Romanın ilk satırlarından bir cinayet hikâyesi olduğunu öğrenerek Santiago Nasar’ın öldürüldüğü kanlı pazartesi gününün sabahına gidiyoruz. İşleneceğini herkesin bildiği ama kimsenin engel olmadığı/olamadığı ya da göz yumduğu bir cinayetin öyküsü bu.
Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez, Kırmızı Pazartesi romanında çocukluğunda yaşadığı kasabada gerçekleşen bir cinayet olayını kendine has anlatımıyla okura aktarmıştır. Daha ilk cümlesinden ana kahraman Santiago Nasar’ın ölümünü öğrendiğimiz romanda; olayın ayrıntıları zamanda geriye gidip gelmelerle, yazarın ustaca kurgusu ve özgün anlatımıyla gün yüzüne çıkar.
“Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 05.30’da kalkmıştı.” (s. 11)
Bu kısa öyküde temelde bir cinayet olayı anlatılsa da, aslında toplumsal bir çözümleme örneğini de görmekteyiz. Bize uzak bir coğrafyadan aktarılan bu olayın arka planını öğrenmemizle, coğrafya ne kadar farklı olsa da erkek egemen toplumlarda benzer olayların yaşandığına bir kez daha şahit oluyoruz.
Gerçekleşeceğini Herkesin Bildiği Bir Ölüm
Türkçeye Kırmızı Pazartesi olarak geçen eserin asıl adı, “Crónica de una muerte anunciada” şeklindedir. Anlamı ise Önceden Duyurulmuş Bir Cinayetin Hikâyesi’dir. Yazarın 1981 yılında yayımlanan yedinci romanıdır. Büyülü gerçekliğin öncülerinden olan Gabriel García Márquez, Kırmızı Pazartesi romanını yazdıktan sonra “şimdiye kadar yazdığım en güzel kitap” olarak ifade etmiştir.
Yıllar sonra cinayetin işlendiği kasabaya yani doğduğu yere dönen anlatıcı bir gazetecidir. Cinayetin ayrıntılarını öğrenmek için kasaba halkıyla görüşmeler yapar. Bu görüşmeler ışığında aynı olayın farklı bakış açılarından çok farklı yorumlanabildiğine tanık oluruz. Öyle ki o günkü havadan bahsederlerken bile kimi pırıl pırıl bir sabahtan söz ederken kimiyse kasvetli bir hava olduğu düşüncesinde birleşir.
Anlatıcının roman boyunca kasabadaki farklı kişilerle yaptığı görüşmelerde anlarız ki olayla ilgili tek bir gerçeğe dair anlatım birliği yoktur. Kimi Santiago Nasar’ın iyi biri olduğunu söyler kimi kötü. Kimileri onu etnik kökeniyle kimileriyse ekonomik ayrıcalığıyla yargılar. Bu sebeple aslında öğrenmeyi beklediğimiz bazı noktalar açıklığa kavuşmaz.
Ancak Santiago Nasar’ın öldürülmeye karar verilmesiyle beraber yaşanan rastlantılar zincirinden anlaşılan bir gerçek vardır. Bu yaşanan cinayet meselesi yıllar önce gerçekten vuku bulmuş ve bu olaylar silsilesini bir noktada engellemek belki de mümkün olabilirmiş. Toplumun önyargıları ve kalıplaşmış değer yargıları söz konusu olmasaydı.
“Özellikle de işleneceği böylesine açıkça duyurulmuş bir cinayetin hiçbir aksilikle karşılaşmadan gerçekleşmesi yolunda hayatın edebiyatta bile görülmeyen onca rastlantıdan yararlanmış olması ona büyük bir haksızlık gibi görünmüştü.” (s. 89)
Toplum Tarafından İşlenen Bir Cinayet
Roman, Santiago Nasar’ın uyanmasından sonra bir saat içerisinde gerçekleşen korkunç cinayet olayı etrafında gelişir. Özünde ise toplumsal değerlerin bireyler üzerindeki baskısı, toplumun kadına ve erkeğe olan bakış açısı, suç ve namus kavramı ve önyargının yarattığı yıkımın üzerinde durarak toplumsal bir çözümleme ortaya koyar.
“Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.” (s. 90)
Önüne geçilemeyen/geçilmeyen tesadüflerin neticesinde daha ne olup bittiğini anlayamadan Santiago Nasar öldürülüyor. Peki neden? Bu bir namus cinayetidir. Olayın içindeki bireyleri ayrı ayrı suçlu ya da suçsuz şeklinde damgalamaya imkân tanımayan bir trajedidir.
Özetle olaydan bahsetmek gerekirse kasabaya gelen genç ve zengin Bayardo San Román, Ángela Vicario ile evlenmek ister. Bayardo San Román, Ángela Vicario onunla evlenmeyi istemese de kızın ailesiyle bu konuda anlaşır. Gösterişli bir düğün yaparlar. Ancak düğün gecesinde Ángela Vicario’nun bakire olmadığı ortaya çıkar ve babasının evine geri götürülür.
Bunu öğrenen Ángela Vicario’nun ikiz erkek kardeşleri Pedro ve Pablo namuslarını temizlemeyi kafalarına koyarlar. Ángela’dan bunu yapanın kim olduğunu öğrenmek isterler. Ángela ise Santiago Nasar’ın ismini verir. Santiago ikizlerin çocukluk arkadaşıdır. Ancak ikizler onu öldürme kararını çoktan almışlardır.
İkiz kardeşler Pedro ve Pablo, bıçakları ellerine alıp yola çıkarlar. O andan itibaren uğradıkları her yerde ve karşılaştıkları herkese Santiago Nasar’ı öldüreceklerini söylerler. İlerleyen dakikalarda bütün kasaba halkı bunu öğrenir. Bazıları onlara inanmazken bazıları hak verir. Bazılarıysa onları vazgeçirmeye çalışır. Nitekim rastlantılar üst üste gelerek olay nihai sonuca oluşur.
Öldürüleceğinden kısa bir süre öncesine kadar yaşananlardan ve yaşanacaklardan habersiz olan Santiago Nasar, evinin kapısında herkesin gözü önünde canice öldürülür.
“Kendi işlediği cinayetin dehşeti içinde çığlık çığlığa bağrışan halkın sesini de duymuyorlardı.” (s. 105)
Çatışmanın Yarattığı Nihai Son
Gabriel García Márquez, klasik bir cinayet olayını olağandışı bir anlatımla kaleme alarak derin izler bırakan bir roman ortaya koymuştur. Yazıldığı dönemde dünya çapında sarsıcı etkiler yarattığı gibi günümüzde de etkisi hâlâ sürmektedir.
Herkesin gözleri önünde ilmek ilmek işlenerek kaçınılmaz sona giden bir cinayetin öyküsüdür bu. Yazar; tek bir gerçeği okurun önüne koyup kabul ettirmeye çalışmamış aksine farklı kişilerin farklı görüşlerine yer vererek okurun kendisini devamlı bir arayış içinde bulmasına yol açmıştır.
Masum olup olmadığı bile kesin olarak belli olmayan ana karakterimize bu hikâyede eşlik eden diğer karakterlerin de suçlu ya da suçsuz olarak değerlendirilmesi zordur. Bir tarafta toplumun değer yargıları bir taraftaysa insanlık değerleri vardır.
Burada bir çatışmanın ortaya çıktığı görülmektedir. Toplumun dayattığı baskıcı tutumlar karşısında –bu cinsiyete göre değişebilir- kişi çaresiz kalmaktadır. Bu bağlamda hikâyede ikiz kardeşlerde de görüldüğü gibi tabiri caizse “insanlar ne der?” düşüncesiyle kız kardeşlerinin namusunu temizleme görevini üstlenmişlerdir. Bunun yanı sıra adeta cinayeti işlemekten bir şekilde kurtulmak için yapmadıkları kalmamıştır.
Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsüdür. Bu öyküde yalnızca bir cinayetin nasıl geliştiği irdelenmemiş, gerçekten yaşanmış bir cinayet olayı üzerinden toplumun kalıplaşmış düşüncelerinin yol açtığı çıkmaz da çarpıcı bir şekilde gözler önüne serilmiştir.
Kaynakça
- Enser, R. K. (2021). Trajediden Kaçışın Trajedisi: Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi Adlı Romanının İncelenmesi. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 10(3), 996-1013. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1994821
- Márquez, G. G. (2021). Kırmızı Pazartesi. Can Yayınları.
- Yazıcı Çangur, M. (2020). Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi Adlı Romanında Toplumun Suçla Olan İlişkisi. DTCF Dergisi, 60(2), 856-872. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2153734