17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Eski Türklerde Din-Tabiat İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme

EDİTÖR:
Çağla Büşra Karakuş

Bozkır toplulukları genel olarak benzer din anlayışlarına sahip olmuşlardır. Eski Türklerin inanç sistemi de diğer bozkır halkları ile benzer bir şekilde üç kategori altında değerlendirilir. 1. Gök Tanrı Dini 2. Atalar Kültü 3. Tabiat kuvvetlerine inanma.  Asıl inanç olarak Gök Tanrı Dini kabul edilmektedir. Kalan olgular bu din etrafında şekillenmiştir.

 Bu değerlendirmenin de ana konusu olan Tabiat kuvvetlerine inanma ise şu şekilde açıklanabilir; “ Eski Türkler tabiatta bir takım gizli kuvvetlerin varlığına inanıyorlardı; Dağ, tepe, kaya, vadi,su kaynakları vb. Bunlar aynı zamanda bir ruh idiler. Ruhlar iyilik seven ve fenalık getiren olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.” (İbrahim Kafesoğlu, s.290)

Kitabelerde yer-sub olarak isimlendirilen bu unsurlar maddi bir kuvvetten çok manevi bir kuvvet olarak kabul edilmektedir. Animizm anlayışının beraberinde getirdiği yer-sub unsurları tapınma görmezlerdi. Ancak kutsal olarak görülmüş ve kurban verilmiştir.

 Her ruh çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bu tasvirler boylar arasında farklılık gösterebilmektedir. Bu çalışmada çeşitli tasvirler bir arada toplanmış ve bu unsurlar çeşitli bakış açılarından incelenmiştir. Ağaç, orman, kaya, dağ ve su ruhları şamanlık olgusu bağlamında ele alınmış ve açıklanmaya çalışılmıştır. Yer-sub unsurlarına ek olarak doğal yaşamın içinden gelen Hayvan kültü ve Ateş Kültü’de şamanlık olgusu bakımından değerlendirilmiş ve din-tabiat ilişkisi bağlamında bir araya getirilmek istenmiştir.

Şamanlık Olgusu ve Şaman

Eski Türk inançları içerisinden etkisini günümüze kadar yitirmemiş, benimsenen pek çok yeni din içerisinde kendine yer bulmayı başarmış olan Şamanlık olgusu Türk kültürünün büyük bir kısmını da içinde barındırmaktadır. Günümüze kadar ulaşmayı başarmış Şaman (Kam) unsurları batıl inanç olarak adlandırılmaktadır. Kurucusu ve kutsal kitabı olmayan Şamanlık yalnızca bir  inanç olarak kalmamış aynı zamanda eski Türklerin felsefesini de oluşturmuştur.

Kam ritüeli

 Şamanizm animist yapısından ötürü insan ile doğayı birbirinden ayrı tutmamış aksine bir bütün olarak kabul etmiştir. Şaman felsefesi de tam olarak bundan etkilenmiş ve makro-kozmos ile mikro-kozmos arasında bir bütünlük, denge sağlamıştır. Şamanın asli görevi bu dengeyi korumak ve sürdürmektir. Şaman bir fert gibi doğa ile cemiyet, maddiyat ile maneviyat, reel âlemle öteki dünya, toplumla ruhlar arasında bir medyatördür. O kozmik bilgileri yaşatan ve bunu insanlara ileten kişidir. O, bakan değil, gören kişidir. (Fuzuli Bayat s.22)

Şamanlar genellikle yerleşimden uzak doğa ile iç içe olacakları yerlerde yaşamayı tercih etmiştir. Şamanlık, bazı toplumlarda ilkel din veya büyücülük gibi kavramlarla özleştirilmesine karşın bu durum Türk şamanlarında farklı ilerlemiştir. Türk şamanlığı dinden ziyade bir yaşama biçimi halini almıştır.  İçinde dinsel unsurlar bulundurmasına karşın bir din değildir ayrıca içine tıbbi konular girmesine karşın hekimlik de değildir.  Ayrıca yalnız faaliyetlerde bulundukları için bir din adamı sınıfı da oluşturmazlar.

Hayvan Kültü

Eski Türk inanç sisteminde doğanın önemini animizm ile sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Örneğin; dengeyi korumakla görevli bu önemli kişileri dünyaya getiren doğanın bir parçası olan hayvan anadır. Hayvan ana olarak bilinen kartal inanışa göre, kuluçkaya yattığı süre ile şamanın gücünü belirlemektedir. Şamanın hayatındaki tek hayvan kartal değildir. En önemli koruyucu ruh, boğa şeklinde tasvir edilmiştir. Bunun dışında ayı, kurt, geyik, çeşitli kuşlar  yine şamana yardımcı ruhlardandır. Hayvanlar genel olarak insandan üstün konumda görünmelerine karşın hiçbir zaman tanrısal özellikler atfedilmemiştir.  Hayvanların sahip olduğu uçmak, yüzmek gibi insanüstü özellikler insanlar tarafından ilgi görmüş ve kahramanlara yakıştırılmıştır.

Çift Başlı Kartal Motifi

Türkler bütün bir yıl boyunca avlanma yapmaktan kaçınmış, hayvanların çoğalmasının önüne geçmemek için kasım ile nisan ayları arasında avlanmışlardır. Ayrıca küçük ve yavru kuşların öldürülmesi yasaklanmıştır. (Ateş Benazır, s.89) Yaşamlarını hayvancılıkla idame ettiren Türkler için hayvan türlerinin kaybedilmesinin büyük bir endişe kaynağı olmasıyla beraber koruyucu ruhları da kızdırmaktan kaçınmışlardır. Ek olarak, Türk mitolojisinin önemli unsurlarından biri olan Umay’ın yalnızca insan yavrularını değil hayvan yavrularını da korumakla yükümlü olması hayvanların önemini bir kez daha göstermektedir.

Ağaç ve Orman Kültü

Eski Türk inanışında doğa ve insan bir bütündür ve ruh kavramı yalnızca insana mahsus kalmamıştır. En önemli sembollerden birisi Ağaçtır.  Tanrı ile iletişim kurma, yaşam kaynağı ve dünyanın ekseni olma görevlerini üstlenmiştir. Kozmik Ağaç veya Hayat Ağacı olarak karşımıza çıkan bu ağaca tanrısal özellikler atfedilmiş, ölümsüzlüğü, bilgeliği simgelemiştir. Türk mitolojisine göre evren üç katmandan oluşmuş ve bu üç katmanı kozmik ağaç birbirine bağlamaktadır. Ağacın kökleri yeraltı dünyasını temsil ederken, gövdesi insanların bulunduğu orta dünyayı, dalları ise doğaüstü varlıkların yaşadığı yeri temsil eder. (Mehmet Sağ, s.223) Kozmik Ağaç en sık yaradılış mitlerinde karşımıza çıkmaktadır. İnanışa göre dokuz ayrı daldan dokuz ayrı insan türemiş ve her biri bir boyu oluşturmuştur. Yine inanışa göre kozmik ağacın beşinci katı oluşturan kısmında çift başlı bir kartal yaşamaktadır.

Hayat Ağacı

Ağaç, şaman için de büyük bir öneme sahiptir. Şaman bu ağacı kullanarak alemler arası geçişini sürdürür, en önemli aksesuarı olan davuluna mutlaka bu ağacı resmeder. Ural-Altay kültürlerinde bu ağacı temsilen kayın ağacından yapılan bir direk kullanılır ve üzerine 7,9 veya 12 kertik açılır. Yakut inanışında yıldızda sekiz dallı bir ağaç yükselmiştir ki bu ilk cennet tiplemesi olarak karşımıza çıkar. Tanrı ile iletişim yalnızca şaman ritüelinde kalmamış insanlar arasında da yaygınlaşmıştır. Günümüzde karşımıza “Çaput Bağlama” olarak çıkmaya devam etmektedir.

Eski Türkler için ağaç kavramı Kozmik Ağaç ile sınırlı kalmamaktadır. Özellikle üzerine yıldırım düşen ağaçlar uğurlu bir işaret olarak görülmüştür. Bu uğurlu işaretin Kozmik Ağacın tepesinde oturan çift başlı kartal tarafından tanrının isteği bile yollandığı düşünülür. Bundan olacak ki üzerine yıldırım düşmüş ağaçtan bir parça almak ve saklamak döneminde oldukça normal bir davranıştır. Eski Uygurlar yıldırım düşen ağacın etrafında fazla yaklaşmamak koşulu ile atları üstünde dönerler, kurban keserler ve çeşitli kutlamalar yaparlardı.

Ötüken Ormanı

Hayat ağacının Ötüken ormanlarında olduğuna dair bir inanış söz konusudur. Bu durum ormanları da en az ağaçlar kadar önemli kılmaktadır. Ötüken ormanları belli dönemlerde kutsal kabul edilmiş ve ondan uzaklaşmanın halka şanssızlık getireceğine inanılmıştır. Her unsurun bir koruyucu ruhu olduğu gibi ormanın da koruyucu ruhu bulunmaktadır. Sibirya bölgesinde ki Türk toplulukları orman ruhunu ak saçlı heybetli bir yaşlı adam olarak tasvir etmişlerdir. Bu ruhun zaman zaman ağlama veya kahkaha seslerinin ormanda gezindiğine inanılmıştır.  Karakaslar ise bu ruhu, onlara kıymetli hayvanlar, kürkler veren iyi bir ruh olarak tasvir etmiş ve bu ruh için kansız kurban olarak ateşe bir miktar yağ dökmüşlerdir.  Ayrıca eski Türklerde henüz olgunluğa ermemiş bitkilerin kesilmesi yasaklanmıştır. Büyümesi uzun süren kayın ağaçların kesilmesinin uğursuzluk getireceğine inanılmıştır. Kayın ağacına olan ilgi bununla sınırlı değildir. Umay ile Ülgen tarafından indirildiğini düşünüldüğü için ayinler genelde kayın ağacının altında yapılır.

Su Kültü

Şüphesiz ki tüm halklar için önemli mahiyeti olan su eski Türkler tarafından kutsal görülmüş ve kirletmekten kaçınılmıştır. Suyun kutsallığı tabiat kültünün bir parçası olması yanı sıra eski Türklerin dünya yaratılışına bakışı ile alakalıdır. Eski Türk inancına göre dünya yaratıldığında ilk olarak sadece su vardır. Bu sebepten yalnızca su Ülgen’in yüzünü görmüştür ve kutsanmıştır. Göklerde uçan Ülgen konacak yer bulamamış ve denizden toprak çıkartarak karayı oluşturmuştur. Bundan olacak ki eski Türk anlayışında toprak kadar su da vatan sınırlarına dahil olan bir kavram haline gelmiştir. ( Şeyda Büyükcan Sayılır, s.68) Ayrıca ek olarak eski Türk inancında suyu koruduğu düşünülen su iyesi bulunmaktadır ve halk bu ruhu kızdırmaktan çekinmiştir. Suyu korumak için durağan suya girmekten kaçınmış ve uzaklaştırıcı olması bakımından efsaneler doğmuştur.

Kaya ve Dağ Kültü

Eski Türklerin Doğa ile ilişkisi hayvanlardan ve bitkilerden öteye geçmiş, taş, kaya ve dağlara da önem verilmiştir. Bu konuda en ilginci Yada Taşı veya Yağmur taşı olarak bilinen bir taştır. Nereden geldiğine dair pek çok anlatı bulunan bu taş için kimi kısım tanrı tarafından Türklere verilmiş olan taş olarak bahsederken kimi anlatılar Çin – Türk sınırlarında bulunduğunu dile getirir. Doğa olaylarına müdahale etmeyi sağlayan bu taşa ulaşabilmek isteyen kişi çok büyük fedakarlıklar yapmalı ve her kullandığında da başına gelecek kötü olaylara hazırlıklı olmalıdır. Türkler arasında yıllarca süregelen savaşların bu taş sebebiyle olduğuna dair inanışlar bulunmaktadır. Bu taşa hava olaylarına müdahale edebilmesi dışında farklı pek çok anlam yüklenmiştir. Örneğin bu taşın milli birlik ve bütünlüğü sağladığı düşünülmektedir. Başka ellere geçmesi durumunda Türk devletinin yıkılacağı düşünülmüştür. Yada Taşının en son 1768-1774 yılları arasında geçen Rus – Osmanlı savaşında kullanıldığı söylenmektedir. ( Armağan Çakır, s.2)

Ötüken Dağı

Dağlarında koruyucu ruha sahip olduğuna inanan eski Türkler, saygısını göstermekten çekinmemiştir. Seferlere çıkmadan önce yol üzerindeki dağlara kansız kurbanlar sunulmuştur. Ülkeyi koruyan ruh olarak görünmesinin yanı sıra aynı zamanda ırmakların dağlardan beslendiğini gören  Altay Türkleri dağ ruhunun hayat verici olduğunu da düşünmüşlerdir. Yüksekliği sebebi ile de dağlar tanrıya yakın yerler olarak görülmüş ve ibadetler için seçilmiştir. Yer-sub adı altında ki en önemli ruhlardan biri olan dağ kültü karşımıza destanlarda da sıklıkla çıkmaktadır. Örneğin hakan kızlarının tanrı ile evlenmesi için onları dağa bırakmıştır. Göktürk yaratılış efsanesinde ise dişi kurt çocuğu alarak bir dağa gitmiştir.

Ateş Kültü  

Kam ritüelinden temsili görsel

İnsanlığın gelişiminde büyük rol oynayan ateş, pek çok toplum tarafından kültleştirilmiştir. Türkler tarafından hanenin önemli sembollerinden biri olarak kullanılan ateşin diğer kavramlardan farklı olarak tek bir ruhu bulunmuyordu. Her hane kendisine ait bir ateş ruhuna sahipti. ( Şeyda Büyükcan Sayılır, s.93) O ruh ile görüşme yine diğer yer-sub unsurları gibi şaman aracılığı ile yapılıyordu. Ateşin bulunması ile ilgili olarak Kara Orman Tatarlarının bir anlatısı örnek verilebilir. Anlatıya göre; “Tanrı Kuday, insanı yarattıktan sonra ‘insan çıplak olacaktır fakat soğukta nasıl yaşar onun için ateş bulmalı’ dedi. Bu işle Tanrı Ülgen’in üç kızını görevlendirdi fakat kızlar ateşi bulamadılar. Uzun sakallı Kuday onların yanına gelirken kendi sakalına basarak yuvarlandı. Ülgen’in üç kızı bunu görerek eğlendiler. Tanrı Kuday, ‘Ülgen’in üç kızı taşın keskinliğini ve demirin sertliğini bulamadıkları halde benimle eğleniyorlar’ diye söylenmeye başladı. Bunu duyan kızlar, taşın keskinliği ve demirin sertliğinden istifade ederek ateş yaktılar”

Ateşin,  hem ısıtıcı hem de yok edici yapısından ötürü insanlar ateşi yaşam ile ilişkilendirmiştir. Ateşin, iyileştirdiğine, temizlediğine inanılır  ve saygı duyulurdu. Öyle ki Türk Kağanları ateş önünde  verdikleri sözü mutlaka tutarlardı. Şamanlar ritüellerine ateş yakarak başlardı. Ateş suyla söndürülmez veya dal ile karıştırılmazdı, bıçak ile karıştırmak ise suç sayılıyordu.


Kaynakça

  • Bayat, Fuzuli, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı,Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017, s. 22
  • İzgi, Özkan, Orta Asya Türk Tarihi Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.74
  • Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1997, s.290
  • Roux, Jean-Paul, Eski Türk Mitolojisi, BilgeSu Yayıncılık, Ankara, 2017, s.36
  • Taşağıl, Ahmet, Bozkırın Kağanlıkları, Kronik Kitap, İstanbul, 2020, s.67
  • Taşağıl, Ahmet, Kök Tengri’nin Çocukları, Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2020 s.84,85
  • Benazır, Ateş A, “Ekofeminizm Bağlamında Eski Türklerde Kadın ve Doğa İlişkisi” Akademik Açı, C.2 S.2 , 2022 s.89
  • Büyükcan Sayılır, Şeyda,  “Türk Kültürü ve Mitolojisinde Su İyesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme” TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli Dergisi , C.12, S.48. 2020 s.68
  • Büyükcan Sayılır, Şeyda “Türklerin Ağaç ile Mitolojik ve Tarihi Bağları Üzerine Bir Değerlendirme” Genel Türk Tarihi Dergisi, c.3 S.6, 2021 s.191
  • Büyükcan Sayılır, Şeyda,  “Türk Kültüründe Ateş: Söz, Davranış ve İnançlar Ekseninde Kısa Bir Değerlendirme”,  Ulakbilge Sosyal Bilimler Dergisi , C. 8, S.51, s.93
  • Çakır, Armağan, “Türk Kültüründe Yada taşı ve Yadacılık” Yüksek Lisans Tezi , s.2
  • Öğreten, Ahmet, “Türk Kültüründe “Yada Taşı” ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması” C.64 S.241 2000 s.896
  • Özarslan, Mehmet “ Türk Kültüründe Ağaç ve Orman Kültü” Türkbilig S.5 2003 s.97
  • Sağ, Mehmet, “Şamanların Göğe Yükseliş Ritlerinin Ağaç Simgesi Bağlamında İncelenmesi” Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.43, 2019, s.223

2 YORUMLAR

  1. okuması çok keyifliydi, bu konuyla ilgili donanımım olmamasına rağmen anladım ve neden sonuç ilişkisi kurabildim. Bu tür konularda daha fazla yazı bekliyor olacağım. Ellerinize sağlık 💜

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar