com/
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ve Felsefe bölümlerinde lisans eğitimini sürdürüyor. Politik Felsefe ve Sinema ile ilgileniyor. En sevdiği yönetmenler arasında Coen Kardeşler ve Lars von Trier, ilgilendiği düşünürler arasında J.J. Rousseau, Karl Marx, Antonio Gramsci ve Hannah Arendt var. Bazen eline kamera da alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar