Ovidius’un ‘Dönüşümler’ eserinde geçen Persephone günümüze kadar birçok farklı kaynaklarda ele alınmış, yorumlanmış, çeşitli feminist okumaların yahut psikanalistlerin elinde yeniden vücut bularak yeniden insan psişesine yol göstermiştir. Bu konuyu layığıyla ele alan mit bilimciler dururken, ben sadece günümüz halet-i ruhiyesiyle ilişkisine dair bir şeyler karalayabilirim sizlere.
Kısaca bir hatırlatma yapar isek, Pergus gölünün kıyısında güzelliklere dalmış mutlu mesut çiçeklerle oynar iken yer yarılır ve içerden Hades çıkıverir. Şiddet uygulayarak cinsel saldırıda bulunur ve Persephone’yi alıp yer altına kaçırır. Aslında Hades’e bu izni Zeus vermiştir. Hades yolda giderken Cyane de ona, “Madem bu zulmü yaptın, ona tanrıçaya yakışır bir saray düğünü yapmalısın” der, lakin Hades bu çaresiz uzlaşmayı da dinlemez. Zavallı Persephone, yeraltı dünyasında renkleri solmuş, çehresi gri – mora çalan Hades’in ruh emiciliği ve zapturaptına kendi başına karşı koyamaz. Olan, onu dışarda bekleyen annesi Demeter’e olur. Demeter çok büyük bir tanrıçadır. ‘De Mater’ yani ‘Madde’den’ dir, ana maddedir, doğanın anasıdır. Oldukça sert, arkaik, kanlı canlı tapınma şekilleri vardır. Bu kadar büyük bir tanrıça yas tutmaya başlayınca yeryüzünde kuraklık baş gösterir. Doğanın da çiçekleri solar, yaprakları dökülür, meyve vermez olur, matem ve kış mevsimi gelir. Persephone ise yer altına ait bir meyve (nar) yediği için, (yahut Hades’e eliyle bir lokma yedirmiş olduğu için) artık yer üstüne çıkamaz olur. (Belki de sadece isteyip istemediğinden emin değildir.) (Ovidius, 2024)
En sonunda kuraklığın önünü almaya çalışan Zeus, yılın yarısında Persephone’nin yerin üstünde annesiyle birlikte olmasını, diğer yarısında Hades ile olmasını kararlaştırır. Çiçeklenme ve yaz mevsimlerinde Persephone annesiyle yer üstünde olacaktır, kışın ise Hades’in yanına geri dönecektir. Kızı yanındayken Demeter yeniden bereketi bolluğu getirir, o gidince yeniden yazımızı kışa çevirir. Böylece mevsimlerin döngüsü sürer gider.
Sümer, Mısır ve değişik başka mitlerde de tanrıçanın yer altına iniş çıkışıyla mevsimlerin belirlenmesi motifine sık rastlanır. Demeter’in Persephone’yi aramasının, İnanna’nın Tammuz’u, İsis’in Osiris’i ve Afrodith’in Adonis’i aramasına benzer olduğu düşünülmektedir. (Leeming, 2020)
Adriana Cavarero, eserlerinde özellikle kadın bedenine, sesine ve öznelliğine odaklanır. Bu bağlamda Cavarero, mitolojik figürler ve mitler üzerinden gerçekleştirdiği sorgulamalarla, klasik mitlerin patriyarkal yorumlarını sorgulamakta ve kadın deneyimlerine dair yeni bakış açıları geliştirmektedir. Judith Butler, Luce Irigaray, Helene Cixous, Rosi Braidotti gibi pek çokları gibi. (Cavarero, 2023)
Demeter miti, annelik, kayıp, yas ve doğurganlık temalarını içerir. Cavarero, bu mitin patriyarkal yorumlarını eleştirerek, daha ziyade annelik ve kadınlar arası ilişkiler üzerinden bir direniş alanı ve kadın öznelliği keşfetmeye çalışmaktadır. Burada Demeter’in acısı, sadece bireysel bir kayıp değil, toplumsal anlamda kadınların günümüze değin deneyimlediği baskı ve kayıpların simgesi olarak da görülebilir. Cavarero, bu miti yeniden değerlendirirken, aynı zamanda kadınların birbirleriyle olan ilişkilerine dair bir güçlenme ve dayanışma potansiyeli olarak görmektedir.
Ayrıca, Cavarero’nun, eserlerinde sesi ve bedeni merkeze alarak, Demeter gibi mitolojik figürlerin salt sembolik anlamlarından ziyade, kadınların deneyimlerine ses veren, somutlaştıran figürler olarak düşünmekte – düşündürmektedir. Kadınların tarih boyunca maruz kaldığı haksızlıkları ve ezilmeleri gözler önüne sererek, onların sesini duyurmaya çalışır. Cavarero, miti feminist bir perspektiften yeniden yorumlayarak kadınların tarih boyunca yaşadığı öznellik kaybını da sorgulamayı amaçlıyor.
Aşağıda, mitleri ve sanat eserlerini okumaya elverişli araçlar sağladığı için, bu mite analitik psikoloji açısından da bakmak istedik.
Analitik psikolojide Jung, bireyin, ruhun çıktığı bir yolculuktan söz eder Bu, psişenin, ruhun tamamlanma yolculuğudur, birey oluş – individuation diye adlandırılır. Bu yolda, tıpkı antik Yunan filozoflarının her daim yolda olan, deniz yolculuğu yapan bireyler olması, yahut ilk antik Yunan eserlerinden Odyseia’nın maceralarla dolu deniz yolculuğu gibi, bir keşif sürecidir. Üstelik Odysseus’un yolculuğunun ödülü, gerçekte kim olduğunu keşfetmek olmuştur.
Bu yolculuk, mit bilimcilerin Kahramanın Yolcuğu dediği monomitik döngülerde, kahramanın bir yolculuk çağrısı almasıyla başlar. Bu ak sakallı dede arketipi misali merak içeren, gizemli, tatlı bir davet olabileceği gibi, (Meryem’e Müjde ya da İsa’ya Vahiy inmesi sahnesi…) bireyi umulmadık bir anda zor durumda bırakan travmatik bir olay da olabilir. (Maddi manevi kayıplar, ölüm, hastalık, afetler, ihanet, vs.) (Campbell, 2017)
Bu aşamayı Persephone karakterinin istem dışı olarak (!) atıldığı bir yolculuk olarak düşünebiliriz. Daha sonraki safhalarda da ‘ruhun karanlık gecesi’ denilen, bir çok masalda, mitte, sinema filminde sıkça gördüğümüz, şeytanlar, canavarlar gibi bir çok zorlukla mücadele edileni ‘Balinanı Karnı’ aşaması izler. (Jung, 2018)
Mitteki diğer öğeleri tanımlarsak; mekanlar, yer altı, yer üstü; karakterler, bir anne, bir kız çocuğu, ve zorba eril Hades, onun da gerisindeki eril prensip Zeus… Yer altı meyveleri, mevsimler, kaçırılma… Persephone’nin annesinden ayırılmasıyla, kaçırılarak yer altına giden yolculuğu, ki az önce bahsettik. Analitik psikolojide yer altı – bilinç dışı; yer üstü – bilinç düzeyi olarak yorumlanır. Hatta ev gibi mimari yapıların kendiliğe, üst katların bilinç, akıl gibi alanlara gönderme yaptığı söylenir. (Bachelard, 2018)
Hades ise negatif anne kompleksi olan yaralı bir erildir, dişiye zorbalık ederek ruhsal tatmine ulaşmaya çalışır. Zeus, Hades’in ardındaki eril prensip. Zaten Demeter’in annesi olan Rheia da çok iyi bir durumda olduğu söylenemiyor. Doğurduğu tüm çocuklarını eşi Chronos yutmuş. Kendi rahminden çıkanları yok eden, onlardan beslenen, kendi gücünü durmadan çalıp duran bir eşe sahip Rheia. Çocuklarını koruma korkusu içindeyken Demeter’in de anne kompleksi yaşamaması işten bile değil. Aslında hayattaki tüm varoluşunu annelik üzerinden kurguluyor, annelik sıfatı onun tüm anlamlarına baskın geliyor. Bu bulguya da günümüz annelik algısında sıkça görülebilir. (Jung, 2019)
Demeter üzerine titrediği kızını kaybediyor. Rheia, Zeus’u doğurmadan önce Girit’te bir mağarada saklandı ve Kronos’a bir taş vererek çocuğu koruyabildi. Aslında Zeus ile Demeter de kardeş. Zeus’un bazen iyi bazen zorba ama her zaman güçlü ve otoriter yapısı da bu iki kadın tanrıçanın içindeki güçlü eril prensibin bir temsili olarak görülebilir – ki zaten bu yolculukta da Zeus ve Hades, Persephone ve Demeter’i karanlık tarafa davet eden şeytani figürler olarak karşımıza çıkıyor.
Esas iyileşme sorumluluk alarak başlar, hatta maruz kalınan, görünüşte edilgen olunan durumlarda bile, kişinin kendi gidişatına karar verme gücü ve iradesi kişinin kendisindedir. Birey, yaşadığı olayları bir maruz kalma değil, kendi tercihleri olarak gördüğünde iyileşmenin anahtarını elde eder. Persephone, yer altına çekilmeden önce bir Kore (Eski Yunanca ‘kız çocuğu’ anlamında) idi. Bu tüm kız çocuklarına verilen bir cins isim. Daha sonra yaşadığı acıların beraberinde elde ettiği güçten sonra, “Persephone” olarak kendi adı olan bir birey haline geldi. Ama acı, ama tatlı. Adının anlamı “yıkım ve ölüm getiren” olsa da… (Erkek egemen toplum tarafından, kuraklığın suçlusu ilan edilmiş olsa gerek. Onun kaybı bereketin sonudur. Korunamayan tüm kız çocuklarının kaybı ülkece bereketimizin sonu olması gibi.) Pandora; Medea, Medusa gibi tukaka edilmiş. (Zaten günümüzde de tacize ve tecavüze uğrayan kadın bireylerin kendi suçu olarak görülmüyor mu?) Acı gerçekler çarpıcı mitler oluşturuyor belki de.
Birey oluş sürecinde, toplumun ve ailenin empoze ettiği kimliklerin yarattığı karmaşada bireyin otantik kendiliğini bulması için, kendini salt dışarıya yansıttıklarıyla değil bilinçdışında gizledikleriyle birlikte tanıyıp farkına varması, onları gün yüzüne çıkarmasıyla gerçekleşir. Bu ışığa çıkış, kişinin içsel benliğiyle iletişim halinde olması, zararlı güdüleri varsa keşfetmesi, bunları sanat gibi temsili düzlemlerde sağaltması, kendisi gibi insanlar bulup paylaşması, çeşitli yöntemlerle dışa vurması, yararlı yanlarını bulup onları kendisinin ve toplumun hizmetine sunması vs. yollarla gerçekleşir. Hatta bu hayatta yapmak isteyip de yapamadıkları, sahip olduğu fakat kullanamadığı yetenekleri, hatta algının dört biçimini de (duyum, düşünce, sezgi ve duygu) hayatının değişik dönemlerinde kullanması da bu tamamlanma yolculuğuna dahildir. Bilinçdışına ittiği yahut reddettiği tüm özellikler, güçler, düşünceler, yeteneklere Jung ‘gölge benlik’ adını verir.
Bu nedenledir ki aslında analitik psikolojiye göre Hades ve Persephone’nin birbirinin gölgeleridir. Daha pek çok yönden olabileceği gibi, miti negatif anne kompleksi taşıyan Hades’in açısından da okumak mümkün olabilir.
Persephone aşağıda kim bilir nelerle karşılaşmıştır, bazılarını Psykhe mitinde gözlemliyoruz. Yer altının tanrıçası haline geldiğini, herkesin çekindiği bir figür olduğunu, vs. Belki umutlarını, masumiyetini, eski cevherlerini vs kaybetmiştir ama annesinden bağımsızlaşması gerçekleşerek kendi kaderi olan bir birey haline geldi. (Tabi sonradan eşinin uzantısı olarak yaşamını sürdürüp sürdürmediğinin okuması ayrıca yapılabilir.) Jungiyen anlatılara göre burada, yer altında yahut balinanın karnında karşılaştığı zorluklar, kendi ruhunun onun karşısına diktiği zorluklar, gölgelerdir. Burada Kavafis’in İthaka şiirinden bu bölümü hatırlarsak:
Ovidius’un ‘Dönüşümler’ kitabında bu miti okumaya devam edersek, Demeter büyük bir yas içinde Persephone’yi ararken, bir evin kapısını çalar. Yaşlı bir kadın onun yasını görür ve arpa suyu ikram eder. Kadının küçük oğlu ise tanrıça ile alay eder. Demeter ise kalan arpa suyunu çocuğun yüzüne atar, çocuk ansızın yüzünde benekler oluşarak bir kertenkeleye dönüşür. Günümüzde sürüngenlerin ilkel beynin otomatik içgüdü ve korkularıyla yaşadığını biliyoruz ve memeliler gibi korteksleri gelişmemiştir. Korteks gelişimi – gelişmiş beyin; topluluk içi güven duyma, oksitosin salınımı, sosyallik gibi yeteneklerle ilişkilendiriliyor. Tanrıçanın bu hareketine bakarsak, toy bir erkeği, ilkel kertenkele beyni olan limbik sinir sistemine geri göndererek cezalandırmış, yahut onu kendi güdülerini tanımaya davet etmiş olabilir. Ya da Demeter bu çocukta kendisinin rakibiyle alay eden ilkel yanıyla göz göze gelip irkilmiş olabilir. Dolayısıyla kendi içgüdüsel, hayvani yanıyla temas etmiş de olabilir.
Mitin ilerleyen safhalarında Arethusa, Demeter’e bereketi yeniden geri getirmesi için yalvarır, kızını Styx nehrinde Hades’in eşi olarak gördüğünü anlatır. Demeter, arabayla göğe çıkarak eşi Jüpiter’e, kızlarına sahip çıkmaları gerektiğini söyler. Baba olacak Jüpiter, çok üzüldüğünü belirtmekle birlikte Hades’in iyi bir damat olacağından şüphesi olmadığını söyler, yine de kızları eğer Hades’e bir lokma yedirmediyse, yasalara göre, geri alabileceklerini söyler. Ama Ascalaphus, Mireler’e onun o lokmayı yedirdiğini ispiyonlanmıştır bile. Ayrıca narı da yemiştir.
Bizler de hayatımızın art arda döngüleri arasında geçiş yaparken, kendi anlamımızı kâh bulup kâh yitiriyoruz. Yeniden bulup yeniden kaybediyoruz. Bazen bir döngü kendi değerimizi hatırlamamıza yardımcı olurken, bazen o döngünün ta kendisi yine öz değerimizi yıkar hale gelebiliyor. Aslında tüm varoluş gibi kaos ve kozmos arasında gidip gelmekteyiz. Başkasının krallığında tahta oturarak varoluşumuzda köklenebilirken, bunun geçici zevkine kapılıp kendi merkezimizi kaybedersek, dişiye ait ortak doğamızı keşfetmezsek, ait olmadığımız iklimde rengimiz solar.
Parçalanmalarımız ve parçalarımızı bulmamız, balinanın karnının bitişiyle başa baş gitmiyor. İnsanlarla, mekanlarla kurulan ilişkilerin bitip başladığı noktalar belirleyici değil, bizim o noktalar arasında gidip gelirkenki evrimlerimiz önemli. Bazen bir nesneyle kurduğumuz ilişkide, kendi ruhumuzu besleyip, kendi değerimizi anlamaya başladıkça o ilişkiden çıkma sürecimiz başlamış oluyor, ama bu yıllar bile alabiliyor. Yahut bazen bu kendimizi tanıma, anlama şeklimizi besliyor ise olduğumuz yerde daha çok anlam bulup, kökleşip, ormanlaşmaya doğru gidebiliyoruz, bu da yine uzun zaman alabiliyor.
Psişenin dönüşüm hareketi gündelik hayat akışımızın derinlerinde ağır ağır ilerliyor. Her halükarda, kendimizle olan ilişkinin başlaması, beslenmesi, yükselmesi birçok olumlu öğelerle çevrili olmayla doğru orantılıyken, kendimizle olan ilişkimizin kuraklaşması, kıtlaşması gibi süreçler de arka arkaya birçok kıt ilişkiliyi doğurabilir. Özdeğerimizin eksiye gitmesinin beraberinde de bağımlılık sorunları, beslenme, depresyon, tükenmişlik gibi durumlar ortaya çıkarabilir. Bütün bu sorunlar ise psişenin bize mevsimlerin döngüsü için yaptığı çağrılardır. Tüm bu çağrılara kulak verip her zaman muzip ruh halimizle yeniden maceraya atılabiliriz.
Kaynaklar
Kitap:
- Bachelard, Gaston (2018) Mekanın Poetikası, çev. Alp Tümertekin, İthaki, İstanbul
- Campbell, Joseph, (2017) Kahramanın Yolculuğu, çev. Sabri Gürses, İthaki, İstanbul
- Cavarero, Adriana, (2023), Platon’a Rağmen, çev. Bilge Tanrısever, Otonom Yayıncılık, İstanbul
- Jung, Carl G. (2018), Seçme Yazılar, ed. Anthony Storr, çev. Levent Özşar, Alfa Yayıncılık
- Jung, Carl G. (2019), Dört Arketip, çev. Zehra Aksu Yılmazer, Metis, İstanbul
- Leeming, David, (2020), Mitoloji: Kahramanın Yolculuğu, çev. Ilgın Yıldız, Say Yayıncılık, İstanbul
- Ovidius, (2024), Dönüşümler (I-XV), çev. Asuman Coşkun Abuağla, YKY, İstanbul
Podcast:
- Şengül, Sibel, (2022), Bir Arkadaşımın Başına Gelmişti Podcast Serisi, Spotify