Din Felsefesi Nedir?
Tarihin pek çok döneminde gerek filozoflar gerekse din adamları ve inanalar arasında felsefe ile dinin birbirinden kesin bir çizgi ile ayrıldığını söyleyenler olmuştur. Bu noktada iki alanın her ne kadar ayrı olsalar da birbirlerine paralel ilerlediğini dile getirenler ve iki alanın aslında ortak amaca farklı yöntemlerle gitmeye çalıştığını savunanlar da bulunmaktadır.
Konu ile ilgili yapacağım yorum ve görüşlerin aktarımına gelmeden önce dinin ve felsefenin kısa birer tanımını yapalım. Din, ahlak, hukuk, sanat, ekonomi vb. alanların dışında, türü kendine özgü bir ulu varlığın gerçeğidir. (Baltacıoğlu, 1953) Buradan bakıldığında din kolektif bir unsur olarak karşımıza çıkar. Özellikle tek tanrılı dinlerde aşkın bir varlığın tüm insanlar için çağrısı olarak kabul edilir. Din, düzenli ve düzgün bir topluluk hayatını öncelemesi bakımından hem tek tek insanların yaşamı hem de bir arada yaşamanın ilkeleri üzerine insanca bir yöntemler birliğidir. “Din neden vardır?” sorusuna ise kısaca şöyle cevap verebiliriz; din, insanın, insanca ortaya koyduklarıyla- mantık ve bilim gibi- erişemediği, kendindeki en derin ve bilinmez alemine erişebilmesi için vardır.
Felsefenin ise din kadar keskin bir tanımını yapmak mümkün olmamakla birlikte, Antik Yunan’da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan felsefenin varlığa, neyin gerçekte var olduğuna yönelik kuramsal bir araştırma olarak başladığını söyleyebiliriz. Yaklaşık aynı dönemlerde Doğu’da ise etik ve siyaset odaklı daha pratik bir felsefe anlayışı hâkimdi. Dolayısıyla felsefenin çağdan çağa ve toplumdan topluma farklılık gösterdiğini ve her çağda farklı anlamlara geldiğini de ekleyebiliriz. Ben de felsefeyi tanımlamanın çok doğru olmadığını ve onu körelteceğini düşünmekle birlikte zaman zaman benim için ne ifade ettiği noktasına yoğunlaşıp felsefeyi felsefe yaparak kavramaya çalışıyorum. Bu nedenle buraya bir tanım bırakmayacağım. Yine de onun insan için değeri bakımından “arayış, düşün etkinliği, iç motivasyon, sorma ve daha fazla düşünce yaratma edimi” gibi kelimeleri buraya bırakabilirim.
Gelelim din felsefesinin ne olduğu meselesine. Din felsefesi tabirini felsefe literatüründe ilk defa kullanan Hegel olmuştur. (İmamoğlu, 2018) Bu daha evvelden din felsefesine dair çalışmalar yapılmadığı anlamına gelmemekle birlikte Hegel’in burada ön plâna çıkmasının sebebi olarak önem arz eden durum, din ve bilimi birbirlerine yaklaştırma çabası olmuştur. Birlik tezi olarak bilinen bu yaklaşım, din ile felsefenin, iman ile aklın, çatışmak bir tarafa çoğu zaman çakıştığını dile getirir.
Din felsefesi, felsefenin din üzerindeki etkinliğidir. Dinin doğası, anlamı, geçerliliği gibi konularda felsefi incelemeleri yapar. Kısacası felsefenin bu alt dalının din hakkında bir düşünme pratiği olduğunu söyleyebiliriz. Böylelikle din felsefesinin konusunu din, yöntemini felsefe ve amacını da dinin felsefi açıdan değerlendirilmesi oluşturmaktadır. (Yaran, 1997) Din insana bir veri sunar ve din felsefecisi de felsefi yöntemlerden yola çıkarak dinin ortaya koydukları hakkında düşünür.
Din Felsefesinde Yaklaşımlar
Din felsefesinde dini ve felsefeyi farklı şekilde ele alan yaklaşımlar bulunur. Bunlar, bağdaşmazcılık, birlik tezi ve tamamlayıcılıktır.
- Bağdaşmazcılık: Din ve felsefenin konuları, tutumları ve yöntemleri açısından farklılık gösterdiğini, dolayısıyla hiçbir şekilde bir araya gelemeyeceklerini savunur. Vahyi akıl veya felsefe yoluyla değerlendirmeye çalışmanın imanın özüne de zarar vereceği düşünülür. Vahye vurgu yapıp, imanı ön plâna çıkarır. İslâm dünyasında Gazâlî, Batıda ise Kierkegaard, Bergson ve James en önemli temsilcileridir.
- Birlik tezi: Akıl ve felsefeyi din ve imanla eşit düzeye çıkarır. Bu yaklaşıma göre din ile felsefe arasındaki farklılık, bir konu ayrılığından öte bir yöntem ya da yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. Bu görüşün Batı’daki en önemli temsilcisi Hegel’dir. Hegel bir anlamda tanrısı olan Geist’ın tarihsel yürüyüşünün felsefen olduğu kadar din üzerinden de takip edilebileceği kanaatindeydi. (Cevizci, 2022)
- Tamamlayıcılık: Din ile felsefenin, iman ile aklın çatışmak veya çakışmak yerine birbirlerinin tamamladıklarına dair yaklaşımdır. Felsefi ve dini tamamlayıcılık olarak iki şekilde karşımıza çıkar. Önce var olanın en azından tarihsel olarak din olduğunu yani akla ve felsefeye düşen görevin vahiy yoluyla bildirilenleri akıl yoluyla temellendirilmesi gerektiği olduğunu vurgulayan felsefi yaklaşımdır. Dini yaklaşım olarak bilinen versiyonda ise bu kez önce gelenin tarihsel ve sistematik olarak akıl ve felsefe olduğu ileri sürülmektedir.
Din Felsefesinin Konuları
Bu alanın konu bakımdan incelediği ve açımlamaya çalıştığı meseleler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
- Dinin anlamı ve mahiyeti
- Teolojik argümanlar
- Ateolojik argümanlar
- Kötülük problemi
- Çeşitli tanrı tasavvurları ile tanrı-evren ilişkisi;
- Dinin bilim, sanat ve ahlâk ile ilişkileri
Din Felsefesinde Tanrı Anlayışları
Din felsefesinin ele aldığı tanrı anlayışları aşağıdaki gibi bir sıralama yapılarak çok kısaca açıklanabilir:
- Teizm: Tanrı vardır ve nihai gerçekliktir. Yaratıcı ve yaratılan arasında kesin bir ayrım vardır. Tanrı evreni hiçten yaratmıştır. Tanrı insana mesaj gönderir, onunla iletişim hâlindedir.
- Deizm: Modern ve akılcı bir Tanrı anlayışı vardır. Dinin kurumsal boyutlarına, ilahi mesaja ve bunu yaymakla görevlendirilmiş kişilere, ritüellere karşı çıkar.
- Panteizm: Tanrıyla evrenin bir ve aynı olduğunu öne sürer, sonlu ve sınırlı dünyanın ezelî-ebedî, sınırsız ve mutlak Varlık’ın bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunur. (Cevizci, 2022)
- Panenteizm: “Her şey Tanrı’dadır” diyerek Tanrı ile evreni bir sayan panteizmden ayrılır. Panteizm Tanrı’yı soyut ve mutlak oluşu bakımından evrenin üstünde, somut ve göreli yönleriyle de evrenin içinde görür.
- Agnostisizm: Hume ve Kant’ın felsefeleriyle temellenmiştir. Ne Tanrı’nın var olduğunu ne de var olmadığını bilmeyeceğimizi savunur. İnsan aklının bu bilgiye erişemeyeceğini savunur.
- Ateizm: Tanrı’nın var olduğunu söyleyenlerin aksine ateizm Tanrı’nın olmadığını öne sürer. Bazı ateistler, Tanrı’nın yokluğuna kanıt ve delil ararken (pozitif ateizm) bazıları ise yalnızca Tanrı’nın varoluşuyla ilgili inanç yoksunluğu (negatif ateizm) içerisindedir. Tanrının yokluğu çerçevesinde kötülük problemi ve ahlâk konusunda argümanlar ortaya atarlar.
- Fideizm: Dine büyük bir değer verir ve Tanrı’nın varoluşuna dair inancı son derece önemserler. Dini gerçekliklere ve bunlara dair bilgiye daha çok mistik tecrübelerle erişilebileceğine inanılır. Gerçekte saçma ya da akla aykırı olan öğretilerin inanç yoluyla kabul edilmesini ister.
Yukarıda din felsefesine dair kısaca tanımları verilen tanrı anlayışları kendi içlerinde oldukça dallanıp budaklanan ve farklı yönleri bulunan kavramlardır. Bununla birlikte tek tanrılı dinler teizm başlığı altında değerlendirilir. Devam ederken tek tanrılı dinler arasında tarihsel süreçte en son doğup yayılan din olan İslâm ve Kur’an çerçevesinde ilerleyelim istiyorum.
Kur’an Nedir?
Kelime anlamı “selam” olan İslâm dininde her şeyi yaratan ve her şeyin üstünde olan Allah’tır. Allah, Kur’an aracılığıyla insanlığa “selam” vermektedir. Kur’an, Allah’ın insanlara dini tebliği, mesajı, öğüdüdür.
“İn huve illâ żikrun lil’âlemîn” Tekvin Suresi, 27. Ayet
“O, âlemlere bir öğütten başka şey değildir.”
Fazlur Rahman’a göre Kur’an tamamen insanı hedef alan bir kitaptır. Nitekim kendisini de “insanlara yol gösterici”(Bakara 2/185) olarak tanımlamaktadır. (Campanini, 2019) Kur’an, Allah ve onun kendi şahsı için değildir. Dolayısıyla Kur’an’ı incelemenin Allah’ı incelemek olduğu gibi bir fikre kapılmamak gerekir. Tanrı işte bu sebepten görünmezdir, diyebiliriz. Zaten Kur’an’a göre evrenin nereden geldiğini anlamaya çalışan kişi Allah’ı bulur. Burada ispatın çok ötesinde bir yolculuk vardır ki aslında insan Allah’ı yalnızca kendine ispatlayabilir. İslâm metafiziğinde Allah ilk mevcuttur. Allah’ı kavramak, onu bulmak yani kendine ispatlamak anlamına gelir fakat bu Kur’an’ın görevi değil insanın içsel yolculuğudur. Özetle Kur’an’ın amacı insandır, Allah değildir. Bu nedenle de Allah’ın insanlara kanıtlanması değil, insanın Allah’a kendini ispatındaki rehberi konumundadır. Dolayısıyla bütün sadece parçalardan başlayarak anlaşılabilir ve aynı şekilde parçalar da bütünle ilişkili olarak anlaşılabilir. Buradaki birlik, İslâm’ın ve Allah’ın sözü ve dili olan Kur’an’ın özüdür.
Kur’an ve Felsefeyi Birlikte Anlamak
Kur’an ayetlerinde her daim okuyup öğrenmeye vurgu yapılmıştır. Zaten Kur’an’ın kelime anlamı da “okunan” demektir. Bununla birlikte yalnızca Kur’an’ın değil, Allah’ın ikinci bir kitabı olan evrenin de araştırıp incelenmesi, onun da üzerine düşülmesi gerektiği emredilir. (Dorman, 2022)
“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz.” Ali İmran Suresi, 191. Ayet
“Sizi bir tek candan yaratan O’dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz ayetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik.” En’âm Suresi, 98.ayet
“Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” Enbiyâ Suresi 10. Ayet
Felsefenin akıl ve düşünme etkinliği olma özelliği bakımından değerlendirildiğinde, ilahi bir boyutu olmasa da yöntemsel olarak Kur’an’a aykırı olmadığının ve tam tersine ona yakınlığı üzerinde sıkça durulmasının oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Felsefî açıdan ele aldığımızda Kur’an’ın “Varlık, insan, yaşam, doğruluk, güzellik, Allah nedir?” ve “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” soruları üzerinden insanı bir devinime sevk ettiğini ve sürecin, oluşun, yaratımın bitmediğini, devam ettiğini ve insanın da düşünüp sorguladıkça, alacağı yolun onu Allah’a daha da yaklaştıracağını söyleyebiliriz. Bu açıdan felsefe, soruları sorma, Kur’an ise cevapları buldurma noktasında inananlar için yaratıma içkin pek çok anahtardan ikisidir. Campanini de Kur’an’ı felsefi bir metin olarak okumayı önermektedir. (Campanini, 2019)
Tuncay İmamoğlu’nun aktarımına göre İslâm’da zan, bilgi ve iman şeklinde bir sıralama vardır ve imanın bilgiden sonra gelmesi İslâm’da körü körüne, sorgulanmayan bir iman anlayışına yer olmadığını gösterir. (İmamoğlu/2018) Bu nedenle Kur’an’ın ilahiliğini keşfetmenin yanı sıra özündeki felsefi yapıyı ve önermeleri de anlamak zorundayız çünkü o Allah ve insan arasında bir diyalogdur. Heidegger ve Gademer okuyucunun metne doğru gitmesi ve metnin de okuyucuya doğru gelmesi aşamalarının ifadesi olarak “hermenötik daire” terimini kullanmışlardır. Bunun yol insan için iman ve felsefeden aynı anda geçer. En nihayetinde felsefe de iman da Allah’tandır, her şey ondandır ve o her şeyin üstündedir. Dolayısıyla insanın ortaya koyduğu hiçbir kavram-söz gelimi hukuk, bilim siyaset vb.- birbirinden ve Allah’ın kendisinden apayrı düşünülemez.
Buraya kadar ortak noktalar üzerinden Kur’an ve felsefeyi birbirine yaklaştırmaya çalıştım. Şimdi de ayrılıklarına değinelim.
Felsefe ve dinin gerçeği ortaya koyma şekilleri farklıdır. Felsefe çoğu zaman tümevarımsal bir metot ile ilişkilendirmeler yaparken din, varlığın ve evrenin kaynağına ilişkin anlayışa Tanrı’dan başlayarak yola çıkar. Felsefe yaparken bir fikre gider, fikirler arası seyahat ederiz. Dini düşündüğümüzde ise karşımıza dua, ibadet, teslimiyet vb. kavramlar çıkar. Tüm bu farklar felsefe ve dini birbirinden ayırıyormuş gibi görünse de İslâm dünyasında bu konuda ortaya atılan fikirlere bakıldığında böylesine keskin bir ayrım görmeyiz. Örneğin, İbn Rüşt’e göre felsefe yapmak dini açıdan gereklidir. “Fasl’ül Makal” isimli eserini bu durumu ortaya koymak için yazmıştır. Tüm bu yaklaşma ve uzaklaşmalar bize gösteriyor ki din ve felsefe farklı ancak yakın alanlardır. Bu nedenle iki alanın da birbirini konu edinmesi ve incelemesi kaçınılmazdır. İslâm dinine inanan tüm Müslümanların her şeyin Allah’ta, Kur’an aracılığıyla birleştiği konusundaki tüm düşünce, inanç ve anlamaları felsefeden beslenir.
Tanrı, insan kavrayışının çok ötesinde olmakla birlikte ancak insan yaşamı içerisinde hayat bulur. İnsan ise tanrıyı hem kendince yorumlar ve kavramaya çalışır hem de onun beşerî olmadığının kabulündedir. İşte bu nedenle inanmak, sınırın ötesini görmeye cesaret edebilmektir. İnanç ve sancının bir aradalığı gibi Kur’an ve felsefenin birlikte varoluşuna selam olsun…
Kaynakça
- Dorman, Emre (2022). Kur’an-ı Kerim’deki Emirler ve Yasaklar. İstanbul, İstanbul Yayınevi.
- Cevizci, Ahmet (2022). Felsefe ’ye Giriş. İstanbul. Say Yayınları.
- Campanini, Massimo. “Felsefi Kuranolojiye Doğru: Kur’an’da Yapı ve Anlam”. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi/ Sayı: 48 (Aralık 2019)
- Baltacıoğlu, İsmail Hakkı. “Kur’an Felsefesi Üzerine İnceleme”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı:1 (1953)
- İmamoğlu, Tuncay. (2018). “Din Felsefesi Üzerine Bazı Düşünceler”. Universal Journal of Teology 3 (2), 133-134
- Aslan, Adnan. (2009). İslâm Düşüncesi Bağlamında Din Felsefesi Mümkün mü?” Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 2 (1), 269-280
- Yaran, Cafer Sadık. (1997). Klasik ve Çağdaş Metinlerde Din Felsefesi, Samsun.
- Kur’an-ı Kerim Meali, çev. Yaşar Nuri Öztürk. İstanbul. Yeni Boyut. 2013
- İslâm’ı Anlamak İçin Türkçe Kur’an (Meal), hazırlayan Cemil Kılıç. İstanbul. Güz Yayınları. 2018
Şahane bir yazı tebrikler👏
Hanımefendi cevap vermeye bile tenezzül etmemiş ama haklısınız.
Hanımefendinin vereceği veya vermeyeceği cevap sizi ilgilendirmez.
Hanımefendinin vereceği veye vermeyeceği cevabının diğer hanımefendiyi ilgilendirmeyeceği de sizi ilgilendirmez
Hanımefendinin vereceği veye vermeyeceği cevabının diğer hanımefendinin vereceği veya vermeyeceği cevabı da sizi ilgilendirmez
Teşekkür ederim
Hanımefendinin vereceği veye vermeyeceği cevabının diğer hanımefendinin vereceği veya vermeyeceği cevabı da sizi ilgilendirmez
Hanımefendinin vereceği cevabın diğer hanımefendinin vereceği veya vermeyeceği cevabın diğer hanımefendinin vereceği veya vermeyeceği cevabı da sizi ilgilendirmez.
Felsefenin söz konusu olduğu yerde bu denli saçma yorumları nasıl yapabildiniz acaba
Gerçekten bu saçma tartışma ile hanımefendinin yazısına gölge düşürüyorsunuz. Tebrikler Eda Hanım
Tebrikler Eda Hanım, çok güzel bir yazı olmuş.