17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Osmanlı’da Etnisite – 1

EDİTÖR:
Nur Seda Korkmaz

Göçler toplumsal değişmelerin en güçlü unsurudur. Göçler sayesinde bazı medeniyetler ya tamamen yok olmuş ya da yaşam biçimleri değişmiştir. Farklı dine, kültüre, dile ve fiziksel yapıya sahip toplulukların bir arada yaşamalarına neden olmuştur. Yeni ırklar, idare biçimleri ve kültürler ortaya çıkmış böylece günümüz toplumlarının temelleri atılmıştır. Uzak geçmişe ve yakın tarihe bakarak bu çıkarımı yapabiliriz. Eğer göçler olmasaydı, dünya statik kalmaya mahkum olacaktı. Bu öneme rağmen, yakın zamana kadar göçler sistematik ve birbirine bağlı olarak incelenmemiştir. Birleşmiş Milletler, 214 milyon insanın halen göçmen sayıldığını rapor etmiş. Bu bilgiler son 25-30 yılı kapsamaktadır. Tarihteki göçlerin başat sebepleri olarak nüfusun çoğalması, kaynakların yetersiz hale gelmesi ve iklim değişiklikleri sayılabilir.

Göç ve Müslümanlık

Din, milliyeti tayin eden ana kıstastır. Zoraki göçlere, başka dinden olanları yok etmeye son vermeye çalışmak oldukça güçtür. Dini, milliyeti ne olursa olsun, zoraki göçe mecbur edilen insanların çektiği acılar göz ardı edilemez. Gittikleri ülke halkı ile göçmenler bazı ortak unsurları paylaşsalar bile, genelde birkaç kuşak süren bir aidiyet sorunu yaşarlar. Özellikle göçmen çocukları, “muhacir” olmaktan kurtulmak için, toplum içinde mal-mülk ve mevki sahibi olmaya çalışarak saygınlıklarını artırma girişiminde bulunurlar. Müslüman geleneğinde göçler önemli bir yere sahiptir. Çünkü İslam takvimi Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret (göç) etmesiyle başlar. Medine halkı ile muhacirler arasındaki ilişkiler, Müslümanlara, göç ve göçmenlere davranış konusunda temel oluşturmuştur. İlk Müslümanlarda toprağa bağlılık geleneği yoktu. Müslüman bir toplumun, toprağa bağlılık süreci, o toprakların Müslüman hükümdarın idaresi altında olmasına bağlıdır. Müslüman idare yok olunca, Müslümanların, dindaşlarının hüküm sürdüğü topraklara göç etmesi mecburi olarak görülür. 19. yüzyıldaki göçlerde bu durumunda etkisi olmuştur. Namık Kemal, Vatan yahut Silistre(1873) adlı piyesinde vatan sevgisi ve savunmasını dini bir vazife haline getirmek amacını gütmüştür. Çünkü, üzerinde yaşadığımız toprak parçasını vatan olarak kıymetli görmez ve savunmazsak, o toprak parçasını kaybedebiliriz.

Göçmenler, yeni ülkelerine büyük bağlılık gösterip aşırı milliyetçi olabilirler. Tabii bunun tam tersi de mümkündür. Bazı göçmenler pişman olup geri dönebilirler. Genelde göçler entegrasyon ile başlayıp, asimilasyonla sonlanır. Bu sürecin uzunluğu toplumdan topluma değişir. Dil birliği bu süreçte büyük önem taşır. İnsanların birbirleriyle kaynaşmaları, asimilasyon sürecini hızlandırır. Bununla birlikte, göçmenlerin saygınlık kazanmaları, asimilasyonlarını kolaylaştırmaktadır.

Göçler bireysel olduğu kadar kitleler halinde de yapılabilir. İnsan çeşitli mesleki ve kısmi aidiyet isteyen topluluklara üye olabilir. Temelde bütünüyle ait olduğu yani kendi varlığının özünü temsil eden toplumlar vardır ve burada dinsel, siyasi, milli kimlikler başta gelir. Bazı küçük toplulukların kimlerden oluştuğunu kısaca açıklayalım.

Zorlu şartlarda göç etmeye çalışan insanlar

1. Aşiret, Kabile, Oymak:

İnsan topluluklarının şüphesiz en eskisi, aile bağlarına dayanan aşirettir. Zamanla büyüyerek daha küçük gruplara, oymaklara ayrılırlar. Aynı kökten geldiklerini göz önünde bulundurarak, aynı aşiret kimliğini taşıdıklarını kabul ederler. Farklı kollara ayrılan aşiretler yeni isimler alarak, falan aşiretinin falan kolu diye kendilerine ait kimlik ilan ederler. Aşiretin adına konuşup karar verecek bir başkumandan seçerler. Böylece aşiret, siyasi-idari boyut kazanır. Aşiretler farklı sebeplerle birbirlerini yönetebilir. Örnek olarak Cengiz Han’ın diğer aşiretleri mağlup ederek himayesi altına alması ve bir imparatorluk kurmasını gösterebiliriz.

2. Kavim:

Aşiretin üstünde, genelde birbirleriyle karışmış aşiretlerden oluşan ve bir derece siyasi bilinci olan aşiretlerden çok daha geniş toplulukları ifade eder. Kavim mensupları belirli topraklar üzerinde yaşadıkları için vatan bilinçleri güçlüdür. Kavimler, devlete mensup olmadan da var olabilirler. Hükümdar ve devlet sahip oldukları kurumlar ve kurallar sayesinde kavimleri birleştirebilir. Bir kavmin ve etnik grubun ileri bir kültür ve medeniyet haline gelebilmesi mutlaka şehirleşmeyi gerektirir. Birçok bakımdan kavim ve etnisite birbirini tamamlayan terimlerdir. Kavim benzer grupların birleşiminden doğan sosyo-kültürel siyasi insan topluluğudur. Etnisite ise bir toplumun dış ve özellikle iç kimliğini ifade eder. İlk bakışta insanları birleştiren öğe dış kimliktir. İç kimlik ise daha çok psikolojiktir, aynı kavme mensup olmaktan kaynaklanır.

3. Millet:

Kavim ve etnik kimliklerin üstünde bir siyasi örgütlenme biçimidir. Modern millet, Fransız Devriminin yarattığı sosyo-politik bir toplumdur. Modern millet devletle özdeşleşerek ve belli bir kavme-etnik gruba dayanarak, o grubun dilini ve kültürünü devletin kimliği yaparak bunu diğer etnik gruplara kabul ettirmek için çabalar. Milliyetçilik ise kendini millet olarak gören ve devlete hakim belirli grupların milli kültürlerini, dillerini ve geçmişlerini yücelten bir ideolojidir. Genelde kendini bir grubun sözcüsü gören siyasi elitler milliyetçilik temsilcisi ve sözcüsü olurlar. 20. yüzyıl, milliyetçi ideolojilerin çağı olmuştur ve aşırı rejimler doğurmuştur. Dünya çapında millet ve milliyetçilik hakkında sayısız çalışma yapılmıştır.

Osmanlı’nın Kimliği

Her ne kadar Osmanlı devletini Türk asıllı kimseler kurmuşlarsa da devlet az bir süre içinde çok uluslu, çok dinli bir kurum haline gelmiştir. Şan-şeref, mal-mülk aryan birçok Hristiyan lider de Osmanlının yanında yer almıştır(Mihaloğulları, Evrenosoğulları). Hanedan farklı grupları bir araya getirerek kendi varlığının temeli yapmıştır. Müslüman ve gayrimüslimlerin liderliği paylaşmaları, kuruluş döneminde Osmanlı devletinin dini bir kaygı taşımadığını gösterir. Aynı zamanda Osmanlıya hakim olan din anlayışının hoşgörüye dayandığını da ortaya koyar. Ama Osmanlı devleti bir İslam Devleti olarak kurulmuş ve bu özelliğini sonuna kadar muhafaza etmiştir. Saltanatın 1517’de Hilafete sahip çıkması, İslami yönünü güçlendirmiştir. Fakat Osmanlı devleti, dili Türkçe ve dayandığı halk kitlesi Türk olduğu halde, etnik kimliğini üstün görmemiş ve başkalarına dayatmamıştır. Müslüman bir milleti ve onu oluşturan çeşitli kavimler farklı diller konuşuyor olmalarına rağmen kendilerini aynı padişahın tebaası olarak görüyorlardı.

Türkçe devletin dili olduğu kadar merkezde ve taşrada üst sınıfın dili de olmuştu. En sonunda Osmanlı, Türk kimliğini devletin etnik kimliği haline getirmiştir. Klasik Osmanlı devletinin milli devlet olma çabası 19. yüzyılda Osmanlılık ile başlamış ve gayrimüslim kavimlerin millileşmesini istemeyerek güçlenmiş ve sonuç olarak kendisi de Müslüman-Türk olan milli bir devlete dönüşmüştür. Osmanlı kimseyi Türkleştirmek için çabalamamıştır. Müslümanlaşma sayesinde oluşan Türkleşme ihtiyaridir. Türkleşme ise, başta edebi alan olmak üzere, 16. yüzyılda elitler arasında yaygındı. Osmanlı devletinin cemaat üzerine kurulmuş yapısını bırakmasına, millet bilincinin artmasında ve gelen göçmenlerin Osmanlı-Müslüman ve sonra “Türk” milletinin bir parçası olmalarında, 1864 Vatandaşlık Kanunu’nun etkisi büyüktür. Amaç din, dil, ırk ve köken farkı gözetmeden herkesin devlet nezdinde eşit haklara sahip vatandaşlar olmasıydı. Böylece Osmanlı vatandaşlığı, tüm kimliklerin üzerinde insanları birbirine bağlayacak ve devlete sadakati artıracaktı.

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye, farklı etkenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalan kitle ve bireylere bir umut limanı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’nin tarihi, biraz da göçlerin tarihidir. Söz konusu göçleri yazımızın 2. bölümünde ele alacağız.


Kaynakça

  • Erdoğan M. ve Kaya A. (2015). TÜRKİYE’NİN GÖÇ TARİHİ. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
  • Karateke, H., Çıpa, E., Anetshofer, H. (2022). OSMANLI TOPLUMUNDA ÖTEKİLEŞTİRME, DÜŞMANLIK VE NEFRET (16.-18. YÜZYILLAR). İstanbul: İletişim Yayınları
  • Karpat, K.H. (2013). OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ETNİK YAPILANMA VE GÖÇLER. İstanbul: Timaş Yayınları

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar