17 Mayıs Cuma, 2024

Felsefe Yazıları

Benzer Yazılar

Coenesk Bir Kara Film: Blood Simple

EDİTÖR:
Hasan Özdağ

Coen Kardeşler’in ilk filmini başarılı kılan ve onlara sonrasında bol filmli, parlak ve özgür bir kariyer sunan şeylerden biri, şüphesiz kendilerini ve birbirlerini iyi tanıyıp “nasıl bir sinema?” sorusuna verecekleri cevabı daha ilk çalışmalarından hazırlamış olmalarıydı. “Neo-noir” film (modern kara film) kalıbında biçimlenen Blood Simple (Ethan & Joel Coen, 1984) filminin kardeşlerin filmografisindeki yerini tartışmadan önce “film-noir” (kara film) kavramına bir göz atmak yerinde olacaktır.

Sinema, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Avrupa’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden entelektüeller ve sanatçıların beraberinde getirdiği karamsarlık, hüsran ve korkunun sanata yansımasından payını “film-noir” türünün ortaya çıkışı olarak alır. Patriyarkal (erkeğin merkezde olduğu ve her karakterin ana erkek karakterle olan bağlantısı kadar var olduğu, her şeyin erkek gözünden yansıtıldığı) bir sinema endüstrisinin ürünü olan klasik kara filmler, erkek bir dedektifin takıntı geliştirdiği bir suç vakasının çözülmeye çalışılma süreci üzerinden temellenir. Türü kendine has yapan en önemli boyutlarından biri de biçim özellikleridir. “Kara filmler karmaşık olay örgüleri, eğik kamera açıları, yüksek kontrastlı aydınlatma stilleri, karanlık atmosferi, kadın-erkek ve aile kavramlarına bakışındaki farklılıklar ile öne çıkmaktadır.” (Avcı, 2022: 243). Ayrıca patriyarkanın kadınlara karşı duyduğu şehevi korkunun saf bir ürünü olan “femme-fatale” (kötü kadın) da klasik kara filmin vazgeçilmez elementlerinden biridir.

Femme-fatale, takıntılı erkek dedektifi yoldan çıkarmayı, cinselliğini ona karşı bir silah olarak kullanmayı adeta kendisine misyon edinmiş bir klişedir. Klasik kara filmlerin sonunda bu karakterler -genellikle ölümle- cezalandırılır. “Klasik Noir’da femme fatale ‘ipek bluzlar, arkası dikişli jartiyerli çoraplar, ince topuklu, bilekten bağlı ayakkabılardan oluşan kostümü, kıyafeti, duruşu ve bakışıyla modayı yönlendirir. Femme fatale uzun sarı saçlarını, giysisini, kürkünü ve ağzındaki sigarasını bir silah gibi kullanır’” (Avcı, 2022: 251). Erotizm klasik kara filmin bir diğer önemli unsurudur. Genellikle filmdeki tezahürü lanetli bir eylem, zina şeklindedir ve karakterleri bekleyen bir felaketin habercisi, hatta davetçisidir. “Neo-noir” (modern kara film), özellikle 1970’lerin kültürel ve cinsel liberalleşmesinden, kadın hareketinden, anti-militarizminden güç alan bir akım olarak, klasik kara filmlerin çağdaş yönetmenler tarafından tekrar yorumlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş, Vietnam Savaşı, sivil hak mücadeleleri, boşanma oranlarındaki artış, kadın hareketi, arkasında büyük bir siyasi güvensizlik ve darmadağın bir Amerikan ailesi bırakmış, ortaya bu keşmekeşin kurbanı olmuş bir kuşak -X kuşağı- çıkmıştır (Avcı, 2022: 247).

Bu kuşakta yetişen yönetmenler ise bir başka kaos zincirinin kalıntısı olan klasik kara filme daha şüpheci, sorgulayıcı, kindar ve acımasız yaklaşımlarda bulunmuş, türü baştan aşağı tekrar yorumlamıştır. Fransız Yeni Dalga akımı da özellikle Jean-Luc Godard’ın ve François Truffaut’nun sırasıyla A bout de suffle (Serseri Aşıklar, 1960) ve Jules et Jim (Unutulmayan Sevgili, 1962) filmleriyle klasik kara filme getirdikleri yeni yaklaşım vasıtasıyla modern kara film anlayışının önünü açmıştır. Modern kara filmlerde temel klasik kara film elementleri büyük değişimlere, baştan yorumlamalara tabi olur. Klasik bir kara film elementi olan, başrol dedektifin çözmeye çalıştığı suç vakası, bir modern kara filmde ana karakterin varoluşunu anlamlandırma mücadelesine (Blade Runner, Ridley Scott, 1982) yahut çözülmesi beklenen bir kimlik karmaşasına dönüşebilir (Mulholland Drive, David Lynch, 2001). Klişe femme-fatale karakteri tamamen ortadan kaldırılabilir (Fargo, Ethan & Joel Coen, 1996) ya da bir tvist yoluyla beklenen ve algılanandan çok farklı bir profil çizebilir (Chinatown, Roman Polanski, 1974). Zamanda bükülmeler olabilir, lineer hikâye anlatım yöntemi tercih edilmeyebilir (Memento, Christopher Nolan, 2000).

Ayrıca genellikle New York, Los Angeles gibi büyük şehirlerde geçen klasik kara film hikayeleri, modern kara filmle büyük şehirlerin dışına, taşraya, merkezi olmayan yerlere dağılmıştır. Bu dağılma, kötülüğün artık yalnızca kalabalık ve merkezi yerlerde değil, her yerde olduğuna dair karamsar bir düşünceye dayanır. Artık kötülük geniş düzlüklerde, yeşil çayırlarda, güneşli alanlarda da hakimdir. Modern kara film, klasik kara filmin merkeziliğini, merkezkaç bir anlayış ile değiştirir (Avcı, 2022: 252). Kısacası klasik kara film sinemacıya bir ayırt edici özellikler havuzu sunar. Bu havuz modern kara filmin açtığı özgür alanla birleştiğinde bu özellikleri nasıl şekillendireceği ve uyarlayacağı sinemacının özgün diline kalmıştır.

Coen Kardeşler ilk filmleri için bu özgür alanı kullanırlar. Yönetmenlerin sinema dili, izleyici ile iletişime geçme biçimleri, kendilerine has mizah anlayışlarıdır. Ekran başında oturanlara “Coen mizahını” kullanarak “biz buradayız, kameranın arkasındayız” diye seslenirler. Blood Simple filminde yaptıkları, klasik kara film kalıbını alıp iyice analiz ettikten sonra, başta sordukları “nasıl bir sinema?” sorusunun cevaplarını teker teker bu kalıbın hamuruyla yoğurmaktır. Bu da otuz yılı aşkın, on sekiz filmlik bir Coen Kardeşler efsanesinin temeli olacaktır. Blood Simple, Coen Kardeşler’den esintiler hissedilen bir modern kara filmdir. İlerleyen yıllarda kardeşler özgün sinema dillerini sağlamca inşa ettikten sonra modern kara film türünü bir kez daha ziyaret edecektir. Fargo, Coen Kardeşler’in olgunluk filmi olarak nitelendirilebilir. Bu sefer ortaya çıkan eser, modern kara film esintileri bulunan, özbeöz bir “Coen filmidir” (ilerde bahsedileceği üzere “Coenesk” film). Sonrasında ise yalnızca Coen filmi vardır, ana akım türler onun içerisinde artık yalnızca bir alt tür olarak var olabilir. “Coen Kardeşler genellikle özgündür. Ancak bir film kalıbını ödünç aldıklarında onu öyle bir yönlendirirler ki beklenmedik sonuçlar alınır.” (Ebert, 2000).

Coen filmleri, en başta Coenesk filmler. Filmlerin belli elementler aşırdığı ana akım türler, Coenesk türünün1 altında birer alt tür olarak kalıyor. Tabii bu da başta yönetmenlerin filmlerini satma süreçlerini zorlaştırıyordu. Ne de olsa bir Coen filmi, kolay para kazandıracak, seyircinin artık kabullendiği tür ve formüllere dayanan, daha önce denenmiş garanti filmlerden değildir. Blood Simple’ın görüntü yönetmeni Barry Sonenfeld bu durumu şöyle anlatıyor: “Yatırımcılarımıza filmi ilk izlettiğimizde neredeyse resmi olarak filmden nefret ettiler. Bir filmin tonunun nasıl aynı anda hem gerilim hem korku hem de komedi olabileceğini anlayamadılar. Filmi reddeden büyük stüdyolardaki yaratıcı insanlar filmi çok sevdi ama pazarlamacılar nefret etti. İzledikleri şeyi nasıl satabileceklerini bilmiyorlardı.” (Hoad, 2017). Şüphesiz bu anlam verememe durumu izledikleri şeyin yepyeni, benzersiz bir türe ait olmasından kaynaklıdır. Filmi nasıl pazarlayacağını bilemeyen yatırımcılar, Coen Kardeşler’in kafasındaki soyut izleyiciyi nerede bulacaklarını bilemezler. Blood Simple, her ne kadar yönetmenlerin estetiğini henüz geliştirmeye başlamalarından kaynaklı başka tür kalıplarına en çok uyan filmleri olsa da yine bir Coen filmidir, Coenesk türün temelidir.

Coenesk Film Olarak Blood Simple

Blood Simple filmi Coenesk perspektiften incelendiğinde, iki erkek arasında bir kadın (Abby, Frances McDormand) üzerinden yaşanan mücadelenin, bu kadının hayatı üzerindeki etkilerini aktaran bir film olduğu görülür. Mücadeledeki üçüncü parti olan dedektif dahil tüm ana erkekler, kadının mağduriyeti üzerinde etkili olmuş ve onu kelimenin tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesi vermeye mecbur etmişlerdir.Abby, erkekler dünyasında cinayetlerle dolu bir ‘aşk savaşı’nın içindedir.”(Avcı, 2022: 251). Öte yandan, filmdeki aksilikler zinciri, erkek karakterlerden birinin (Marty, Dan Hedaya) eşinin onu aldatmasını gururuna yediremediği için -eşini sevmesiyle alakalı değil- kendisini aldattığı partnerini (Ray, John Getz) ve eşini öldürtmek için kiralık katil tutması ile başlar. Kiralık katil ise kanun adına iş yapan bir dedektiftir, ki bu da Coenesk türdeki etik griliğe işaret eder. “Tutku ve şiddet, intikam ve ihanet temaları; iyi ya da kötü diye etiketlendiremediğimiz detaylı ve etik olarak gri karakterler; güçlü bir tasvire duyulan ağır güven, bol bol kara mizah bulunduran seyrek ve nokta atışı diyaloglar.” (Mikulec, 2022). Kanun adamları yeri geldiğinde suç işleyebilmekte, suçlular belirli ilkeler çerçevesinde davranabilmektedir. Dedektifin kiralık katil rolüne bürünmesiyle Ray ve Marty arasındaki soğuk savaş ısınmaya başlar.

Aşk üçgeni, erkeklik üzerine bir iktidar mücadelesine dönüşür. Bu öyle bir iktidar mücadelesidir ki, taraflardan birinin gözü, diğerini diri diri gömecek kadar kararmıştır. “Film açgözlülük ve şehvetin karakterleri yükselmekte olan bir dehşetin içerisinde kapana kıstırdığı, kana bulanmış bir kâbus.” (Ebert, 2000). Filmin koyu tonları, karakterlerin zihinsel dengesizlikleri ve insanın içini ürperten bakışları yardımıyla gerçekten de bir kâbus hissiyatı yaşatır. Bütün kan dondurucu cinayetlerin ve dehşetin içerisinde ise insanın duygularıyla resmen alay eden Coenesk bir mizah anlayışı bulunur. İzleyiciyi şoke eden trajikomik aksilikler, Mikulec’in bahsettiği nokta atışı diyaloglar ve “yok artık” dedirten tesadüfler filmin kara mizah anlayışına hizmet etmektedir. “Filmin anahtarları üç adet ortak kabustur: (1) Temizlersin de temizlersin, ancak her yerde hala kan vardır; (2) Cinayet işlediğinin farkındasındır, ama nasıl ve neden olduğuna dair bir fikrin yoktur; (3) Eninde sonunda başını belaya sokacak ufak bir detayı atladığına adın gibi eminsindir. Bu hissiyatlar filme öyle bir yerleşmiştir ki film bizi ele geçirmeyi başarır. Her ne kadar Coen Kardeşler’in bu şeytani karmaşayı tasarlarken güldüklerini bilsek bile.” (Ebert, 2000). Coenesk bir filmi Coenesk yapan şey tam olarak bu hissiyat ve arkasında yatan bu farkındalıktır. Yönetmenlerin soyut izleyicisi de bu farkındalığa sahip izleyicidir.

Modern Kara Film Olarak Blood Simple

“Coen Kardeşler’in şiddet ve suçu kullanış şekli geleneksel kara film ile tamamen uyuşuyor. Sık sık kullanılmış, büyük, dağınık, şok edici ve karmaşık bir hikâyeyi eğlendirici bir yolla anlatmakta etkili. Blood Simple’da meydana gelen her şiddet ve suç eylemi önemli bir darbe ya da uzun süreli bir gerilim yaratıyor. Az önce yaşanan olayların şokunu yaşarken bir yandan karakterlerin durumun içerisinden canlı çıkıp çıkamayacağını merak ediyor, canlı çıkmalarını umut ediyorsunuz.” (Strause, 2016).  

Blood Simple filmini modern kara film kalıpları içerisinde incelemek gerekiyor. Filmde bir suç zinciri ve arka arkaya işlenen cinayetler olsa bile karakterlerin hiçbiri klasik kara filmde gördüğümüz, cinayetleri çözmeye çalışan dedektif rolünü üstlenmez. Her ana karakter suç zincirinin bir öznesidir. Klasik kara filmin dedektifi yerine koyabileceğimiz karakter Ray’dir. Filmde Ray, Marty ile yaşadığı kimlik karmaşasını çözmeye çalışmaktadır. Bu karmaşanın merkezinde ise aynı kadına âşık olmaları, aynı insanın -dedektif- hedefi olmaları, her ikisinin de birbiriyle iktidar mücadelesi veren bir erkek olması bulunur. Aşkı için bu mücadeleye giren Ray, rakibini diri diri gömdüğü zaman mevzunun aşktan ibaret olmadığının farkına varmıştır. Neye dönüştüğüne, kim olduğuna dair derin sorgulamalara girişir. Bu kimlik karmaşasına işaret eden kritik ipucu ise Abby’nin -Marty’nin daha önce uyardığı gibi- Ray’e karşı kurduğu “Neden bahsediyorsun? Ben yanlış bir şey yapmadım.” cümlesidir (Blood Simple, 1984, 01:06:20). Abby aynı cümleyi hem Marty’e hem Ray’e karşı kullanıp onları aynı konuma yerleştirir.

Filmi klasik kara filmlerden ayıran en kritik özelliklerinden biri ise Abby’nin kalıplarıyla baştan aşağı oynanmış femme fatale konumudur. Abby, filmdeki ana erkek karakterler tarafından bir femme fatale gibi kurgulanır. Dedektif cinayeti kadının üstüne atar, Ray bu oltaya gelir, Marty ise en başından Ray’i Abby’e güven olmayacağına dair uyarır. Ne var ki Abby gerçekten de yanlış bir şey yapmamıştır. Onu kötü kadın konumuna yerleştiren filmdeki erkeklerdir. Tıpkı patriyarkal sinemanın kadını “baştan çıkarıcı ve cezalandırılması gereken” olarak tasarlayıp femme fatale klişesini oluşturması gibi. Ayrıca Abby, klasik kara filmin femme fatale karakteri gibi sonunda cezalandırılamaz. Canına kasteden dedektiften kurtulur ve tüm erkekler öldüğünde son hayatta kalan olur. Abby eşine sadık olmayan bir kadın fakat seyirci onun sığındığı aşk kaçamağını bağışlıyor ve sağ kalmasını istiyor. Abby okumamış bir ev kadınından, cüretkâr bir hayatta kalana dönüşüyor, filmin Coen-vari yanlış anlaşılmalar zinciri sonucu hazırladığı yüksek tansiyonlu finalinde Senden korkmuyorum, Marty.’ diyor.” (Çavuş, 2020).

Dedektif hariç hiç kimsenin ölümünden direkt sorumlu olmasa da bu ölümler kadının da öznesi olduğu bir ihanetten kaynaklanır ve Ray ile ilişkisi Abby’i bir çeşit ayartıcı kadın konumuna koyar. Bu sebeple Abby, modern kara filmlerin özgürleştirilmiş ve yeniden yorumlanmış femme fatale kalıbına girmiş olur. Ray, filmde kara filmin dedektifi rolünü üstlenirken filmdeki asıl dedektif, Visser (M. Emmet Walsh), bambaşka bir profil çizer. O bir dedektiften çok kovboya benzer. Şapkası, bej ceketi, aksanı, çizmeleri ve bol bol sigara içmesi kendisine klasik kara film dedektifinden çok uzak bir imaj oluşturur. Böylece yönetmenler karakterlerin rollerini değiştirmekle kalmamış -dedektif katil olmuştur- aynı zamanda klişe karakter kalıplarıyla da oynamışlardır. Dedektifin dış görünüşündeki bu değişim bir başka modern kara film alametifarikasına bağlanabilir. Artık kötülük merkezden -büyük şehirlerden- taşmış, merkezkaça uğramıştır. Filmin açılış sahnesinde Dedektif Visser, olayların yaşanacağı konumun tekinsizliğine vurgu yapar: “Hiçbir şey garanti değildir. Papa da olsanız, ABD başkanı da olsanız, yılın adamı da olsanız önemli değil. Bir şeyler her daim ters gidebilir (…) Ben Teksas’ı bilirim. Burada herkes kendi başının çaresine bakar.” (Blood Simple, 1984, 00:36). Karakterin monoloğuyla beraber Teksas’ı Teksas yapan düzlükler ve manzaralar gösterilir. Kötülüğün var olduğu yer değişince kötülüğün aktörleri de şekil değiştirmiştir. Dedektif Visser’ın giyim tarzı o bölgeyi yansıtan bir tarzdır. Erotizmin kullanımı yine filmin kara film kalıbından aşırdığı önemli bir unsur. Daha önce bahsedildiği gibi cinsellik kara filmde lanetli bir aktivitedir. Ekranda bir zina eylemi olarak tasavvur edilir. Erotik anlar yaşayan iki karakterin bundan dolayı cezalandırılacağı bilinir. Bu da erotik sahnelere tüyler ürpertici bir gerilim yükler.

Filmin başında Abby ve Ray bir motel odasında sevişmekte, dışarda ise yağmur yağmakta ve otoyoldan geçen arabaların yüksek sesleri duyulmaktadır. Sahnede kullanılan ışık gölge tekniği de hem kara film estetiği vermekte hem de sahneyi daha ürkütücü bir hale getirmektedir. “İlişkileri gölgeler arasında ve ay ışığında gerçekleşir. Gölgeler ve ışık huzmeleri ilişkinin sinsi doğasını pekiştirir, cezasız kalamayacak bir günah.” (Pevere, 2021). Her iki karakterin ilişkilerinden sonra kendilerini bekleyen şeye karşı çaresizliği, aralarındaki gergin diyaloglarda da hissedilir. Hatta film boyunca Abby ve Ray arasındaki her diyalogda bu gerginlik mevcuttur. Son olarak filmdeki ayna ve fotoğraf kullanımının klasik kara film kalıplarına uyduğunu belirtmek gerekir. “Noir’da görsel bir unsur olarak portrelerden yansıyan görüntüler ve aynalar bölünmüş kişiliğin ve kötülüğün habercisi olarak görülmektedir” (Place ve Peterson, 2011, s. 292). Blood Simple’da Abby sık sık el aynası kullanır. Rüya sahnesinde Marty aynayı, Abby’nin silahı olarak nitelendirir. “Filmde fotoğraf ve ayna kötü olayların habercisi olarak kullanılmıştır.” (Avcı, 2022: 252). Hem Ray ve Abby’nin moteldeki ilişkisi esnasında hem de Marty’nin evinin gösterildiği sahnede duvarlardaki fotoğraf ve tablolara dikkat çekilmektedir. Ayrıca Dedektif Visser, Marty’i cinayetlerin tamamladığına bir fotoğrafın üzerinde oynama yaparak inandırır. Böylece fotoğraflar kötülüğün hem habercisi hem de aracı olarak kullanılmıştır.

Coen Kardeşler, özgün tarzlarını oluştururken kendilerine klasik kara film kalıplarını sunup onları özgürleştirme ve yeniden yorumlama olanağını teklif eden modern kara film akımından yararlanmıştır. Film yapmayı büyük oranda film yaparken öğrenmiş olmaları onları kitaplardan ve okullardan öğrendikleri şeylerle belli kalıplara takılıp ana akım film yapmaktan alıkoymuştur. Esnek, açık görüşlü ve merkez fikir odaklı sinema anlayışları, ne yapmak istediklerinin farkında olup hedeflerine kendilerini net çizilmiş sınırlar içerisine hapsetmeden özgürce ulaşmalarını sağlamıştır. Kendilerine sağladıkları bu alan artık Coenesk olarak anılan bir türün ortaya çıkmasını sağlamış ve kafalarındaki soyut izleyici ile yönetmenler arasında eşi benzeri olmayan bir iletişim kurmuştur. Ne var ki bu özgün tür inşası, özellikle ilk filmlerinin stüdyolar tarafından kabullenilmesini zorlaştırmış, yatırımcılar arasında filmin pazarlaması ile alakalı soru işaretleri oluşturmuştur. Ancak bu zorluk, iki yönetmenin de sinema tarihine birer efsane olarak geçmelerine engel olamamıştır.


Bu yazının kısaltılmamış orijinal haline Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün yayın organı Görüntü Dergi’nin internet blogundan erişebilirsiniz.

Notlar

  1. Coenesk kavramı sinema terminolojisinde tür (genre) olarak geçmiyor. Makalede Coen Kardeşler’in özgünlüğünü pekiştirmek için Coenesk tarzı, yazar kendisi tür olarak tanımlamayı tercih etmiştir.

Kaynakça

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Hasan Özdağ
Hasan Özdağhttps://hasanozdag.myportfolio.com/
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ve Felsefe bölümlerinde lisans eğitimini sürdürüyor. Politik Felsefe ve Sinema ile ilgileniyor. En sevdiği yönetmenler arasında Coen Kardeşler ve Lars von Trier, ilgilendiği düşünürler arasında J.J. Rousseau, Karl Marx, Antonio Gramsci ve Hannah Arendt var. Bazen eline kamera da alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Önerilen Yazılar