Pazar, Ekim 6, 2024

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim

-

EDİTÖR:
Fatma Sude Taşdelen

-

Kusursuz bir yaşam gerçekliği olmadığı gibi, bir şeyi salt iyi ya da kötü diye adlandırmak da olanaksızdır. Dünya bir gül bahçesi değil ama öyle bir düşsel mekân olsa bile; düşünsenize, dikensiz bir gül bahçesi bile mümkün değildir zaten.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Joanne Greenberg’ün kendi akıl hastanesi deneyimleri ve sürecinden izleri aktardığı birçok açıdan ilk olma niteliği taşıyan eseridir. Romanda, Deborah Blau ismindeki genç kızın akıl hastanesinde Dr. Fried ile zihninin derinliklerine inme yolculuğuna katılıyoruz. Bu yolculukta şizofren bir hastanın düşüncelerine ve yaşadıklarına ortak olurken aynı zamanda toplumun değer yargılarını da sorguluyoruz.

Deborah; yaşadığı dünyadaki yaralayıcı deneyimleri karşısında, kaçış yolu olarak kendine yeni bir dünya yaratmıştır. Zihninde oluşturduğu dünya, başta onun kendini güvende hissettiği bir sığınakken hastalığı ilerledikçe bu değişmiştir.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Joanne Greenberg’ün 1969 Yılından Fotoğrafı, theguardian.com.

Kendi Yarattığı Dünyaya Çekilme

Öncelikle Deborah’ın akıl hastanesine gelmeden önceki hayatına bakalım. Birçok insan tarafından şanslı biri olarak addedilecek bir aileye sahip Deborah. Kendisini seven ve onunla ilgilenen ebeveynleri var. Ancak küçük yaşlarında yaşadığı ve etkisinden kurtulamadığı çeşitli olaylar onda derin izler bırakmıştır.

Bunların sonucunda da bir yardım çığlığı anlamına gelen intihar girişiminde bulunmuştur. Ailesi bunun karşısında Deborah’ın hastalığının ciddiyetini anlamış ve istemeyerek de olsa tedavi için akıl hastanesine yatırmışlardır.

Deborah’ın annesi Esther’in doktorla konuşmalarından bir kesitte, Deborah’ın hayatında bir şeylerin koptuğu ana dair şu sözler yer alır.

“…ama nedense o yıldan sonra… bir şeyler… bir şeyler öldü onda. O yıldan sonra, başı hep öne eğik dolaşıyordu sanki, gelecek darbeleri beklercesine.” -Esther

“ ‘Gelecek darbeleri beklercesine,’ diye yineledi doktor düşünceli düşünceli. ‘Ve sonra o gün geldi –darbelerin inişini gerçekleştirdiği gün.’ ” –Dr. Fried (s. 49)

Deborah dünyada yaşadıkları sonucunda kendi kabuğuna çekilmiştir. Bir süre sonra da güvenilmez ve korkunç olarak tanımladığı dünya -kendi adlandırdığı şekilde yeryüzü- karşısında; kendine özgü özelliklerle süslenmiş varlıklar hatta tanrılar olan, yalnızca buraya özel bir dile sahip “Yr” diye adlandırdığı dünyayı oluşturmuştur. Gerçek hayatta duyduğu kaygılardan uzaklaşabileceği kurgusal bir dünya

 “ ‘Yeryüzü varlıklarının bir içleri olduğunu bilmiyordum,’ dedi dalgın dalgın ve ardından büyük bir yorgunluk duydu.” (s. 60)

Deborah’ın gerçek dünyadan uzaklaşıp içinde yarattığı dünyaya kaçmasının nedenlerinden biri de aslında, yeryüzü varlıklarının yani insanların bu denli duygudan yoksun olmasıydı. Doktoruyla konuşurken ise kendisini dinlemesi ve herhangi bir duygu belirtisi göstermesi karşısında şaşırmış ve teşekkür etme isteği duymuştur.

Zamanla yarattığı Yr dünyası kendisine zarar vermeye başlamıştır. Gerçek dünyayla kurduğu herhangi bir temasta zihnindeki dünya kendisini cezalandırmıştır. Aslında geçmişindeki kötü anılarından kaçarken iyice Yr’ye tutsak hale gelmiştir. Gerçek dünyayla da ilişiğini kesemeyen Deborah, Yr ve dünya arasında savrulmaya başlamıştır.

Bu noktadayken akıl hastanesi serüveni başlamıştır. Tedavisi için Dr. Fried ile uzun ve meşakkatli bir sürece girmişlerdir. Dr. Fried onun hayatına yön vermesi için yol gösterici olmuştur. Deborah’ın güvenli alanına girebildikten sonra onu yargılamadan ve büyük bir anlayışla dinlemiştir. Onun dünyasına girip yaşadıklarını beraber anlamlandırmaya çalışmışlardır.

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Kitap Kapağına Konu Olan Andre Kertesz İsimli Sanatçının Elisabeth and I Başlıklı Fotoğrafı, wikiart.org.

Işığın Sızması

Akıl hastanesi sürecinde Deborah, yeni arkadaşlar edinirken bir yandan Dr. Fried’la ilişkisi de gün geçtikçe sağlamlaşıyor. Deborah’ın kendi içinde yaşadıklarına gelince de geçmişinde yaptıklarını yargılayan bir tutum izlediğini ve kendini cezalandırdığını görüyoruz. Burada yazar, bir akıl hastasının iç dünyasını kendi deneyimleriyle çok iyi bildiğinden bizlere de oldukça etkili bir gerçeklikle aktarmıştır.

Bir aşamaya gelindiğinde ise ışığın sızmasıyla değişim başlamıştır. Elbette doktorun bunda etkisi yadsınamazdır. Deborah’ın iç dünyasını ve onu bu noktaya getiren yaşanmışlıklarını anlayışla dinleyerek elinden tutması ışığın içeriye girmesine yol açmıştır.

“Kirpiklerin perdesine sığınıp karanlığa alıştıktan sonra, bir ışık karşısında öncelikle sakınganlıkla açılan, sonra ışığı biraz kör edici bulsa bile kapanmakta çok geç kalan bir göz gibi, o da zihnini sözcüklere açmıştı. Işık gelmişti işte, hem de göz onu reddettiği halde hiç yılmadan gelmekte diretmişti. Görmemek için çok geçti artık.” (s. 73)

Işığın sızmasıyla birlikte Deborah, iki dünya arasında savrulurken yaşama veya kaybolma ikileminin içinde buluyor kendisini.

İki Dünya Arasında

Dr. Fried’ın elini tutarak Deborah’a yol göstermeye başlamasıyla büyük bir mücadele başlamıştır. Doktor, bu mücadelede Deborah’ın yanında olurken gerçekleri bulmasında yardımcı oluyor. Ama hiçbir zaman boş vaatler ve gerçeklikten uzak sözlerle kandırmıyor. “Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben.” sözleriyle başlayan kesitte, romanın en etkili bölümlerinden biri olan ve romana ismini veren doktorun sözlerine odaklanıyoruz.

“Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim… Ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak tüm bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır… Üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!” (ss. 121, 122)

Gerçekleri özümseyen Deborah, iki dünya arasında gelgitlerle dolu bir dönem geçiriyor. Zaman zaman düşse de yıkılsa da kalkmasını biliyor. Elini uzatan doktorun yardımını kabul edip onu kendi karanlığından çekmesine izin veriyor.

Böylece kendisine ve dünyaya yabancılaşan Deborah, içindeki ruhun yeniden canlandığını duyumsamıştır. Kendi benliği ve dünyayla barışmak için adımlar atmıştır. Sonucunda da iki dünya arasında karar verme aşamasına gelmiştir.

Yaşamak Savaşmak Demek

Deborah’ın yaşadıkları sonucunda kendine dış dünyadan soyutlanabileceği bir sığınak yaratmasıyla başlayan öyküsü, Dr. Fried’ın yol gösterici rolüyle gelişim gösteriyor. Deborah’la beraber okuyucu da bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculuk bizi birçok açıdan sorgulamaya sevk ediyor.

Kendi açımdan söyleyebilirim ki Deborah karakteri, karakterin gösterdiği gelişim ve yolculuğu oldukça etkileyiciydi. Okuyucu olarak karakterle bir bağ kuracaksınız. Romanın sonunda karakterden ayrılırken zorlanacağınızı da eklemek isterim.

Sonuca geldiğimizdeyse evet, Deborah gerçek ve acı dolu dünyadan kaçıp kendine sığınabileceği bir kurgusal dünya olarak Yr’yi yaratmıştır. Ama elinden birinin tutması ve onu her zaman destekleyen birilerinin olmasıyla kendi yarattığı sahte dünyayı yıkabilmiş ve gerçeklerle yüzleşebilmiştir. Burada aslında sevginin gücü detayı yer almaktadır. Satır aralarına ince ince işlenen sevginin yapıcılığı, iyileştiriciliği ve hatta yıkıcılığı detayı…

Geçtiği zorlu yolların sonunda her şeye karşın içinde kurduğu dünyayla vedalaşıp gerçek dünyaya bağlanmayı tercih ediyor. Bu kolay olmuyor ama gerçek dünyayı görmeye başlamasıyla savaşma gücünü duyumsaması, dünyayla arasında kopan bağları onarmaya itiyor.

“ ‘Yaşamak savaşmak demektir,’ dedi Deborah.” (s. 255)

Dünya bir gül bahçesi değil ve doktoru da Deborah’a gerçeklikten uzak, gül bahçesi vaatlerinde bulunmuyor. O yine de her şeye rağmen dünyaya bağlanmayı, iyileşmeyi seçiyor. Çünkü yaşamak; türlü zorluklarla, acılarla savaşarak sonunda ulaşılan yerle anlam kazanır. Belki de “en acayip gücümüzdür, kahramanlıktır yaşamak” (Hikmet, 2016) ve yaşamak savaşmaktır.


Kaynakça

Aybike Ezgi Kazdal
Aybike Ezgi Kazdal
2002 yılında İstanbul'da doğdu ve burada yaşamını sürdürüyor. Lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde tamamladı. Kendi alanının toplumsal boyutuyla ağırlıklı olarak ilgilenmektedir. Bu sebeple İstanbul Üniversitesi'nde Sosyoloji eğitimine başlamıştır. Şehir planlama ve kentsel sosyolojinin yanı sıra edebiyat ve sanat hayatında önemli bir yere sahiptir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz