İslam öncesi Arap yarımadasında, birçok panayır kurulur ve ticaret yapılırdı. Burada şiirler söylenir, insanlar putlara tapardı. Bu devirde aynı zamanda, ticaretler yaygındı ve en önemli geçim kaynağı köle ticareti idi. Muhammed ile birlikte İslam dini geldiğinde, İslam öncesi devir Cahiliye Devri olarak adlandırıldı.
Bedeviler ve Hadariler
Arabistan Yarımadasının büyük bir çoğunluğu bedevi topluluklarından oluşuyordu. Arabistan’ın Güney kısmında ise Hadariler dediğimiz yerleşik toplumlar vardı. Arabistan’ın Kuzeyi ve Güneyi, birbirlerinden ekonomi alanında, ahlak yapısında, inanç biçiminde, kültürel ve geleneksel tarzda olsun, yaşam tarzı açısından farklı iki topluluk barındırıyordu. (Apak, s. 114.) Bu toplumlardan Birisi, Hadariler yani yerleşik hayata sahip, sistemi olan, uygarlığa biraz daha yakın, bir diğeri ise ilkel ve medeniyetten uzak Bedeviler idi. Bedeviler, çölün çetin ve acımasız ortamında yaşıyorlardı. Ve bu Coğrafyanın sert iklimi, bedevileri konar göçer hayata zorlamış, bu şartlar altında asabi bir hayat süren, düzenli bir hayatları ve kuralları olmayan Bedeviler, dış medeniyetlere kapalı halde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ayrıca Bedevi takımı kabileler şeklinde yaşayıp, geçimlerini hayvancılıkla sağlıyordu. Nerede otlak ve sulak arazi var, oralara gidip hayvanlarını yemliyorlardı. Diğer taraftan Bedeviler, komşu kabilelerle ticaret yapar, yeri geldiğinde kabilelere akınlar düzenler, onları birer haydut gibi soyardı. (Hitti, s. 55-56.) Haydutluk bir nevi Bedevilerde part time (yarı zamanlı) meslek haline dönüşmüştü. Bedevi kabilelerin siyasi teşkilatı çok ilkel bir durumda olup, şeyh veya seyyid denilen bir kişi ‘’Ehlül-Beyt’’ denilen seçkin bir ailenin içinden seçilirdi. Bu kişi önderlik yapmaktan çok kabile içinde herhangi bir olay olursa, danışma kurumu halinde kullanılırdı. Diğer türlü, hükümranlık, komutanlık ve ceza kuralları, Bedeviler tarafından hoş karşılanmayan bir durumdu. (Lewis, s.10)
Bedevilerin Din ve Aile Yapısı
Bedevilerin Dinine bakmak gerekirse, Bedeviler ciddi bir inanç biçimine sahip olmamışlardır, lakin doğa üstü güçlere inandıkları, doğanın, eşyanın bir ruha sahip olduğunu ve kutsal olanın bu ruh olduğunu söylemektedirler. Ayrıca tapınma mekânı olarak da mağaralar, taşlar ve kuyular kullanılmış, bu kutsal ruhun buralarda kendilerine tesir ettiğine, ruhlarını temizlediklerine inanmaktaydılar. (Hitti, s. 144.) Bedevilerde aile yapısı ataerkildi ve kadınlara pek fazla değer verilmiyordu. Bu durum genel olarak İslam öncesi Arap topraklarının tamamında gözükmüştür. Kadınlara pek fazla değer verilmiyor, kız çocukları kabileyi zayıf gösterdiği için dışlanıyor veya öldürülüyordu. Erkek çocuk ise kabilede soy bağını devam ettireceği için önemli olarak görülüyordu. Ayrıca bedevi kabileleri birbirleri ile olan çatışmalarından dolayı, erkekler ne kadar çok fazla olursa o kadar güçlü oluruz mantığı ile erkek çocuklarını, kız çocuklarından üstün görmüşlerdir. (Apak, s. 144-146.)
Hadarilerin Dini İnancı
Medeni olan Hadariler ise, ticaret yapan, şehirlerde yaşayıp, tarımla uğraşan, kurumsal birimleri olan, güzel giyinen, gündelik ihtiyaçları da dahil yaşam tarzlarını üst seviyede tutan topluluklar idi. Hadariler bedeviler gibi doğaüstü varlıklara inanmak dışında çok tanrılı ve putperest idiler. Tapınmak için Mekke’de bulunan Kabe’ye gelirler. Büyük putlar olan, Lat, Uzza ve Menat, Hubel putlarına tapınırlardı. Ayrıca bu putlara dua ederler, duanın gerçekleşmesi için kurban keserlerdi. (Şehristani, s. 434.) Bu büyük putlara tapmak ve istekte bulunmak için şehir dışından yabancı insanlarda Kabe’yi ziyaret ederdi. Kâbe’nin içinde birçok kavmin Tanrısı bulunmakla beraber yaklaşık 360 putun olduğu ve Hz. Meryem’in heykelinin de burada olduğu söylenmektedir. (Roux, s. 53.)
Arapların Ticaret Sistemi
Kabe inanç açısından önemli bir yapı olmasının yanı sıra burada ticaret panayırları kurulur, bu panayırlar sayesinde kabileler birbirleri ile ticaret yapardı. Bu panayırlarda ticaretin yanı sıra, güç ve akıl gösterileri, çeşitli konular hakkında konuşmalar yapılır, şiir dinletileri olurdu. Panayıra gelen kabileler, burada hem ticaret yapar hem de eğlence ve şiir dinletilerine katılırlardı. (Zeydan, s. 49.) Mekke, Arap Yarımadasında Ticaretin çokça yapıldığı, Arap kavimlerin ve yabancıların en önemli uğrak yerlerinden birisi olmuştur. Bu ticaret alanlarında en fazla köle satışı olurdu. Savaşlarda esir düşen birçok insan, köle tüccarları tarafından alınır, alınlarına damga basılarak pazarlarda satılırdı. Bir kavmin ne kadar fazla kölesi varsa, biliniz ki o kavim çok zengindi. Pazarlarda satılan kölelerin herhangi bir hakkı bulunmuyordu, bir eşya olarak kullanılıyor, yeri geldiğinde para kazanmak için kiralanıyordu. Kadın köleler, sahipleri isterse başka bir erkekle birlikte olması için zorlanıyor, ilişki karşılığı kadın kölenin sahibi para kazanıyordu. Köleler sahibi öldükten sonra bir mal gibi kendinden sonra gelen nesline devrediliyordu. (Sırma, s. 30-32.) Tarihte köle ticaretinin insan onuruna ne kadar zarar verdiği açıkça ortadadır. Bir insan sırf zayıf ve aciz olduğundan dolayı güçlüler tarafından özgürlükleri elinden alınıyor ve yaşam hakkı verilmiyor adeta bir hayvan gibi muamele görüyordu. Yine bu dönemde bebek katliamları, fuhuş, içki ve birçok ahlaksızlık diz boyu idi.
Arap toplumunun bu devri, İslam dini ortaya çıktıktan sonra Cahiliye devri olarak adlandırılmıştır. Bu döneme böyle demelerinin sebebi, Arapların çoğunun bedevi hayatı yaşaması, ilkel ve medeniyetten uzak bir yaşam sürmeleri, ahlak yapılarının kötü oluşu, putlara tapmaları, ilmin olmayışı olarak bilinmektedir. (Cevad Ali, s. 41.) En önemlisi de İslam’ın şart koştuğu, Tek Tanrı inancına ters düşmüş olmalarıdır. Aynı zamanda bu dönemde ilahi bir güç tarafından peygamber gönderilmemiş olması ve cahil toplumu düzeltecek kuralların olmayışı bu devrin Cahiliye devri olarak adlandırılmasına neden olmuştur. (Hitti, s. 131.)
İslam Öncesi Arap Tarihine Dair Kaynaklar
İslam öncesi Arap Yarımadasının, sosyal ve siyasi tarihi hakkında elimizde kaynak sınırlı olduğu için bu dönem hakkında pek az bilgi vardır. Elimizdeki İslam öncesi Arap tarihine dair en eski bilgiye Ahbar el-Yemen ve eş’aruha ve ensabuha ve Abid b. Şeriyye el-Cumhuri’nin K. El-Emşal’i, Şuhar’ın K. El-Amşal’i ve Ziyad b. Ebih’in el-Meşalib adlı eserlerinde bulmaktayız. Ayrıca İbn İshak’a atfedilen Ahbar Kuleyb ve Cessas ve K. Harb el-Besus beyn Bekr ve Tağlib ile İbn el-Kelbi’nin K. En-Nesebi günümüze ulaşan eserlerden bazılarıdır. (Sezgin, s. 295.)
Kaynakça
Apak, Adem, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Yayınları, İstanbul, 2019.
Hitti, Philip K. Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, (çev. Salih Tuğ), Bilge Kültür-Sanat Yayınları, İstanbul, 2020.
Cevad Ali, İslam Öncesi Arap Tarihi (el-Mufassal fi Tarihi’l Arap Kable’l İslam), (çev. Dursun Hazer, Fethullah Zengin), Ankara Okulu Yayınları, Ankara, Cilt: 1, 2018.
Corci Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi, (çev. Nejdet Gök), İletişim Yayınları, İstanbul, Cilt:1, 2020.
Lewis, Bernard, Tarihte Araplar, (çev. Hakkı Dursun Yıldız), Pegasus Yayınları, İstanbul, 2019.
Roux, Jean Paul, Dinlerin Çarpışması, (çev. Lale Arslan Özcan), Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2014.
Şehristani, Dinler ve Mezhepler Tarihi (el-Milel ve’n-Nihal), (çev. Muharrem Tan), Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2014.
Sırma, İhsan Süreyya, İslam Öncesi Mekke Dönemi, Beyan Yayınları, İstanbul, 2019.
Sezgin, Fuat, Arap-İslam Bilim Tarihi, İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı, İstanbul, Cilt:1, 2014.