17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Etnisite

EDİTÖR:
Nur Seda Korkmaz

Etnik sözcüğü eski Yunanca, ulus anlamına gelen “ethnos” sözcüğünden türemiştir. Sıfat hali olan “ethnicus” olarak Latinceye giriş yapar. 14.-19. yüzyıllarda “yabancılar, ötekiler, bizimle aynı dini paylaşmayanlar” anlamlarında anlaşıldı. Anlaşılacağı üzere siyasi bir sözcük olmaktan uzaklaşmıştır. Birleşmiş Milletler kaynaklarında, dünyada 5000 civarında etnik grup olduğu belirtiliyor. 200 civarında da ulus-devlet var. Ulus-devlet sayısında her yıl artış yaşanırken, etnik grup sayısı giderek azalıyor. Bu azalmayla birlikte dillerde de bir sadeleşme söz konusu. Egemen diller, azınlık dillerini adeta piyasadan kovuyor. Kaybolmakta olan diller için “Az Kullanılan Diller Avrupa Bürosu” açılmıştır. Türkiye’de ise bizimle birlikte yaşayan çeşitli halkların konuştuğu dillerin (Lazca, Kürtçe vs.) adını anmak bile hoş karşılanmıyor. Dil kullanımı neyin uygun ve yalın olduğu konusunda görüşlerle, dilin hakimiyet alanları bir kutsallık ve ihlale veya ihmale karşı bir korumacılık duygusuyla kuşatılmıştır.

Ulus kavramı genelde bir etnik grup ile özdeşleştiriliyor. Oysa dünyadaki etnik gruplardan sadece %4’ü bir ulus-devlete sahip. Bu hesapla, bir ulus-devletin içerisinde birçok etnik grubun yaşadığı sonucuna ulaşabiliriz. Yani, etnik kültürler açısından homojen olan çok az ulus-devlet var (Japonya). Azınlıktaki bir etnik grubun ise devlete egemen olduğu durumlar çok ender (Güney Afrika Cumhuriyeti). Çoğu ulus-devlet bir etnik grubun yönetiminde yaşarken, Kanada ve Belçika da olduğu gibi, iki grup tarafından da yönetilebiliyor. Eğer bir etnik grup, bir ulus-devletle özdeşleşmişse, kendini etnik olarak tanımlamayabilir (İngiliz, Türk gibi). Çünkü halk arasında etnik olan göçmendir, ötekidir. Çoğunluk halk, birlikte yaşadığı insanlar arasında ayrım yapıyor, dışlıyor veya içselleştiriyor. Bu durum azınlıklar içinde geçerli.

“Irk” ve “etnik” terimleri sadece sosyal bilimlerde ait bir terim değil, aynı zamanda günlük dile de yerleşmiştir. Güney Afrika’daki siyah-beyaz çatışması “ırksal” çatışma olurken, siyah-siyah çatışması “etnik” çatışma olarak basında yer ediniyor. Kategorilerin yaratılmasında ve kullanılmasında hep zorluk yaşanır. Etnik grup ve ırk terimlerinin genel, siyasi ve idari söylemlerdeki kullanımı, analitik bir ayrım yapabilmemiz için kılavuzluk yapmaz. Çünkü bu terimler, yıllar boyunca birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Irk terimi, klasik anlamıyla, fiziksel veya görünür farklılıklarla ilişkilendirilmektedir. Etnik veya etnik grup ise, en temelde kültürel farklılıklar bağlamında değerlendirilir. Sosyolojik açıdan önemli olan şey, farklılıklardan ziyade bu farklılıklara yüklenen anlamlardır.

Sosyal bilimlerdeki etnisite anlayışı etnik aidiyet duygusunun öznel oluşunu vurguluyor. Kimlik hem psikolojik hem de sosyolojik bir terim. Bireylerin kendini tanımlayıp hayatını buna göre idame ettirmesini ve gruplarla ilişki kurup kurmamasını da sağlayabiliyor. Kimlikler, tepeden inme veya birey tarafından seçilebilir. Siyasi cemaatler buna bir örnektir.

Kimlik arayışları, cemaat tarihini, zamanın derinliklerine götürme çabası milliyetçilikle beraber gelişiyor. Bazen de yok sayılmış gruplar kendini koruma ihtiyacıyla milliyetçiliğe sarılıyor. Tarihin tozlu sayfalarında araştırma yapmak, bunu daha çok körüklüyor. Yurttaş milliyetçiliği ile etnik milliyetçiliğini birbirinden ayırmalıyız. Bu ayrımı şöyle adlandırabiliriz. Yurttaş milliyetçiliği, ilke olarak herkese açık ve sonradan da kazanılabilir. Etnik milliyetçilikte ise, ortak ata bulunması şarttır. Sözün özü, yurttaş milliyetçiliği asimilasyona daha yatkın. Etnik milliyetçilik ise, en başından ayrımcı.

Kavramsal Gelişim

Etnik terimi, yanlış bir tarihsel değerlendirmeden etkilenmemiştir. Etnik grup kavramı konusunda bütün yorumcular, kavramın, bireyin kendisini kendisi gibi olanlardan biri olarak görmesini sağlayan sosyal kolektif kimlik oluşumuna karşılık geldiği konusunda hem fikirdir. Yani, grup diye bir şey yoktur. Fakat, insanların kendilerini ötekilerden ayırdığı sosyal ilişkiler vardır. Etnisiteyi, sosyal bir süreç olarak insanların kolektif ya da bireysel açıdan sosyal yaşamlarında etraflarına çektikleri hareketli sınırlar ve kimlikler olarak algılamamız gerekir.

Marx ve Weber gibi düşünürler etnisitenin modernleşme ile birlikte eriyip gideceğini düşünüyorlardı. 21. yüzyıl ile birlikte, etnisite ve ırkçılığın ciddi katliamlara ve savaşlara dönüştüğü bir ortama girildi. Son dönemde etnisite, özellikle sosyolojide, araştırılması gereken bir sorunsala dönüştü. Son 15 yılda “kimlik” üzerine makaleler yazıldı. Melez kimliklerden bahsedildi. Oysa, kimliklerin, her şeyin ötesinde olasılıklar barındırdığına değinilmedi. Kimlik, çağdaş insan ve sosyal bilimlerde giderek önem kazanan bir kelime haline gelmiştir.

İçinde bulunduğumuz çağ “göç çağı” olarak adlandırılıyor. Dünyada yaklaşık 100 milyon göçmen, 20 milyon sığınmacı var. Bu insanlar gittikleri ülkelerde etnik grup olarak isimlendiriliyorlar. Çünkü gittikleri yerlere kendi dillerini, kültürlerini, yaşam tarzlarını beraberinde götürürler. Göç ülkeler arası olabileceği gibi, aynı ülkede şehirler arası da olabiliyor. Göçler her ne kadar çeşitli nüfusların birbirine karışması potansiyelini taşısa da, etnik melezleşme o kadar kolay değil. Göçmen sınıf, yerli halktan uzak duruyor ya da tutuluyor. Dünyanın kaynakları ve olanakları eşitsiz dağıtıldığı sürece, insanlar bir şekilde göç edecektir. İnsanlar göçtükçe de, nüfuslar karışacak ve etnisiteler daha karmaşık hale gelecektir.

Modern dünyada, yani son 300-400 yılda, dünyada etnikleşme ve ırksallaşmanın birçok yeni bağlamının doğmasına, Avrupa devletlerinin askeri, siyasi ve ekonomik gücünün yayılan etkisi neden olmuştur. Afrikalı işgücü=köle ve Avrupalı beyaz=özgür denklemi yıllar geçtikçe somutlaşmaya başladı. Etnisiteyi incelerken, belli tarihsel kaynaklara bağlı olarak belirgin bir şekilde farklılık gösteren kolektif kimlikleri ve örgütlenmeyi de inceleriz.

Etnisiteye dair görüşleri 5 grupta toplayabiliriz.

  1. Veri Etnisite = Evvelden gelen, toplumsal yaşamın değişmez verisiymişçesine algılanan kültürel bağlılıklar. Kişi, diğer insanlara, kendi sevgisinden değil, ortak menfaat ve zorunluluk yüzünden bağlıdır.
  2. Akışkan veya faydacı etnisite = Koşullar gerektirdiğinde oluşan, amaca ulaşmak için, araç olarak kullanılan grup aidiyeti. Bireyler, işlerine geldiğinde kendi etnik kimliklerini öne çıkarır. Diğer bireylere de aynı şekilde işine geldiği gibi, kendinden ayırır, sınırlar koyar veya umursamaz.
  3. Yapılandırılmış etnisite = Zaman içinde gelişmiş ve yapılanmış, insan yaratısı etnisite.
  4. Mantıki seçim modeli = Bireysel tercihleri ön planda tutan bir yaklaşım. Etnik örgütlenmeler menfaatlerine hizmet ettiği sürece, bireyler oraya tabi olur.
  5. Post-yapısalcı ekol = Bu görüşte ise, kimlik, ırk, etnisite evrensel gerçek değildir. Gelenek ve alışkanlıklarla dilde gerçeğin yerini tutan tanımlardır.

Etnisite İle İlgili Diğer Kavramlar

  • Etik etnisite = Grup dışından kişiler tarafından, fiziki kriterler esas alınarak yapılan tanımlamadır.
  • Emik etnisite = Grup üyelerinin ortak paylaştığı gelenek ve tarih gibi paydayı esas alarak, kişilerin kendilerini tanımlamasıdır.
  • Etnosantrizm = En basit tabirle kültür merkezlilik. Diğer kültürleri, kendininkini baz alarak değerlendirmek, eleştirmektir.
  • Genosit/Soykırım = Etnik, dini, ulusal veya başka bir ortaklıkları olan grupları, bile isteye öldürmektir. Bosna’da yaşanan iç savaş sonrası soykırım, etnik temizlik olarak adlandırılıyor.
  • Yasa zoruyla yalıtma ve ayrı yaşatma = Yönetici sınıftan farklı toplulukların yasa zoruyla izole etmesi anlamına geliyor. Kendi içinde 3’e ayrılır. 1- Mikro Yalıtma: Ortak kullanım alanlarının ayrı olması. örneğin tuvaletler, toplu taşıma araçları. 2- Mezzo Yalıtma: Kentlerde yaşadıkları ve dolaşabildikleri mahallelerin farklı olması. 3- Makro Yalıtma: Coğrafi bölgelerin tamamen ayrılması. Bölgeler arası dolaşımda bir tür vize gerekir. Yalıtım, yasal olarak ortadan kalksa bile, ikinci sınıf vatandaşlık hissiyatı devam eder.
  • Zorunlu uyum/Asimilasyon = Azınlık grupların zamanla, kültürel olarak çoğunluğa benzemesi. Devlet politikaları ile de bu yönde zorlanması. Amerika’nın meşhur eritme potası demokrasisi de bu çerçevede değerlendirilebilir.
  • Bütünleşme/Entegrasyon = Azınlık toplulukların, kendi istekleri ile çoğunluğa uyum sağlamaları, değer ve düşünce kalıplarını benimsemesidir.
  • Çoğulculuk = Çeşitli etnik grupların bir arada yaşamaları. Fakat hiç etkileşim içinde olmamaları. Yan yana ama iç içe değil.
  • Çokkültürlülük = Toplum, farklılıklar ile birlikte tüm eşitlik haklarını tanıma temeliüzerinedir.
  • Zorunlu göç/Diaspora = Savaş, politik baskı veya tehcir gibi, bir ülkeden zorunlu olarak sürülmek veya uzaklaşmak zorunda kalmak. Fakat son zamanlarda, diasporayı ekonomik bağlamda kullanmak yaygınlaştı. Örneğin, Türkiyeli işçilerin Avrupa’daki durumu.
  • Hibrit Kimlik = Günümüzde daha çok küreselleşme ve mobilizasyonun sonucu olarak ele alınır ve çokkültürlü toplumların bileşeni olarak açıklanır. Hibrit kimlik anlayışı yeni bir olgu olmanın dışında tarihsel değişimlere bağlı olarak toplum yapısındaki değişimler sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin Amerikalı-Çinli kimliği. En fazla göçmen gruplar arasında yaygındır. Hibritleşme süreciyle asimilasyon süreci farklı yorumlanmalıdır. Çünkü hibritleşme süreci bireylere kendi özgür alanlarını inşa etme imkanı sunar.

Kaynakça

  • Çağırkan, Barış. (2016). Göç, Hibrit Kimlik ve Aidiyet: Yeni Toplumlar, Yeni Kimlikler. İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ. 5(8),2613-2623
  • Fenton, S. (1999). Etnisite (çev. Şad, N.) Ankara: Phoneix Yayınevi.
  • Somersan, S. (2004). Sosyal Bilimlerde Etnisite ve Irk. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
  • Yayak, Aslı. (2018). Etnik Kimlik Algısının Dört Boyutu. İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ. 7(2), 778-788

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar