17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Dünyada Artan Sağ Liderlere ‘Popülist’ Bakış

EDİTÖR:
Nur Seda Korkmaz

ÖZ 

Popülizmin siyasette kullanımından öte son çeyrek yüzyılda dünyada artan sağ popülist liderleri ele alacağız. Sağ popülist liderlerin ‘karizmatik otorite’lerine Weber açısından bakarken aynı zamanda liderlerin toplumu bir arada tutmak için uyguladıkları ‘kolektif bilinç’ meselesini de Durkheim üzerinden açıklayacağız. Sonuç bölümünde Dünyadaki örneklerinden ziyade Türkiye siyaseti, Weber ve Durkheim’ in temel düşüncelerini belirterek yazıyı bitireceğiz. 

Anahtar Kelimeler: Popülizm, Devlet, Siyaset, Sağ Popülizm, Karizmatik Otorite, Kolektif Bilinç, Toplum, Halk, Birey, Weber, Durkheim. 

Sağ Popülizmin Artmasına ‘Popülist’ Bakış

Popülizm, kendi kutbunu bir arada tutan (buradan hareketle kendi halkı için oluşturulmuş söylemler de diyebiliriz) ve diğerlerini ötekileştiren söylemdir. Popülizmin içini aktörler doldurur. Aktörler de ideolojiler değiştikçe değişir böylece temsil ettikleri (!) halkın da değişime uğraması kaçınılmazdır. Cas Mudde’nin tanımıyla, “popülizm, toplumu ‘saf insanlar’ ve ‘yozlaşmış elit’ olarak birbirine zıt ve homojen iki gruba ayıran ve siyasetçilerin genel iradeyi temsil etmesi gerektiğini savunan bir ideolojidir.” (Sibel Karatel, 2018) Radikal sağ olarak literatürde yer alan sağ popülizm, temelini muhafazakâr kesime hitap etmesinden öte ırkçı söylemleri ve şiddet diliyle de bütünleşmiştir. Dünyada sağ popülist liderlerin artmasından ziyade 2008’ de ve 2018’de sağ popülist partilerin aldıkları oy oranlarına bakalım: “İtalya sağ popülist parti 2008’de %8 oy alırken 2018’de %50, Polonya’da 2008’de %32 2018’de %51, Fransa 2008’de %13 2018’de %27, Yunanistan 2008’de %17 2018’de %54, Macaristan 2008’de %43 2018’de %65 oy almıştır.” (Sibel Karatel, 2018)

Oy oranlarının artışı Dünya’da bariz olarak görülürken oy oranlarını yazmadığımız diğer ülkelere bakmak gerekecektir: “2017 itibariyle Almanya’da Alternatif Partisi (AFD) iktidarda yer alırken İngiltere’de Brexıt’in mimarı olan Bağımsızlık Partisi, Avusturya’da Özgürlük Partisi, Finlandiya’da Gerçek Finliler Hareketi, Hollanda’da Özgürlük Partisi, İsveç’de Demokrat Parti, Danimarka’da Halk Partisi, Belçika’da Flaman Bloğu, Norveç’te İlerleme Partisi,” (Ayhan Kaya, 2017) ABD’nde Cumhuriyetçi Parti ve Türkiye’de Ak Parti görülmüştür. Halkın sorunlarına çözüm üretmek yerine geçici söylemler üreterek çözümleri seçim sonrasına ertelemek popülist partilerin kaçınılmaz hamlesi olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrasında komünist tehdidine karşın (Ahmet Kaya, 2019) gittikçe artan sağ popülist söylemlerin can bulduğu partiler, liderleriyle beraber milenyum çağında Dünya’nın birçok önemli ülkesinde özellikle Avrupa’da yaygınlık göstermiştir. 

Sağ Popülist Liderlerin Ortak Özelliği: Karizmatik Liderler

Marx, toplumları üretim biçimlerinin mülkiyetine göre değişen toplumlar olarak açıklarken Weber, rasyonel toplumun ortaya çıkışı olarak açıklamaktadır. Feodal toplumdan burjuvazi toplumuna oradan da kapitalizm toplumuna geçilmiştir böylece rasyonel toplum kısacası modern batı toplumu ortaya çıkmıştır. Modern batı toplumu gittikçe dönüşürken II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeni Soğuk Savaş dönemine zemin hazırlamıştır.  

“II. Dünya Savaşından sonra komünist tehlikeden dolayı varlığı pek görülmeyen popülist hareketler, Soğuk Savaşın bitmesiyle canlanmaya başlamış ve 2000’li yılların başında halkta karşılık bulmuşlardır.” (Karataş, 2019:28) Popülist söylemleri tekrardan açıklamak gerekirse kendi halkı için oluşturulan söylemlerdir. İlerleyen yıllarda aşırı sağ ve aşırı sol olarak da vücut bulan popülist söylemler, hükümette kalmak isteyen her iktidarın başvurduğu kaçınılmaz söylem olmuştur. Son çeyrek yüzyılda dünyada artan sağ popülist liderlere ilgi de artmıştır, süreci anlamak gerekmektedir. Sovyetler ’in dağılmasıyla soğuk savaş son bulmuş, 90’larda gün yüzüne çıkan terör olayları ve Ortadoğu krizleri halkta endişe doğurmuştur.

Milenyum sonrasında “Müller’e göre özellikle Avrupa devletlerinde refah devletinin küçülmesi, artan göç dalgaları ve 2008 ekonomik krizi” (Öner, 2019) popülizmin Avrupa’da yükseliş nedenleri arasında gösterilmektedir. Fakat artan sağ popülizm, 2010 sonrası ve özellikle 2015 sonrasında artan göç dalgaları olmuştur. “Avrupa’da Sağ popülistin yükselişinin temelinde göçmen karşıtlığı ve İslam fobi yatmaktadır.” (Başaran, 2018) Nitekim 2008 yılında “sağ” partilerin aldıkları oy oranları ile 2018 yılında aldıkları oy oranlarını yukarıda bahsetmiştik. Rekor artışla İtalya 2008’e göre %42 oy oranını arttırarak %50, ikinci sırada Yunanistan %34 arttırarak %54 oy almıştır. Avrupa başta olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nde de 2016 da kazanan seçimler örnek verilebilir. Sağ popülistleşmenin yükselmesine “küreselleşmenin etkileriyle beraber özellikle Çin’in (ve diğer ülkelerin) ekonomik pazarda yer bulmasını” (Ulugay, 2019) söyleyebiliriz. 

Prag’da buluşan Sağ Popülist liderler, 2017. (Dw, 2017)

Sosyolojik açıdan detaylı bakacak olursak insanların geçmişten beri “devlet”in çatısı altında yaşadıklarını, kendilerini korumaları için son yüzyıllarda oy verip istedikleri partiyi seçme özgürlüğüne erişmişlerdir. “Devlet, kendine özgü aklı, işleyiş tarzı, güç kaynakları olan ve toplum üzerinde bağımsız bir güç kaynağı olarak etki yaratan bir öznedir.” (Taşkın, 2017:154) Devlet, halkın üzerinde güç kurması için kendi çıkarlarıyla temelini oluşturmuş bir partiye ihtiyaç duyar. Çünkü partiler toplumsal eylemi etkilemeye çalışır aynı zamanda sosyal güç ve iktidar kazanmaya çalışmaktadır. Son yıllarda ortaya çıkan gergin dünya atmosferi, insanları da tedirgin etmektedir. Değişen modern batı toplumlarında “modern sanayi devletine uygun otorite biçiminin ne olduğu sorunuydu.” (Giddens, 2017:91) Parti olarak seçilen tüm devletler, kendi komutlarını yerine getirmek için bir “egemenlik türü”ne ihtiyaç duyar. Son yıllarda ortaya çıkan gergin atmosfer, Üçüncü Dünya Savaşı çıkma korkusu, insanları şiddet dilini benimsemiş liderleri seçmeye itti. Çünkü “demokratik süreçler ancak kişisel yeteneği ile kitleleri etkileyebilen ‘karizmatik’ otoriteleri üretirler” (Taşkın, 2017:225) ki halk onu inandığı için güvendiği için seçebilsin.  “Modern devletin meşrutiyeti geleneksel-karizmatik otoritelerden ziyade yasal-rasyonel bürokrasiye dayanmaktadır.” (Taşkın, 2017:154)

Demokrasi ile yönetilen devletler bürokrasiden ziyade karizmatik otoriteyi tercih etmiştir. Çünkü bürokrasi toplu eylemi rasyonel düzenlik kazanmış toplumsal eyleme dönüştürmenin başlıca aracıdır ayrıca iktidarını kötüye kullanabilir. Karizmatik otoriteyle yönetilen devletler, katı ve otoriteryen örgütlenmiştir. 20. Yüzyılı savaş olarak düşündüğümüzde hiçbir halk, tekrardan savaş çıkmasını ve karışıklık olmasını istemez. Bu sebeple her halk kendi karizmatik liderini üretir. Sağcı popülist liderlerde karizmatik eğilim gözükür. “Muddle, partilerin otoriter eğilim gösterdiğini ve genellikle karizmatik liderleri olduğunu söylemiştir.” (Öner, 2016) Her karizmatik lider, ülkesini dönüştüğü için iktidarını kötüye kullanmaz ayrıca toplumsal dönüşüme katkısı olabilir. 

“Sağcı popülist liderlerin ortak özellikleri cinsiyetçi, ırkçı” (Başaran,2018) olmalarından ziyade aynı zamanda radikal sağın özelliklerinden de beslenmektedirler: “göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve güçlü lider” (Karatel, 2018) vurgusu. Amerika seçimlerinde Müslümanların seyahat yasağını kaldıracak olan karizmatik lider Trump, seçimleri kazanmıştır. Türkiye’de 2014’te yaşanan soma faciasına rağmen (ki orada burjuvazi patron ile işçi değil bürokrasi ve işçi mücadele etmiştir) Cumhurbaşkanlığı seçimleri, terörü bitirme söylemleri ile kazanılmıştır. 2015 sonrasında yoğun göç dalgasına maruz kalınmıştır.

Sağ popülist “karizmatik” liderlerin dünyada artması “küresel finansal kriz, mülteci krizin yol açtığı güvensizlik, cemaatleri kimlikleri kültürel ve dinsel olanı ön plana çıkaran neoliberalizm ve küreselleşmenin yol açtığı sosyoekonomik ve politik güvensizliğin ve istikrarsızlığın bir sonucu” (Kaya, 2017) olarak görülebilir. Popülist liderleri bu tarz durumları “parlak bir geçmişi geri getirmek, dini inançları kullanmak, ülkenin gücünü gösterecek gösterişli yatırımlar, askeri maceralar” gibi vaatlerle baş etme yöntemi olarak açıklamışlardır. “Popülistlere göre bir seçkinler grubu ve onların karşısında yer alan yekpare bir halk vardır. Karizmatik-kurtarıcı popülist liderler bu yekpare halkın içinden çıkmıştır, onları tümüyle temsil eder.” (Taşkın, 2017:243)   

Sağ Popülist Liderlerin Güçlü Devlet Vurgusu: Kolektif Bilinç

Avrupa’da artış gösteren ABD ve Türkiye gibi ülkeleri de içine alan sağ popülist lider söylemlerin en güçlü silahı, toplumun bilincini bir arada tutmalarıdır. “Sağ popülist liderlerin iktidara gelmesiyle liderlerin kişilik özellikleri de birbirine benzemektedir.” (Başaran, 2018) Fransa’da yaşanan iç savaş sonrası toplumu bir arada nasıl tutabiliriz sorusu sadece o dönem için değil tüm dönemler için geçerli kılınmıştır. I. Dünya Savaşı, İmparatorlukların yıkılması, II. Dünya Savaşı ve diğer tüm savaşlar… 2010’dan sonra başlayan Suriye iç savaş sonrası toplum dağılmış, liderlerinin sağlayamadığı toplumsal bilinç etrafında birleşememiş, farklı yerlere göç etmiştir. Nitekim yapılan göçler, güvensizlik tehdidini ortaya çıkarmış, halk onları şiddetle koruyacak bir lidere ihtiyaç duymuştur. Avrupa göçmen karşıtlığı ile kazandığı seçimlerinden sonra her bir devlet ülkesinde “milliyetçilik” kısmına önem vermiştir.

Fransız İhtilali sonrasında yaşanan İmparatorlukların yıkılma süreci her milletin kendi toplumuna sıkı sıkıya sarılma sonucunda yeni devletler ortaya çıkmıştır. Sağ popülist liderlerin en önemli özelliği güçlü devlet, güçlü millet sloganıyla seçim yarışına çıkmış ve gerilimli dünya atmosferi sonucunda seçimleri açık ara kazanmışlardır. Güçlü millet vurgusuna göçmen karşıtlığı gibi durumlar, İslam fobiler eşlik etmektedir. Her millet, kendi toplumuyla beraber yaşamak istemektedir. 1980’lerde yaşanan Bulgaristan’ın Türklere uyguladığı baskı, Türklerin kendi topraklarında yaşamaya bir kez daha ikna etmiştir. Her devlet kendi milletini korumaya çalışmıştır. 90’larda artan terör sorunu, Ortadoğu krizi her milletin kendi liderini başlarında en güçlü şekilde görmek istemesine sebep olmaktadır. “Siyasal rejim en kaba ifadesiyle devlet ve toplum arasındaki ilişkinin biçimini tanımlar.” (Taşkın, 2017:206) Sağ popülist liderleri seçen halklar, otoriter bir lider görmek istemektedir. Her lider kendi toplumunun selameti için toplumsal bilinci oluşturmalıdır. “Birey, kendi ahlaki kararlarını alabilen kendisi için neyi iyi olduğunu bilebilen kendi tercihlerine göre hareket eden, rasyonel, doğası itibariyle toplumsal olmayan ve varlığını da topluma borçlu olmayan (bağımsız) insandır.” (Taşkın, 2017:212) Fakat tarihsel süreçte (1800’lerin sonu ile başlayan bir süreç demek daha doğru olacaktır) mekanikten organiğe doğru değişen toplumlarda, bireysel olduğu sanılan toplumsal sorunlar görülmektedir.

Organik toplumlarda yüksek nüfus, ikincil ilişkiler, zayıf kolektif bilinç, seküler kurumlar ve anlayışlar, aşırı bireyselleşme, norm karmaşası (anomi), hızlı geçiş sorunları, kolektif bilincin yerini alacak olan seküler kurumların yerleşmesi için geçerli zaman, rekabet tarzı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Mekanik toplumda kolektif bilinç yüksektir dolayısıyla bir suç olduğunda da tepki o kadar yüksektir, toplumsal baskı da vardır ve yüksektir. Çağdaş toplumun eleştiri olarak da ele alabileceğimiz organik toplumlarda kolektif bilinç düşük olduğundan suçlara karşı tepki de azdır. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ülke işgale uğramış ve toplumun bilinci yüksek olduğundan bölgesel direnişler tek bir direnişle birleşir ve ülke işgalden kurtarılır.

1960 senesine geldiğimizde toplumda var olan sağ-sol ideoloji ayrımı ve organik toplum anlayışı ve bu sebeple kolektif bilincin az olduğu bir dönemde yapılan darbe girişimi halk tarafından korkuyla karşılanmıştır. Daha sonrasında kolektif bilincin iyiden iyiye azaldığı organik toplum anlayışının daha da arttığı bir dönemde 12 Eylül darbesi yine halk tarafından korkuyla karşılaşılmıştır. Yaptığımız eleştiriye şöyle bir açıklık getirmek doğru olacaktır: Toplumsal (Kolektif) bilinç mekândan mekâna toplumdan topluma ve zamandan zamana değişiklik göstermektedir. Fakat toplumsal bilinç, insan eylemlerini belirlemektedir. Toplumsal bilincin zayıf olduğu, çatışmaların had safada olduğu 28 Şubat sürecinde başörtü yasağına bir kesim tepki gösterse de bir kesim tepki göstermemiştir. 2007 yılında darbe girişimi havası oluştuğunda, iktidar bunu engellemiştir. 2016 darbe girişiminde sağ popülist lider halkı sokağa çağırmıştır. Sadece sağ popülist kesim değil tüm ülkeden aynı ses yükselmiştir: “Darbeye hayır!” Bu olay sonrasında “her şeyden önce gittikçe daha bağımlı hale geldiğimiz bir fail vardır: Devlettir bu.” (Giddens, 2017:100) Çünkü devlet toplumsal bilincin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Türkiye’de örneği görüldüğü üzere Dünya’da da kendi milletine ve güçlü devlet vurgusunu dile getirmekten çekinmeyen liderler, seçimle başa gelmektedir.

Kolektif Bilinç duygusuyla meydanlarda toplanan halk. Ellerindeki ortak olgu: Bayrak.

Eski dönem liderlerin güçlü devlet olgusu ve yarattıkları kolektif bilince hizmet eden kurumlar günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Bu sebeple intihar olgusunda olduğu gibi aile bencil intihara yeterli olsa da anomik intihar da başarılı değildir. Verdiğimiz örnekten hareketle toplumu güçlendirmek için eski kurumlar yeterli görülmemektedir, topluma uygun yeni kurumlar hayata geçirilmelidir. Yeni kurumların hayata geçirilmesinden ziyade devletin güçlü olması lazımdır bunun da temelinde iş bölümü (toplumsal dayanışmanın oluşmasını sağlayacak insanlar ve kurumlar arasında çatışma yaşanmasını engeller) yatar, bunlara dayanışma (toplum üyelerini bir arada tutan ve onları bütünleştiren bağlar), kolektif bilinç (ortak inançlar ve duygular bütünü diyebiliriz, toplumdaki her ferdi aynı duygu ve düşünce etrafında birleştirir), sosyal olaylar, eğitim (toplumun talepleri doğrultusunda çocukları zihinsel, fiziksel ve ahlaki değerlerle yetiştirilmelidir), küreselleşme ve bilgi toplumu da eşlik eder. Toplum, kendisini bir arada tutan bir anlayış talep etmektedir bu talepler sağ popülist liderlerin söylemlerinde ve uygulamalarında yer aldığı müddetçe sağ popülist liderlerin iktidara gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü, lider aslında toplumun yansımasıdır. 

Sonuç Yerine

Popülizm, tanımını yukarıda yapmıştık fakat iktidara gelmek için söylenen yeri gelindiğinde iktidara gelince unutulan yaklaşımlardır. “Örneğin Merkel’in seçim öncesinde Türkiye’nin asla AB üyesi olmayacağını sürekli vurgulayıp seçimlerden sonra makul bir moda geçmesi popülist bir yaklaşımdır.” (Karataş, 2019)  

Sağ popülizme gelecek olursak cinsiyetçi, ırkçı, fobi, göçmen karşıtlığı, güçlü millet ve güçlü liderlik özelliklerini kendinde barındırdığından son yıllarda halk tarafından rağbet görmektedir. Weber tanımıyla gidersek bu lider özelliği karizmatik otorite tanımına uymaktadır. Çünkü yöneten de üstün özellikler olduğuna inanılır. Yöneten gelenek veya yassalar nedeniyle değil inandıkları ve güvendikleri için itaat ederler. Karizmatik liderin ortaya çıkışında önemli rol oynayan krizler, toplumsal olaylar, göçler, küreselleşme gibi durumlar örnek verilebilir. Fakat Weber, sağ popülist liderlerin göçmen karşıtlığına, cinsiyetçi durumuna açıklama yapamaz sadece liderin kendiliğinden olağanüstü yeteneği olduğunu açıklamasıyla sınırlı kalır. Durkheim, liderin güçlü devlet vurgusuna ve halk arasında yarattığı kolektif bilinci açıklarken Weber’ in cevap veremediği durumlara o da cevap verememiştir.

Sol popülist liderlerin de güçlü devlet vurgusu vardır fakat Dünya, son yıllarda sağ popülist lideri tercih etmektedir. Erdoğan, Avrupa sağ popülist liderlere nazaran İslam fobi davranmamış fakat 2014 seçimlerinde Kürtlere, 2018 seçimlerinde de Suriyelilere şiddet dolu söylemler kullanarak, diğer sağ popülist liderlerde olduğu gibi davranışlar sergilemiştir. 2019’da yapılan bir araştırmaya göre Dünyada sağcı popülist liderler arasında Recep Tayyip Erdoğan ilk sırada yer almaktadır. (Euronews.com ,2019) Her popülist söylem, liderini ortaya çıkarmış, her lider ve zihniyeti demokrasiyi kılıf yapmıştır.

Kaynakça

Nusrettin Bahadır
Nusrettin Bahadır
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji mezunu Nusrettin; Sosyolojiye, Psikolojiye, Sinemaya, Edebiyata, Tiyatroya olan ilgisi küçük yaştan beri devam ediyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar