Sosyoloji biliminin Çağdaş Sosyoloji kuramcılarından Sembolik Etkileşimcilik bağlamında çalışan Goffman, Yapısalcılık ve Marksisizm hakkında çalışan Althusser, Çatışma teorisi hakkında çalışan Dahrendorf’u “toplumsal eşitsizlik” bağlamında inceleyeceğiz.
Kapitalist ekonomi, farklı evrelerden geçerek varlığını sürdürür. Kapitalist gelişim içindeki bu evreler, gelişimin ulaşabileceği "yeni çağ" tahminlerinde yer alır. Post-Fordist dönem, esnek uzmanlaşma olarak da anılmaktadır. Ekonomik hayat, toplumsal yapı, kültür, devlet anlayışı ve...
Kent, kendi değişim ve gelişim yasalarını üreten bağımsız bir olgu değil; toplumsal yaşamla bağlantılı tarihsel ve toplumsal bir üründür. Bu çerçevede kentsel süreçlerde çok geniş ölçekli toplumsal ilişkiler kümesinin bir ürünüdür. Bu iki alan...
Toplumsal mücadelelerin görünür hale geldiği ve yeniden üretildiği bir sahne konumunda olan kentler, kentsel açık alanlar ve meydanlar tüm hak arama mücadelelerinin ve hak tanımlamalarının ayrılmaz bir unsuru haline gelmektedir. Kentte insan hakları ve...
Kieslowski filmde ne anlatmaya çalıştığını şöyle belirtmiştir: “Sevdiklerini kaybetmiş bir kadının perspektifinden dünyanın neye benzediğini anlatmak istedik. Kadın için önemli olan nedir? Dünyaya nasıl tepki göstermektedir? Nelere bakmaktadır?” (Toker, 2020).
Three Colors: Blue'daki Julie karakterinin yanı sıra Kieslowski'nin diğer film karakterleri incelendiğinde, kadın profili üzerinden yaratmak istediği özgürlük imgesinin önemini P. McGavin ve Z. Banas (2016) ile yaptığı röportajda şöyle aktarmıştır: “Oyunculara özgürlük hissi vermek ve filmde rollerinden fazlasına katkıda bulunduklarını hissettirmek için çaba gösteriyorum. Onlar hayat deneyimlerini kullanırken, ben de onlardan öğreniyorum."
Kişinin varoluşu, özgürlüğüne mi bağlıdır? İnsan gerçek özgürlüğün özüne, duyduğu bunaltıyı hiçliğe dönüştürmesiyle ulaşabilir miydi? Özgürlüğü hiçlikle kuracağı bağda bulacağına inanan Julie'nin, evden ayrılırken yanında götürdüğü tek şey Anna’nın odasında asılı duran o mavi avizedir. Nitekim bu duruma varlığın nesneyle ilişkisini sorgulayan Roquentin şu düşüncesiyle değinmiştir: “Nesnelerin insana dokunmaması gerekir çünkü onlar canlı değildir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız; yararlıdırlar, işte o kadar. Oysa bana dokunuyorlar. Çekilmez bir durum bu. Onlarla bağlantı kurmak korkutuyor beni. Sanki hepsi birer canlı hayvan gibi.”
Film, Julie'nin insanlarla yeniden bağlantı kurma ve varoluşunun anlamını bulma sürecini hiçlikle ören bir dinamizmle başlamıştır. Varoluşun anlamını, sonuç olarak Julie'nin özgürlüğünü ve yaşamını anlamlandırma sorumluluğunu taşıdığına dair güçlü bir mesaj sunmuştur.
İnsanın varoluş problemi ve irade özgürlüğünü kanıtlama isteği her zaman mücadelesini devam ettirmiştir. Bu mücadele sonucunda yabancılaşma beraberinde içsel bir sosyal izolasyon kazanmaktadır. İşte bu noktada birey bütün bir varoluş problemi ve yalnızlaşma duygusu ile karşı karşıya kalmaktadır. Kendini bu kanıtlama yolunda savaşan bir asker olarak gören birey Nietzsche'nin "üstinsan" evrelerinden geçerken aynı zamanda bütün varoluşçu karakterlere de göz kırpmaktadır. Bu varoluş problemi kimileri için geleneksel veya sosyolojik engeller olurken Truman içinse bir Sea Haven olmaktadır. Hiçbir ütopya bireyin özgür benliğini ortaya koymasına izin vermedikçe hapishaneden öteye geçemeyecektir. Bundan dolayı birey her zaman özgürlüğe, Fiji'ye yelken açacaktır.
Pier Paolo Pasolini'nin ideolojik sinema dili ile yarattığı Şahinler ve Serçeler (Uccellacci e Uccellini,1966), Marx'ın sınıf ayrımını temel alarak sınıflar arası çatışmayı, özel mülkiyet sorununu ve tanrı inancını sorgulamak adına izleyiciyi bir yolculuğa çıkarıyor.
Modern kentler, kültürün, kimliğin, imge ve göstergelerin birbiriyle yarıştığı, çatıştığı kaotik bir arenayı andırır. Üzerinde yaşayan insanlar için sadece yer/mekan olmaktan ötedirler. Modern kentler, bünyelerinde farklı mekânsal formlara ve buna karşılık gelen sosyal, kültürel...