Cumartesi, Mayıs 17, 2025

Neopaganizmin Tarihsel Kurgusu: Geçmişin Yeniden İnşası, Kimlik ve Epistemoloji

-

EDİTÖR:
Çekiçle Felsefe

-

Neopaganizmin Tarihsel Kurgusu: Geçmişin Yeniden İnşası, Kimlik ve Epistemoloji

Neopaganizm, yirminci yüzyılın ortalarından itibaren ortaya çıkan ve farklı toplumsal, siyasal ve kültürel bağlamlarda çeşitlenen bir inanç sistemleri bütünüdür. İlk bakışta antik çağların çoktanrılı dinlerinin çağdaş bir canlandırması gibi görünse de, bu çalışma neopaganizmi, yalnızca geçmişin ritüellerini yeniden sahneleyen bir nostalji pratiği olarak değil; modern bireyin kimlik, anlam ve hakikat arayışına verdiği tarihsel bir yanıt olarak ele almayı amaçlamaktadır.

Çeşitli çağdaş Pagan inanışlarının simgeleri

Bu bağlamda neopaganizm, hem tarihsel süreklilik iddiaları hem de geçmişin seçici biçimde yeniden kurgulanması üzerinden okunabilecek çok katmanlı bir oluşumdur. Sunduğu inanç sistemi, doğa merkezli ritüellerle, sembolik olarak yüceltilen tanrıça imgeleriyle ve bireysel sezgiye dayalı bilgi üretimiyle, modernitenin akılcı, seküler ve kurumsal din anlayışına karşı alternatif bir yol çizmektedir. Ancak bu yol, modernliğe bir karşı duruş olmanın ötesinde, onun içindeki boşluklara müdahale eden yeniden kurucu bir yapı olarak da görülebilir.

Bu çalışmada, neopaganizmin nasıl tarihsel bir süreklilik iddiası kurduğu; bu iddianın hangi mitolojik, ritüel ve psikolojik araçlarla yapılandırıldığı ve nasıl alternatif bilgi biçimlerine dayandırıldığı incelenmektedir. Özellikle Sonia Weidner Maluf, Vivianne Crowley, Steven Spencer ve Rebecca Short gibi araştırmacıların eserlerinden hareketle, neopagan anlatıların ve pratiklerin yalnızca dini değil aynı zamanda tarihsel, sosyolojik ve epistemolojik bir inşa süreci olduğu ortaya konacaktır.

Bu çalışmanın temel amacı, neopaganizmi tarihsel bir olgu olarak anlamak ve tarih yazımı açısından sunduğu alternatif temsilleri eleştirel bir gözle değerlendirmektir. Yazı, neopaganizmin neye inandığından çok, nasıl bir geçmiş, nasıl bir kimlik ve nasıl bir hakikat ürettiğine odaklanacaktır.

Antik Paganizmin Yeniden Yorumu

Antik Unsurların Seçici Kullanımları

Neopagan metinlerde “antik” olan sıklıkla tarihsel bir sürekliliğin değil, seçici bir geçmiş anlatısının ifadesidir. Sonia Weidner Maluf’un tanımına göre neopaganizm, klasik, etnik ve halk paganizmi çizgilerine dayanan ancak bunları çağdaş bir vizyonla yeniden kuran spiritüel bir pratiktir. Vivianne Crowley de, mitin çağdaş Paganizmde bireyin içsel bütünlüğünü kurmak için nasıl yeniden işlevselleştirildiğini ortaya koyar: mitler ve semboller, Jungçu anlamda bireysel psişenin arketipleridir ve bu yönleriyle dinî deneyim yeniden sahneye taşınır.

Ancak burada tarihsel bir anakronizm söz konusudur: Pagan mitolojileri, çağdaş bireysel ruhsal deneyimlerle eşitlenir, bu da antik öğelerin çağdaş bireycilik zemininde yeniden işlenmesi anlamına gelir. Mitin tarihsel kökeninden çok, bugün için “ne işe yaradığı” önem kazanır. Bu nedenle, neopagan anlatılarda mitler bilgi üretiminden çok, bireysel iyileşme ve içsel bütünlük aracı olarak işlev görür.

Eski İnançların Günümüz Yorumu

Imbolc

Wicca ve benzeri neopagan yönelimler, eski Avrupa halklarının inanç sistemlerinden unsurlar alarak kendilerini tanımlar. Örneğin Steven Spencer‘ın çalışmasında, İrlanda kökenli Imbolc bayramının çağdaş bir Wiccan töreni içinde yeniden canlandırıldığı bir örnek verilir. Bu törende “Sudri” gibi bir İskandinav ateş tanrısına çağrı yapılırken, arka planda doğayla uyum, bireysel deneyim ve mevsim döngüsü gibi modern anlamlar yüklenir.

Bu pratiklerdeki mitolojik figürlerin tarihsel bağlamları sıklıkla göz ardı edilir. Kelt ya da Germen tanrıları, belirli bir kültürel yapının parçası olmaktan çıkarılıp, evrensel arketipler olarak yeniden yorumlanır. Dolayısıyla burada bir tarihsel süreklilikten çok, mitin ideolojik olarak güncellenmesi söz konusudur.

Wicca’da Tarihsel Süreklilik İddiası

Wicca’da Üçlü Ay Tanrıçası sembolü.

Wicca özelinde, tarihsel süreklilik inşası özellikle Margaret Murray’nin “Cadılık Kültü” teorisiyle kendini gösterir. Bu teoriye göre Orta Çağ boyunca baskılanan bir pagan inancı gizli kovenler aracılığıyla varlığını sürdürmüştür. Gerald Gardner, Wicca’yı bu teze dayandırarak 1950’lerde “yeniden kurar”. Ancak gerek Maluf gerekse Ünal ve Göregen bu iddianın tarihsel arka planının zayıf olduğunu, daha çok bir mit yaratımı işlevi gördüğünü belirtir.

Maluf bu noktada açık bir biçimde çağdaş Paganizmin, Orta Çağ ya da modern öncesi Avrupa paganizmiyle çok az ortak unsur taşıdığını vurgular. Buna rağmen “tarihsel süreklilik” iddiası, meşruiyet yaratma işlevi görür.

Anakronizm ve Seçici Sessizlikler

Tarihçi perspektifinden bakıldığında, neopagan anlatılar sıklıkla anakronistik yaklaşımlarla şekillenir. Mitler ve figürler tarihsel bağlamlarından kopartılarak, çağdaş bireyin ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirilir. Bu yeniden kurma sürecinde tarihsel belirsizlikler göz ardı edilir, mitin işlevsel kısmı öne çıkarılır. Wicca örneğinde, tarihsel belgelerin eksikliği büyüsel sezgiyle doldurulur; bu ise modern bireyin öznel hakikat anlayışına hizmet eder.

Ayrıca “sessizlikler” –örneğin, tarihsel paganizmin kölelik, ataerkillik gibi karanlık yönleri– çağdaş anlatılarda görünmez kılınır. Bu, seçici hafıza ve romantize edilmiş geçmiş üretimiyle açıklanabilir. Tarihsel materyalin ideolojik bir projeye araçsallaştırılması, eleştirel mesafesiyi zorunlu kılmaktadır.

Bu bölüm, neopaganizmin tarihsel değil, tarihsel olarak kurgulanmış bir süreklilik üzerinden kurulduğunu; antik olanın, çağdaş anlamlar üretmek için araçsallaştırıldığını göstermektedir. Gerçek bir süreklilikten ziyade sembolik bağlar inşa edilir. Bu bağlamda, görevimiz bu anlatıların nasıl ve neden üretildiğini sorgulamaktır.

Neopaganizmin Modern Kökenleri

Neopaganizmin 19. ve 20. Yüzyıl Dönüşümündeki Yeri 

Neopaganizm, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Batı’da gelişen mistik, okült ve alternatif dinî eğilimlerle sıkı bir ilişki içindedir. Maluf’un ifadesiyle bu dönem, Teosofi Derneği, Hermetik Altın Şafak Tarikatı, Ordo Templi Orientis gibi örgütlerin ortaya çıktığı ve Spiritizm’den beslenerek okült bilgiye yönelen hareketlerin geliştiği bir çağdır. Bu yapıların temelinde, sekülerleşmenin yol açtığı maneviyat boşluğunu doldurma çabası ve bilim-din ikiliğine alternatif “bilinç-din” ilişkisi kurma arzusu vardır.

Hindistan’ın Adyar kentindeki Teosofi Cemiyeti’nin ana binası 
, 1890

Yani modernite ile doğrudan karşıtlık içinde değil; onun ürettiği boşlukları doldurma yönünde bir tepki ve yeniden kurma çabasıdır. Bu bağlamda neopaganizm, modernliğin sunduğu epistemolojik araçları (psikoloji, bireycilik, deneyimcilik) alır; fakat bu araçları alternatif bir kutsallık üretmek için yeniden işler.

1960’lar-70’ler: Karşı-Kültürel Konjonktürün Dini Tezahürü

Rebecca Short’un çalışması, neopaganizmin özellikle 1960’lar ve 70’lerdeki karşı-kültür hareketleriyle bağlantılı biçimde nasıl güç kazandığını açıklar: Bu dönemde neopagan kimliği, yalnızca dinî değil aynı zamanda politik ve kültürel bir direniş biçimi olarak inşa edilir. Magliocco’nun kavramlaştırmasıyla bu, “altın konumun romantizmi”dir – yani birey, egemen yapının dışında kalarak bir etik ve anlam üstünlüğü kurar.

Short’a göre, bazı neopagan gruplar bu karşıtlığı törensel düzeye taşır: Protestolarda yapılan ritüeller, yalnızca fiziksel değil metafizik düzeyde de değişim yaratmayı hedefler. Ritüel, burada bir direniş biçimi haline gelir. Ancak Short, tüm neopagan toplulukların bu karşı-kültürel misyonu benimsediğini reddeder. Bazı gruplar, dominant kültüre karşı pozisyon almak yerine onunla paralel yaşam biçimleri geliştirir.

Bu fark, tarihsel bağlamda şunu gösterir: Neopaganizm tekil bir tepki değil, çeşitli modernlik türlerine verilen çok katmanlı tepkilerin toplamıdır.

Kutsallığın Bireysel Yorumu

Vivianne Crowley’nin çalışmasında öne çıkan Jungçu çerçeve, çağdaş neopaganizmin birey merkezli ruhsallık inşasını ortaya koyar. Paganlar, mitleri ve sembolleri içsel bütünlüğe ulaşmanın araçları olarak kullanır; ritüel ve büyü, bireyin içindeki arketipik enerjilere erişme yollarıdır. Bu, dinin artık bir “kurumsal hakikat sistemi” olmaktan çıkıp, psikolojik bir deneyim alanı haline gelmesidir.

Starhawk’ın ifadesiyle: “Psikoloji, sadece bir büyü dalıdır. (“Psychology is just another branch of magic”) ” Bu ifade, modern dinin bilimsel söylemlerle meşrulaştırılmasını değil, yeniden büyülenmesini temsil eder. Bu da, Weber’in “dünyanın büyüsünün bozulması” tezi karşısında, neopaganizmi bir “yeniden büyüleme pratiği” haline getirir.

Bu bağlamda, modern birey tanrıyı aramaz, içindeki tanrısallığı açığa çıkarır. Bu, klasik dini otorite yapılarıyla bir kopuştur. Aynı zamanda, tarihsel bakış açısıyla bakıldığında bu süreç, yeni bir tarihsel otorite formunun – bireyin sezgisel hafızasının – inşasını ifade eder.

Mit ve Ritüelin Toplumsal İşlevi

Burada  görülmesi gereken, bu hareketlerin “gerçek” olup olmadığı değil, nasıl tarihsel olarak üretildiğidir. Ritüel, hem bir aidiyet hem bir hakikat yaratma aracıdır. Tarihsel anlatıların, ritüel pratiğe entegre edilmesi, geçmişin kolektif kimlik ve siyasal anlamlar üretiminde kullanılması anlamına gelir. Wicca örneğinde, Gardner’ın cadılık geçmişine dair iddiaları ya da Yule/Imbolc gibi “antik” bayramların yeniden sahnelenmesi, tarihsel hakikati değil, kutsal zamanın yeniden icrasını hedefler.

Bu bağlamda neopaganizm, yalnızca modernliğe tepki değil, aynı zamanda modernliğin alternatif biçimde yeniden üretilmesidir. Mit ve ritüel, burada sadece geçmişin yansıması değil, geleceği kurma aracıdır.

Otorite Dışı Bilgi Sistemlerinin Tarihsel İşlevi

 Kutsalın Kurumsal Kaynaktan Bireysel Tecrübeye Kayması

Çağdaş neopaganizmde bilgi ve kutsal deneyim, kurumsal dinî otoritelerden değil, bireyin sezgisel, deneyimsel ve ritüel temelli yollarla ulaştığı kaynaklardan türetilir. Sonia Weidner Maluf’un ifadesiyle, neopaganizm, heterodoks bilgi üretimiyle tanımlanır: Bireyin kendi bedeni, doğa ve sezgisi, meşru bilgi kaynağı olarak konumlandırılır.

Bu bağlamda neopaganizm, Weberyen anlamda “dinin bürokratlaşması”na bir tepki değil; doğrudan onun ötesine geçen, “kişisel otoriteye dayalı bilgi rejimi” kuran bir yapı olarak işler. Bu dönüşüm, aynı zamanda modern epistemolojilerin dönüşümüne paraleldir: Bilgi, artık yalnızca akıl değil, içsel sezgi, imgelem ve sembolik deneyim ile meşrulaştırılır.

Jung ve Neopagan Büyü Anlayışı

HermetizmAntik Mısır‘da yaşamış bilge Hermes Trismegistus‘un (Yunan tanrısı Hermes ile Mısır tanrısı Thoth‘un Helenistik bir birleşimi) iddia edilen öğretilerine dayanan felsefi ve dini bir sistemdir.

Vivianne Crowley’nin çalışmasında bu dönüşümün kuramsal temeli, Carl Jung’un “kolektif bilinçdışı” ve “arketipler” kuramında bulunur. Jung’a göre, mitlerdeki tanrı ve tanrıçalar kolektif bilinçdışının imgeleridir ve birey, bu imgeleri ritüel ya da hayal gücü yoluyla deneyimleyerek ruhsal bütünlük kazanır.

Bu yaklaşım, birçok neopagan pratikte içselleştirilmiş ve büyünün meşrulaştırılmasında kullanılmıştır. Janet ve Stewart Farrar gibi Wicca yazarları, büyüyü “kolektif bilinçdışının derin duygusal kaynaklarından gelen güç” olarak tanımlar. Starhawk’ın daha doğrudan ifadesiyle: “Psikoloji, sadece bir büyü dalıdır.” Bu, bilimsel bir disiplinin mistik bilgiyle araçsallaştırılmasıdır; psikoloji, burada alternatif bir dini epistemoloji üretir.

Tarihsel bağlamda bu gelişme, 19. yüzyıl sonu – 20. yüzyıl başındaki Spiritüalizm ve Teozofi gibi akımların “gizli bilgiye ulaşma” hedefini miras alır. Jung’un simya, I Ching ve Hermetizm’e ilgisi, neopagan düşünceyle aynı zihinsel evrene işaret eder.

 Ritüelin Bilgi ve Hakikat Üretim Aracı Haline Gelmesi

Rebecca Short’un çalışmasında belirtildiği gibi, bazı neopagan topluluklar ritüeli yalnızca dinî bir ibadet biçimi olarak değil, aynı zamanda bilgi üretim aracı olarak görürler. Ritüel, burada bir tür “saha çalışması”dır: doğayla, sembollerle ve kolektif bilinçdışıyla temas edilen, bilgisel ve etik çıkarımların yapıldığı bir zemindir.

Ritüel, hem bireysel hem kolektif düzeyde anlam inşasının gerçekleştiği bir bağlamdır. Bu bağlamda, kurumsal dinlerdeki hiyerarşik bilgi aktarımının aksine, neopagan topluluklar dairesel yapıdaki kovenler ve ritüel katılım aracılığıyla eşitlikçi bir bilgi ortamı yaratır.

Bu yapı, bilgi üretimini merkeziyetçi yapılardan çıkararak, katılımcıların eşit söz hakkına sahip olduğu yatay bir otorite düzeni oluşturur. Bilgiye sahip olan, onu doğrudan deneyimleyen kişidir; kutsal metin veya ruhban sınıf değil. Bu durum, hem modern bireycilik ile örtüşür hem de klasik tarihsel bilgi tanımlarına meydan okur.

Farklı Bilgi Sistemlerinin Tarih Anlayışına Etkisi

Tarihsel olarak neopaganizmin bu otorite dışı bilgi üretim pratikleri, sadece bir teolojik yenilik değil, tarihyazımsal bir strateji olarak da işlev görür. Örneğin Wicca’daki Murray teorisinin anakronistik temellerine rağmen yaygın kabul görmesi, bu alternatif bilgi sistemlerinin ideolojik işlevine işaret eder: tarihsel doğruluktan çok, topluluk kimliğini kurma ve meşrulaştırma amacı taşır.

Bu noktada tarihçinin görevi, söz konusu bilgilerin doğruluğunu sorgulamak değil; onların nasıl ve neden üretildiğini, hangi boşlukları doldurduğunu anlamaktır. “Büyüsel bilgi”, “ritüel deneyim”, “sezgisel hakikat” gibi kavramlar, klasik tarih yazımında yer bulamazken; neopagan anlatılarda tarihsel geçerlilik yerine ritüel işlevsellik kazanır.

Sonuç olarak, neopaganizmde bilgi üretimi, modernitenin otoriter bilgi yapılarının dışına çıkma arzusunun bir tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Bu arzunun ritüel, sembol, mit ve sezgi aracılığıyla gerçekleştirilmesi, hem epistemolojik çoğulluğun hem de tarihsel alternatifliğin ifadesidir.

Neopaganizmde Kimlik, Beden ve Toplum

 Kimliğin İnşasında Karşı-Kültürel Anlatılar ve “Öteki” Olma Hali

Rebecca Short’un alan araştırması, birçok neopaganın kimliğini yalnızca bireysel inançla değil, toplumsal karşıtlık üzerinden inşa ettiğini ortaya koyar. Sabina Magliocco’nun kavramsallaştırmasıyla, bu durum “alt-konumun romantizasyonu”dur: Neopagan birey, baskın kültürün dışında, “karanlık”, “ilkel” ve “irrasyonel” olanla özdeşleşir — ancak bu, bilinçli bir tercihtir. Neopagan kimlik, öteki olmayı bir güç alanı olarak yeniden tanımlar.

Bu durum, tarihsel bağlamda da izlenebilir: Pagan kavramı, tarih boyunca Hristiyanlık tarafından “öteki”leştirilmiş, kırsal, bilgisiz ve sapkın olarak tanımlanmıştır. Neopaganizm, bu geçmişi tersine çevirerek “pagan” olmayı direniş, kök arayışı ve kimliksel hak iddiası haline getirir.

Tanrıça Kültü ve Kadın Merkezli Yaklaşımlar

Çatalhöyük

Modern neopagan inanç sistemlerinde özellikle dişil tanrılar ve ana tanrıça figürleri, hem ritüel pratiğin merkezine alınmakta hem de patriyarkal dinî söylemlere karşı bir alternatif üretmektedir. Maluf’a göre, bu yönelim, monoteist tanrının erkeksi doğasına karşılık doğa ile özdeşleştirilen, döngüsel, yaşam-ölüm-yeniden doğuş gibi kavramlarla temsil edilen bir kutsallık üretir.

Vivianne Crowley ve Starhawk gibi düşünürler, tanrıçaları Jungçu arketipler olarak konumlandırarak, bu kutsallığı sadece sembolik değil, aynı zamanda psikolojik bir bütünleşme biçimi olarak ele alır. Dişil olanın yüceltilmesi, yalnızca bir inanç tercihi değil, aynı zamanda kadın bedeni, doğurganlık ve sezgi gibi unsurların yeniden kutsallaştırılmasıdır.

Bu eğilim, 1960’lar ve 70’lerdeki feminist hareketlerin etkisiyle gelişmiş; doğa, beden ve dişil olanın bastırılmasına karşı ritüel ve sembolizm yoluyla bir karşı söylem ortaya koymuştur.

 Beden ve Doğa Temelli Kimlik İnşası

Neopagan ritüellerinde beden, yalnızca dini bir aracılık değil, aynı zamanda bilginin, kimliğin ve toplumsal konumun üretim alanıdır. Örneğin Crowley, bedenin ritüel aracılığıyla hem kolektif hem bireysel dönüşüm geçirdiğini savunur. Kutsal olan, bedensel olarak deneyimlenir; bu deneyim, modernitenin soyut din anlayışına karşı duyusal ve somut bir kutsallık önerisidir.

Steven Spencer’ın aktardığı bir Wiccan töreninde, katılımcılar ateşin etrafında dans ederken, Celtic ve İskandinav tanrılar çağrılır. Tören, geçmişin reenkarne edildiği bir sahne olmaktan çok, katılımcıların mevsimsel döngüye, doğaya ve topluluğa aidiyetini pekiştirdiği bir sosyal inşa sürecidir.

Bu noktada beden, yalnızca doğayla değil, aynı zamanda tarihsel süreklilik anlatılarıyla da birleşir. “Imbolc” gibi törenler, antik köken iddiasıyla sunulsa da esas işlevi topluluk kimliğini günümüzde yeniden üretmektir.

Bedenin Politik ve Tarihsel Anlamı

Tarihsel olarak, neopaganizmin beden ve kimlik üzerinden kurduğu pratikler, yalnızca dini değil simgesel bir siyaset biçimi olarak da işler. Dişil tanrılarla yapılan törenler, yalnızca geçmişe dair bir iddiayı değil, bugünün egemen söylemlerine karşı bir karşı-anlatıyı ifade eder.

Bedenin doğallaştırılması, doğanın kutsallaştırılması, eril otoritenin sembolik olarak dışlanması gibi unsurlar, neopaganizmin sadece dinsel değil, politik olarak da inşa edildiğini gösterir. Burada,  mitin, ritüelin ve bedenin nasıl sosyopolitik ve kültürel temsil alanlarına dönüştürüldüğünü görüyoruz. Neopaganizm, sadece alternatif bir inanç değil, alternatif bir tarih, alternatif bir toplum ve alternatif bir özne modeli sunar.

Sonuç

Bu çalışma, neopaganizmin yalnızca antik inanç sistemlerinin yeniden canlandırılması olmadığını, aynı zamanda modern bireyin kimlik, anlam ve hakikat arayışlarına yanıt üreten tarihsel ve kültürel bir inşa süreci olduğunu ortaya koymuştur. Neopaganizm, tarihsel olarak kesintiye uğramış bir gelenek gibi sunulsa da, araştırmalar bu sürekliliğin çoğunlukla seçici hafıza, kurucu mitler ve ideolojik sessizliklerle inşa edildiğini göstermektedir.

Tarihsel bakış açısından neopaganizm, geçmişin yeniden canlandırılmasından ziyade geçmişin nasıl inşa edildiğini gözlemlemek için verimli bir zemin sunar. Neopagan metinler ve pratikler, geçmişin kendisinden çok, geçmişin simgesel sermaye olarak nasıl kullanıldığını, hangi sessizliklerin üretildiğini ve ne tür yeni toplumsal ilişkiler inşa edildiğini ortaya koyar. Tarih burada sadece bir bilgi alanı değil, aynı zamanda kültürel kimlik, alternatif hakikat ve kutsallık biçimlerinin üretildiği bir sahnedir.

Kaynakça

Adler, M. (2006). Drawing down the moon: Witches, druids, goddess-worshippers, and other pagans in America today (Rev. ed.). Penguin.

Crowley, V. (2002). Neo-Paganism and Psychology. In S. T. Rabinovitch & J. Lewis (Eds.), The Encyclopedia of Modern Witchcraft and Neo-Paganism (pp. 173–176). Citadel Press.

Frew, D. H. (2012). Paganlar ve Dinlerarası Diyalog (Çev. E. Battal). Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2, 295–303.

Maluf, S. W. (2015). Neo-Paganism. In A. R. G. de Oliveira (Ed.), Encyclopedia of Latin American Religions. Springer. https://doi.org/10.1007/978-3-319-08956-0_48-1

Short, R. (t.y.). Neopaganism as Dialogue: Constructing a Politics of Identity Through Ritual Performance

Spencer, S. D. (2007). Neo-Paganism Today: Its Rise, Beliefs, and Current Influence. Sunulan bildiri, WELS AZ-CA District Pastoral Conference, 17–19 Ekim 2007.

Ünal, F., & Göregen, M. (t.y.). Wicca ve Modern Paganizm. Karabük Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı.

Çağla Büşra Karakuş
Çağla Büşra Karakuş
2001 yılında İstanbul’da doğdu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tarih bölümünde öğrenimine devam ediyor. Tarih dışında, kültürel gezilere çıkmak, eski uygarlıklarla ilgili araştırmalar yapmak ve mitolojiye duyduğu ilgiyi derinleştirmek en büyük ilgileri arasında. Tarihi, yalnızca bir geçmiş incelemesi değil, aynı zamanda insanlığın ortak hikayesini anlamlandırma yolculuğu olarak kabul ediyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz