Çarşamba, Kasım 13, 2024

Doğu Felsefesinin Asi Filozofu Şeyh-i Maktul Sühreverdî

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

Ebü’l-Fütuh Şihabüddîn Yahyâ b. Habeş b. Emirek es-Sühreverdî el-Maktûl (ö. 587/1191), on ikinci yüzyılın etkisi büyük karakterlerinden biri olarak Hermetik düşünceyi İslam düşüncesi ile sentezleyip ortaya İslam’a özgü bir İşrâk felsefesi kuran özgün bir filozoftur. Sühreverdî el-Maktûl ya da daha çok meşhur olan lakabı ile Şeyhul-İşrâk on ikinci yüzyılın nevi şahsına münhasır filozofudur. El- Hikmetü’l- Ledûnniye (İlahi Hikmet) ve el-Hikmetü’l-Atika’nın (Antik Hikmet) yeniden ihya edicisidir. (Mutahharı, 1997; s. 322) İbn Sînâcı meşşâî felsefenin ıslahatçısı, Platon takipçisidir. Sufi ıstılahını felsefeyi anlamada kullanan sufimeşrep orijinal bir düşünürdür.

Sühreverdî’nin Felsefi Eğitimi

Döneminin dikkat çeken şahsı olarak Sühreverdî hocaları tarafından birçok övgüye mazhar olmuştur. Bir dönem felsefe ve fıkıh (İslam hukuku) hocası olan şeyh Mecdüddin el-Cîlî tarafından korkusuz, bağımsız ve güçlü bir eleştiri yeteneğine sahip biri olarak nitelendirilmiştir. Rahle-i tedrisatından geçtiği bir diğer hoca olan Şeyh Fahreddin el-Mardînî (1118-1198) ise kendisini bilgili ve etkili bir insan olarak nitelendirmekte ve zamanının üstünde olan bir filozof olarak övgülerde bulunmuştur. Fakat Sühreverdî’nin tez canlılığının, gözü karalığının ve kendine hâkim olamama durumunun hayatını mahvedeceğinden bahsetmiştir. (Sezgin, 2000, s.8.) Nitekim Halep’te Melik ez-Zahir refakatinde yaşadığı dönem ulema ve fakihlerle girdiği derin ve heyecanı yüksek tartışmalar hayatının son verilmesine sebebiyet vermiştir. Öğrencilerinden Kutbüddîn-i Şîrâzî de hocası Sühreverdî için “erdemli bir şeyh, kâmil bir hâkim, hakikatlerin mazharı, incelikler mübdili, müteellihlerin sultanı, mükâşafe ehlinin önderi” ifadelerini kullanmıştır. (Şîrâzî, 2001, s.1.)

Sühreverdî’nin Doğu-Batı Sentezi: İşrâk Felsefesi

İslam düşünce tarihinde Yunan ve Doğu hikmeti birleştirmeye teşebbüs eden ilk kişi unvanına da sahip olmuştur. Birçok kültürü kendi havzasında buluşturmuş İşrâk filozofu, İbn Sina’nın felsefesine üst dokunuşlarda bulunarak kendi felsefi düşüncesini oluşturmuştur. Öğrencisi Şehrezûri Nüzhet’ül-Ervâh adlı eserinde filozofa Müeyyed bi’l-melekût (Rabbani alemden yardım almış) ifadesiyle lakap vermektedir. (Şehrezûri, 1988, s. 377.) İlahi alem’den aldığı yardımla yazdığı Hikmetü’l-İşrak adlı eserine bir çağrışım bulunduran bu lakap Sühreverdi’nin felsefi yönünden çok sufi yönüne vurgu yapmaktadır. Nitekim Sühreverdî Meşşâî felsefe eleştirmeni ve İslam felsefesinde kendinden sonraki dönemin gündemini belirleyen yaratıcı bir filozof olarak görülmektedir.

Kendisinden önce yaşayan filozofların sistemlerine eleştiriler getirmiş olsa da o, sistemleri yıkmayıp müdahalelerde bulunarak kendi felsefi sistemini ortaya koymuştur. İşrâk felsefesi olarak adlandırılan sistemi canlılığını yitiren Meşşai felsefeye karşı bir alternatif olmuştur.  Ancak Sühreverdî, İbn Sînâ’nın sadece bir takipçisi olmakla kalmamış, onun hâkim olmadığını iddia ettiği Doğu felsefesi olarak adlandırılan Hermetik düşünce ile Platonist yaklaşımı birleştirme hususunda geçmiştir. Ayrıca Sühreverdi, İşrâkî hikmeti, Meşşâî ve diğer tüm felsefi ekollerin kaynağı olarak görmüş ve kendisinden sonra gelen birçok filozofun da Hermetik felsefeye dayanan sembolleri kullanmasında öncülük etmiştir.

Sühreverdî adeta Fars Neo-platonizmini ortaya çıkarıp Zerdüşti terminoloji ile Platonik ideaları sentezleyip bir varlık anlayışı bina etmiştir. Modern Batı felsefesinin gündemine bu düşünce ilk kez Leibniz tarafından getirilirken bu kavram İşrâkî doktrinlerle on ikinci yüzyılda Sühreverdî tarafından defaetle savunulmuştur. Sühreverdî’ye göre İşrâkî hikmetin kaynağı Hermes’tir. Hermes’ten etkilenen filozoflar ve sufiler Hermetik bilgiyi Sühreverdî’ye kadar taşımıştır. Bir düşünce koleksiyoncusu olarak Sühreverdî Kadim İran ve Kadim Yunan kültür ve düşüncesini bir araya getirmiş ve bulunduğu din ve kültürle mezcetmiştir. Etkilendiği filozoflardan Pythogaras için Peter Kingsley “o bir koleksiyonerdi, düşünceleri ve gelenekleri koleksiyonuna eklerdi” demiştir. Aynı şekilde Pythogaras gibi Sühreverdî de birçok kadim felsefi geleneği bir araya getirmiş, Zerdüşt dininin terminolojisi ile neo-platonist düşünceyi takipçilerine aktarmıştır. (Wallbridge, 2001, s.6.)

Hikmet-i Hâlidî ya da Perennial Philosophy

Çağdaş dünyaya perennial philosophy olarak aktarılan Hikmet-i Hâlidî görüşünün orta çağ düşüncesinde ihya edicisi Sühreverdî olmuştur. Perennial Philosophy ya da diğer adıyla Hikmet-i Halidî, Pythagorasçılık, Hint, Mısır, Yahudi gelenekleri ve Farisi yazmalardan oluşan bütünlükçü bir hikmet anlayışıdır. Bu hikmet anlayışının kökeni Hermes’e dayanmaktadır. Yunan kaynaklarına göre Hermes Yunan menşeili iken Arapça kaynaklarda Farisi’dir. İslami kaynaklarda İdris Yahudi kaynaklarda Enoch olarak bilinen Hermes adının geçtiği kaynaklarda Pers kökenlidir. Hermes ile ilgili kaynakların filozofların eline geçmesinde Mezopotamya’nın Harran şehrinde ikamet eden Sabiiler merkezi rol üstlenmektedirler. Harranlı Sabiiler için Hermetik yazılar kutsal metinler olarak semavi kitaplardan biri olarak sayılmaktadır. Arapça kaynaklarda Hermes’e ait bilgiler genel olarak Sabiilerden aktarılmıştır. (Sühreverdi, 2010, s.13.)

Kutbuddin Şirâzi Ḥikmetü’l-İşrâḳ’ın Şerhinde “Sühreverdî, İranlıların bazı kitaplarını elde etti, bunların irfâni keşf ve şuhûda uygun olduğunu gördü ve bunları değerli bilip mükemmelleştirmeye çalıştı” şeklindeki ifadeleri de bu konuda delil teşkil etmektedir. Sühreverdi ayrıca kendisi de Hermetik yazılara olan vukûfiyetine dikkat çekmekte ve “İlahi senin için aşikâr kıldığım bu nurlar ilmi ve buna bağlı diğer ilimlerin sıratı müstakimde gelişmesine yardımcı olan felsefe öncüsü Eflatun’dur. Tabii bu ilim ve işrâkî hikmetin tarihi geçmişi, felsefenin babası olan Hermes’e kavuşur” (Sühreverdi, 2010, s.13.) sözleriyle İşrâkî geleneğin kaynağını okuyucularına göstermektedirler.

Sühreverdî’nin Takipçileri

Hakkında övgü dolu ifadeler zamanla hakkında masalsı anlatımlara neden olmuştur. Kendisi hakkında aziz, kerametler gösteren, felsefe taşına sahip, simya ilmine hâkim, ölmeyip erenlere karıştığı, kabrinden ilginç seslerin geldiği gibi söylentiler yayılmıştır. Düşüncelerinin felsefi değeri daha çok öğrencileri tarafından bilinmiştir. Eserlerinin Latinceye çevrilmemesi sebebiyle Batıda ancak yirminci yüzyılda tanınmıştır. Sühreverdî’nin bilinen takipçileri ve etkisi altında kalan düşünürler; İbnü’l-Arabî, İbn Kemmune (ö.1284), Allame Hilli (ö. 1325), Kutbeddin Şirazi (ö. 1311), Mir Damad (ö.1631), Celaleddin Devvani (ö. 1502), İbn Türk İsfahani (ö.?), Sadreddin Şirazi (ö. 1640), Mir Findirinski (ö.1640), İbn Cumhur, Hacı Molla Hadi Sebzevari, Şeyh Ahmed Ahsai, Şeyh Behai, Molla Şems Ceylani, Molla Muhsin Feyz Keşani (ö. 1679), Abdurrezzak Lahici, Kadı Said el-Kummi’dir. (Kızılarslan, 2023, s.3.)

Türkiye’de ise Katip Çelebi, Celaleddin Devvani, İsmail Ankaravi (ö.1631), Esirüddin el-Ebheri, Molla Fenari ve Yusuf Ziya Yörükan gibi isimlerdir. Sühreverdi hakkında yapılan çalışmaların azlığı felsefesi ve düşünce sisteminin tam olarak anlaşılmamasına neden olmaktadır. Batıda tanınırlığını yirminci yüzyıldan sonra kazanan Sühreverdî düşüncesinin en bilinen uzman ismi Henry Corbin’dir. Ondan sonra yoğunlukla başlatılan Sühreverdi çalışmaları Max Horten, Hüseyin Ziyâî, Aminrazawi ve Seyyid Hüseyin Nasr ile devam etmiştir. (Kızılarslan, 2023, s.4.)

Sühreverdî’nin Ölümü

Anadolu’nun birçok şehrine seyahat eden Sühreverdî, Selahaddin Eyyübi’nin oğlu olan Halep Valisi Melik ez-Zahir’in refakatinde Halep’e yerleşmiştir. Kısa sürede filozofu seven vali onu danışmanı yapmıştır. Hocası Cili’nin de belirttiği gibi korkusuz, özgür düşünceli ve güçlü bir muhakeme yeteneğine sahip filozof Halep’in fakih ve kelamcılarıyla derin tartışmalara girmiştir. Kısa sürede dikkat çeken filozof bazı din adamlarınca valinin itikadını bozuyor gerekçesiyle Selahattin Eyyübi’ye şikayet edilmiştir. Bu şikayetin neticesinde katline ferman verilmiştir.

Ölümü hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur. Bazı kaynaklarda boğularak katledildiği yazılırken bazı kaynaklarda da çarmıha gerilerek öldürüldüğü ifade edilmiştir. Öğrencisi Şehrezûri ise ölümünü şu şekilde aktarmaktadır: “Her şeyin kaynağı olan Allah’a kavuşmam için beni bir evde hapsedin, yiyecek ve içecek vermeyin.” Şehrezûri’ye göre Sühreverdî hakkında verilen ölüm hükmünün bu şekilde uygulanmasını istemiştir. (Şehrezûri, 1988, s. 461.) Melik ez- Zahir’de isteğini yerine getirmiş ve 38 yaşında Sühreverdî yaşama veda etmiştir. İsmine tamlama olarak eklenen “maktul” sıfatı hazin ölümüne binaen verilmiştir. Bazı kaynaklarda “şehid” sıfatının da kullanıldığına rastlanılmaktadır.  

Sühreverdî Hakkında Batıda Yapılan Çalışmalar

Yirminci yüzyılda Henry Corbin ve daha sonrasında yirmi birinci yüzyılda Seyyid Hüseyin Nasr, Aminrazavi ve Izutsu’nun hakkındaki araştırmalarıyla tekrar gündem olmuştur. Batıda ilk olarak Almanlar tarafından Sühreverdî çalışmaları başlatılmış olup hakkında yazılan ilk kapsamlı eser Max Horten’a aittir. Eserinin adı “Die Philosophie der Erleuchtung nach Suhrawardi” (1911) olup Ḥikmetü’l-İşrâḳ’ın özetini ve Molla Sadrâ’nın (1572-1640) yorumlarını içermektedir. (Aminrazawi, 2004, s.4.)

İkinci dünya savaşından sonra Fransızlar tarafından çalışmaları yapılan filozof hakkında son olarak Amerikalı düşünürler araştırmalar yapmıştır. (Kızılarslan, 2023, s.7.)Yapılan bu çalışmalar filozofun düşünce dünyasının gün yüzüne yeni yeni çıkartıldığını göstermektedir. Sühreverdî hakkında yazılanlar buzdağının görünen yüzünden çıkarılan yorumlardır. Sühreverdî’nin düşünce dünyası hakkında hâlâ yeterli miktarda bilgi mevcut değildir. Bu husus düşünce tarihi mirasına büyük katkıları olan filozof hakkında yeterli literatürün olmadığının kanıtıdır.

Sühreverdî’nin Mezhebine Dair Spekülasyonlar

Kısa bir hayat süren Sühreverdî hakkında birçok algı zuhur etmiştir. Otuz sekiz yıllık ömrüne birçok eser sığdıran filozof çeşitli risaleler ve eserler yazmasına rağmen eserlerinden tek bir kanaate sahip olmak oldukça güçtür. Farsça yazdığı risaleleri alegorik ifadeler içeren filozofun mistik bir düşünür olduğunu düşünürken Arapça yazdığı felsefi eserleriyle de Aristoteles ve Meşşâî felsefesine hâkim bir filozof olduğunu düşünmek oldukça doğaldır. Bu eserlerindeki çok yönlülüğü Sühreverdi hakkında net bir algının olmamasına ve her düşünürün kendi yatkınlığına göre Sühreverdî’yi konumlandırmasına sebebiyet vermiştir.

Kabul edilmesi gereken gerçek, Sühreverdî’nin bu az tanınmışlığına rağmen İslam dünyasında özellikle Şiî İran İslam’ına etkileri büyük bir filozof olmasıdır. İran düşüncesine etkilerinden ve Şii dünyasında tanınırlığının çok olmasından dolayı Seyyid Hüseyin Nasr tarafından İşrakilik Şiiliğin felsefesi olarak değerlendirilmiştir. Sühreverdî hakkında bu söylemler onun mezhebi ile ilgili tartışmalara da neden olmuştur. Bilinen kanıya göre Sühreverdî Şafii mezhebine mensuptur. Hatta Kazvînî’nin (1203-1283) de Âs̱ârü’l-bilâd ve aḫbârü’l-ʿibâd adlı eserinde Sühreverdî’nin doğduğu köyün, ilim tahsilinde bulunduğu yerlerin ve seyahat ettiği noktalarda Sünni inanca sahip insanların olduğuna dikkat çekmiştir. Ancak Sühreverdî’yi belli bir mezhep ve coğrafik bölge gözüyle okumak ve düşüncelerini irdelemek filozofun hayatını ve felsefi anlayışını anlama da yanlış bir tutuma sebebiyet vermektedir. (Bekiryazıcı, 2015, s.35.).

Sühreverdî’yi mezhepsel tartışmaların ötesinde evrensel bir hikmet arayışında olan bir filozof olarak değerlendirmek gerekmektedir. Sühreverdî temel doktrinel eseri Hikmetü’l-İşrâk’ta bu hususa dikkat çekmektedir. Aristoteles öncesi filozofların bu geleneğin aslını oluşturduğunu ve delillendirmeyi de Pythagoras ve Hermes gibi Mısır, Empedokles, Sokrat ve Platon gibi Grek ve Camesb, Ferşavuşter, Büzürcmihr gibi Fars bilginleri üzerinden yaptığını ifade etmektedir. Ayrıca muhtelif eserlerinde Sehl et-Tüsterî ve Zünnûn-ı Mısrî gibi mutasavvıflardan ve ayetlerden beslendiği gözlenmektedir. Senkretizm anlayışına uyan bu yaklaşım Sühreverdî’yi İslam felsefesinin eklektik filozofları arasına yerleştirmiştir.(Kızılarslan, 2023, s.8.)

Sonuç

Sühreverdî İslam düşünce tarihinde ihmal edilmiş bir filozof olmuş ve fikirleri gölgede bırakılmıştır. Orta çağda eserleri Fârâbî, İbn Sînâ ve Gâzzâlî gibi Latinceye çevrilmediğinden ötürü düşünce dünyası hakkında Batıda pek bir malumat olmamıştır. Şahsının ve eserlerinin geç fark edilmesi filozofun felsefe dünyasına katkılarının geç fark edilmesine sebebiyet vermiştir. Filozofun felsefesinin ezoterik mistik bir anlayış olarak görülmesi de yazılarına dikkat verilmemesine sebebiyet vermiştir. Fakat yüzyılımızda Sühreverdî’nin mistik kabul edilen yazılarının da felsefi noktada incelenmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Yirminci yüzyıldan itibaren başlatılan çalışmalar onun hakkında az da olsa bir literatür oluşturmuştur.

Sühreverdî İbn Rüşd ile sona erdiği düşünülen İslam felsefesinin Aristocu yönünü, aynı tarihlerde, özgün bir İşrâk felsefesi ile daha sezgici ve mükâşâfeye dayalı bir yola kanalize ettirmiştir. Sezgiye ve mükaşefeye dayalı bu düşünce sistemi günümüzde daha çok Şii merkezlidir. Bu ekolün güncel felsefi tartışmaları halen Kum medreselerinde canlı bir şekilde devam etmektedir. (Wallbridge, 2014, s.241.)


Kaynakça

  • Aminrazawi, M. (2004). The Status of Suhrawardi Studies in the West. Journal of Religious Thought: A Quarterly of Shiraz University, 1(1), 3-15.
  • Bekiryazıcı, E. (2015). Sühreverdî’nin Yaşadığı Dönemde Tarihsel ve Siyasi Koşullar. In N. Doru, K. Gökdağ, & Y. Kaplan (Eds.), Sühreverdi ve İşrâk Felsefesi. İstanbul: Divan Kitap.
  • Es-Sühreverdî, Ş. (2015). Ḥikmetü’l-İşrāḳ. (E. Bekiryazıcı, Trans.). İstanbul: TYEKB.
  • Izutsu, T. (2005). Ishrâqiyah. In L. Jones (Ed.), Encyclopedia of Religion. New York: Macmillan Reference.
  • Kızılarslan, S. (2023). Sühreverdî ve Leibniz’de Nur/Monad Anlayışları. Ankara: Eski Yeni Yayınları.
  • Mutahharı, M. (1997). Felsefe Dersleri I. (A. Çelik, Trans.). İstanbul: İnsan Yayınları.
  • Nasr, S. H. (1988). İslam’da Düşünce ve Hayat. (F. Tatlılıoğlu, Trans.). İstanbul: İnsan Yay.
  • Nasr, S. H. (2001). Science and Civilization in Islam. Chicago: ABC International Group.
  • Şehabeddin Sühreverdi. (2010). Cebrail’in Kanat Sesi. (S. Baran, Trans.). İstanbul: Sufi Kitap.
  • Şehrezûri. (1988). Tarihu’l-Hukem, Nüzhet’ül-Ervah ve Ravzatu’l-Efrah. Trablus: Cemi’iyyetü’d-Da’veti’l-İslamiyyeti’l-Alemiyye.
  • Shields, C. (2006). The Blackwell Guide to Ancient Philosophy. USA: Blackwell Publishing.
  • Wallbridge, J. (2001). The Wisdom of the Mystic East-Suhrawardi and Platonic Orientalism. Albany: State University of New York Press.
  • Wallbridge, J. (2014). Sühreverdi ve İşrakilik. In P. Adamson & R. C. Taylor (Eds.), İslam Felsefesine Giriş. İstanbul: Küre Yayınları.
  • Wallbridge, J. (2018). Hossein Ziai and Suhrawardī Studies. In A. Gheissari, J. Wallbridge, & A. Alwishah (Eds.), Illuminationist Texts and Textual Studies (Iran Studies, Volume: 16, Essays in Memory of Hossein Ziai). Leiden/Boston: Brill.
Semra Kızılarslan
Semra Kızılarslan
Ankara Üniversitesi İngilizce İlahiyat bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede yüksek lisansını Felsefe ve Din Bilimleri İslam Felsefesi Ana Bilim dalında yaptı. Yüksek lisansını “Sühreverdî ve Leibniz’de Nur/Monad Anlayışları: Mukayeseli Bir Yaklaşım” adlı tezle tamamladı. Frankfurt Goethe Üniversitesi ve Bayreuth Üniversitesi’nde birer yıl değişim programları ile eğitim gördü. Ankara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri İslam Felsefesi Ana Bilim dalında halen doktora yapmaktadır. Din Felsefesi ve Felsefe Tarihi, Antik Yunan Felsefe Tarihi ile yakından ilgilenmektedir. İngilizce, Almanca ve Farsça bilmektedir. Çeşitli akademik dergilerde yazıları mevcuttur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz