İnsanın varoluş problemi ve irade özgürlüğünü kanıtlama isteği her zaman mücadelesini devam ettirmiştir. Bu mücadele sonucunda yabancılaşma beraberinde içsel bir sosyal izolasyon kazanmaktadır. İşte bu noktada birey bütün bir varoluş problemi ve yalnızlaşma duygusu ile karşı karşıya kalmaktadır. Kendini bu kanıtlama yolunda savaşan bir asker olarak gören birey Nietzsche'nin "üstinsan" evrelerinden geçerken aynı zamanda bütün varoluşçu karakterlere de göz kırpmaktadır. Bu varoluş problemi kimileri için geleneksel veya sosyolojik engeller olurken Truman içinse bir Sea Haven olmaktadır. Hiçbir ütopya bireyin özgür benliğini ortaya koymasına izin vermedikçe hapishaneden öteye geçemeyecektir. Bundan dolayı birey her zaman özgürlüğe, Fiji'ye yelken açacaktır.
Felsefe ve din, Ortaçağ Arap Müslüman polimatları için iki önemli bilgi kaynağını teşkil eder. Felsefe ile din arasındaki temel farkın doğurduğu ontolojik ve epistemolojik ayrılıklar sebebiyle, Orta çağ İslam düşünce geleneğinde, özellikle Gazzâlî ve İbn Rüşd arasındaki tartışmada görüldüğü üzere, bu iki alan arasındaki etkileşim sıklıkla çatışma biçiminde kendini gösterir. Gazzâlî ve İbn Rüşd polemiğinin aksine, Fârâbî'nin siyaset felsefesi bağlamında, felsefe ile din arasındaki etkileşimin bir uyumlu birliktelik biçiminde yorumlandığı görülmektedir.
Birey, yaşadığı hayat içerisinde kendisine birtakım anlamlar bulmalıdır; ya bunu yaratmalı ya da olduğu yerden çekip almalıdır. Zamanla kendi anlam dünyasını oluşturan bireyin ne ölçüde mutlu olacağı göreceli bir durumdur... Ama şunu sormak istiyorum:...
Her insan hayatının en azından bir gecesinde gökyüzüne bakmış ve yıldızlardan etkilenmiştir. Sonsuz karanlığı aydınlatan sayısız ışık hüzmesi. Ne kadar fazlalar ve uzaklıklarına rağmen ne kadar parlaklar...
Bu etkilenmenin hemen ardından birçok insanın zihninde benzer...
Pier Paolo Pasolini'nin ideolojik sinema dili ile yarattığı Şahinler ve Serçeler (Uccellacci e Uccellini,1966), Marx'ın sınıf ayrımını temel alarak sınıflar arası çatışmayı, özel mülkiyet sorununu ve tanrı inancını sorgulamak adına izleyiciyi bir yolculuğa çıkarıyor.
Sühreverdî el-Maktûl ya da daha çok meşhur olan lakabı ile Şeyhul-İşrâk on ikinci yüzyılın nevi şahsına münhasır filozofudur. El- Hikmetü’l- Ledûnniye (İlahi Hikmet) ve el-Hikmetü’l-Atika’nın (Antik Hikmet) yeniden ihya edicisidir. İbn Sînâcı meşşâî felsefenin ıslahatçısı, Platon takipçisidir. Sufi ıstılahını felsefeyi anlamada kullanan sufimeşrep orijinal bir düşünürdür.
Her gün aynı güne uyansanız ve sonsuz bir döngüsellik içinde aynı hayatı yeniden ve yeniden yaşasanız yaşamınızı nasıl anlamlandırırdınız? Bu soru şimdilik burada dursun ve hadi gelin sizinle beraber sonunda cevabına ulaşacağımız bir yolculuğa...