Sinema ve Propaganda
Propaganda, küresel anlamda toplumları yönlendirme, ikna etme ve manipüle etme amacını taşıyan bir dizi eylemi içerir. Bu hedefe ulaşmak için kullanılan tüm kitle iletişim araçları, etkili bir propaganda aracı olarak kabul edilir. Kitleler arası iletişimin artması, egemen güçlerin bireyleri yönlendirme ve kontrol etme arzusunu tetikleyerek çeşitli propaganda türlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır (Altay, Uğur, 2018). Bu kitle iletişim araçlarından olan sinema da propagandanın etkili bir biçimde kullanıldığı bir platform olarak önemli rol oynamıştır. Sovyet Sineması başta olmak üzere sinema, halkın düşünce yapısını etkilemede ve ideolojik mesajların yayılmasında kuvvetli bir araç olarak kullanılmıştır. Propagandanın sinemadaki kullanımı, geniş kitlelere hitap edebilme olanağı ve güçlü duygusal etkiler yaratma yeteneği sayesinde etkili olmuştur.
Sovyet Sineması ve Propaganda
Sovyet Sineması’nda propaganda, kapitalist sistemin içkin bir özelliği olarak bireylerin yabancılaşması ve potansiyellerini gerçekleştirememesi nedeniyle, bireylerin gerçeği görmeleri ve özgürleşmelerini amaçlar (Barghoorn, 1964: 3-15; akt. İnceoğlu, 2013). Sovyet sinemasının tarihi, propagandanın etkili bir araç olarak kullanılmasıyla sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Sovyetler Birliği‘nin kuruluşundan itibaren, sinema ideolojik amaçlar doğrultusunda kullanılmış ve devletin resmî ideolojisinin yayılmasında kilit bir rol oynamıştır. Lenin‘e göre propaganda, günümüz toplum düzeninin devrimci perspektiften açıklanması anlamına gelen, bireyler veya geniş halk kitleleri tarafından anlaşılır bir biçimde ifade edilen bir olgudur (Lenin, 2003: 69; akt. İnceoğlu, 2013).
1917 Ekim Devrimi‘nin ardından, Lenin ve ardından gelen liderler, Sovyet halkını sosyalizme yönlendirmek ve desteklemek amacıyla sinemayı önemli bir propaganda aracı olarak görmüşlerdir. Sovyet sineması, kolektif çabaların ve sosyalist ideallerin kutlandığı filmlerle şekillenmiş ve toplumu bir araya getiren bir araç olarak işlev görmüştür. Propaganda, bu filmlerde sıklıkla vurgulanmış ve halka, komünist ideolojinin zaferini ve sosyalizmin üstünlüğünü kutlama fırsatı sunmuştur.
Propaganda deneyimlerini sinema teknolojisinin sunduğu imkânlarla birleştirmekte zorlanmayan Bolşevikler için sinema, etkili bir propaganda aracı olarak kabul ediliyordu. Piotrovski’nin Leningrad stüdyolarında yönetici olduğu dönemde ifade ettiği gibi, sinema burjuvazinin etkisi altında doğmuş olsa da onun nihai olarak sosyalizmin ilk sanatı haline geldiği düşünülüyordu (Taylor, 1998: 41; akt. İnceoğlu, 2013). Troçki, “Votka, Kilise ve Sinema” adlı yazısında, feodal düzenin halkı uyutmak için kiliseyi ve çarlık düzeninin votkayı kullandığına karşıt olarak, sosyalist devletin toplumu aydınlatmak için en güçlü aracı olan sinemayı kullanması gerektiğini vurgulamaktaydı (Taylor, 1992: 55; akt. İnceoğlu,2013).
Sovyetler Birliği’nde sinema, propaganda için her zaman vazgeçilmez bir araç olarak kabul edilmiş ve propaganda filmcilik faaliyetleri uzun yıllar boyunca düzenli bir şekilde sürdürülmüştür. Dünya literatüründe önemli bir devrimle adından söz ettirmiş ve 1920’li yıllarda Sovyet sinemasını küresel bir arenaya taşıyarak, benzersiz sinema çalışmalarıyla yeni teoriler geliştirmiş ve özgün anlatılar ortaya koymuştur. Bu dönemde, günümüzde sinema ustaları olarak kabul edilen Eisenstein, Pudovkin, Kuleshov ve Vertov gibi önemli yönetmenler, dünya sinemasına yeni teknikler tanıtarak sinemanın ilk kuramcıları olmuşlardır. Rotha’nın belirttiği gibi, “Sovyet sinemasının temel amacı, kendi evrim sürecinde olan yeni toplumsal uygarlığı yansıtmak ve yorumlamak olmuştur” (2000: 156; Altay, Uğur, 2018).
Sergei Eisenstein ve Propaganda
Sergei Mikhalioviç Eisenstein (1898-1948), sinemanın dilini şekillendiren montajın gücünü vurgulayan ve politik bağlamda güçlü bir etki bırakan bir yönetmen ve kuramcıdır. 1920’ye kadar Kızıl Ordu’da askerdir. İlk olarak kendine özgü biçeminin temel öğelerini uyguladığı Grev (1925) filmini çekmiştir. Aynı sene Eisenstein’ın başyapıtı olarak görülen ve sinemanın en büyük yapıtlarından olan Potemkin Zırhlısı’nı (1925) çekmiştir. 1905’te Rus-Japon savaşı sırasında Çarlık deniz kuvvetlerine mensup Potemkin Zırhlısı’ndaki ayaklanmayı belgelemektedir. İlk kez destansı bir biçimde, daha önce kullanılmamış teknikler yoluyla, toplumsal bir olay görüntüye dökülmüştür (Onaran, 2012). Ardından 1928’de bir diğer önemli eserini, kendi kuramlarını uyguladığı görülen Ekim (1928) filmini çekmiştir.
Eisenstein’ın filmografisi, Sovyet hükümetinin desteklediği projelerde çalışması nedeniyle politik bir içerik taşır. Sovyet ideolojisi ve propaganda amaçları doğrultusunda eserler üretmiş, devrimci idealleri vurgulamıştır. Eisenstein sinemasının değeri sadece propaganda yönü değildir, aynı zamanda sinema teorisine yaptığı önemli katkılardan biri olan montaj kuramıdır. Montaj, onun için sinemanın temel unsuru olup, çeşitli görüntülerin birleştirilmesi yoluyla izleyicide özel bir etki yaratılmasını vurgular. Bu teori, sinema dilinin evriminde önemli bir dönemeçtir. Filmlerinin içerik ve biçem olarak başarılı bulunmasında bu özelliklerinin büyük etkisi vardır. Bunları taşıyan ve sinemasının başarılı örneklerinden biri de Grev (1925)’dir.
İşçi Sınıfının Sinematik Temsili: Grev (1925)
Sergei Eisenstein’ın “Grev (Stachka)” filmi, bir grup işçinin grev yaparak işçi hakları için mücadele etmelerini konu alır. İşçiler, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle örgütlenir ve grev yapma kararı alır. Toplamda altı bölümden oluşmaktadır.
1.Bölüm: Fabrikada Her Şey Sakin
Fabrikada derin bir sessizlik hüküm sürer; ancak kısa bir zaman içinde, sakinliği bozan hareketlilik belirgin bir hâl alır. Bir grup işçi arasında geçen sıcak tartışmaların yankıları duyulur. Müdür, koltuğunda purosunu tüttürerek perdede belirir. Müdürün ayak takımı, örgütlenmenin ve hareketlenmenin izlerini taşıyan raporlarla haber getirir. Müdür ve daha üst kademedeki yöneticiler hareketlenmenin haberini alır. Fabrika genelinde işçiler arasında gizli toplantılar düzenlenir ve bu toplantılar giderek kalabalıklaşır. Grevin kaçınılmazlığı, bu buluşmalarda alınan kararlarla belirginleşir. Bu süreçte, “Ülkemin tüm işçileri, birleşin! Tüm yoldaşlar, greve!” çağrısı, el ilanları aracılığıyla bütün işçilere ulaştırılır. Birinci bölümde örgütlenmenin başlangıcına tanıklık edilir.
2.Bölüm: Grev Sebebi
Fabrikada, değeri 25 ruble olan bir mikrometre kaybolur. Bildiri bürosuna yapılan kayıp ihbarına rağmen, yetkililer fabrikada daha önce hiçbir hırsızlık yaşanmadığını iddia eder ve bir işçiyi hırsızlıkla damgalar. Ancak bu suçlamaları kaldıramayan Yakov Strongen, haksızlığa karşı koyamayarak fabrikada intihar eder. Tüm işçiler, bu trajik olay karşısında şapkalarını saygıyla çıkarır, yüzlerindeki üzüntü ve öfkeyi saklayamazlar.
Bu olayla direnişin fitili ateşlenir. İşçiler makineleri durdurur, çalışmayı bırakır ve birlikte güçlü bir duvar oluştururlar. Birleşen bu kararlı kalabalık, direnişin ateşini yakarak haksızlığa karşı öfkeli bir fırtına başlatır. Büyük bir kalabalık halinde yetkililerin ofisine yürüyen işçiler, kararlılıklarını ve hakları için verdikleri mücadeleyi simgeler niteliktedir. İkinci bölümde, grevin sebepleri ve ateşin kızışması, topluluğun hikayesini derinleştirir.
3.Bölüm: Fabrika Kaskatı Kaldı
Fabrika, kapalı kapılar ardında sessizliğini sürdürürken kuşlar fabrikaya yuva bile kurmuşlardır. İşçiler ise evlerine çekilmişlerdir. Yetkililer, fabrikanın geleceği konusunda düşünceye dalarlar. İşçiler, kararlı taleplerini belirler: “Sekiz saatlik çalışma günü istiyoruz”, “İdarenin adil davranmasını talep ediyoruz”, “Ücretlerde %30 artış” ve “Küçük yaştakiler için 6 saatlik çalışma süresi”. Cesurca duran işçiler, aralarında korkak ya da hain bulunmadığını vurgular ve taleplerini kararlılıkla savunacaklarını ifade ederler. Ancak yetkililer, işçileri siyasete karışmakla suçlayıp olumsuz bir tutum sergiler, içkilerini içerek taleplerle alay ederler. Artık direnişe polis müdahale etmeye başlar. İşçilere karşı polisin tavırları ve yetkililerin kibirli anları, duygusal bir etki yaratmak üzere montaj tekniğiyle bir araya getirilir. Patronların işçilere olan ilgisizliği ise açıkça ortaya konur. Üçüncü bölümde, yetkililerin, patronların ve hissedarların işçilere saygısızlığı rahatsız edici bir şekilde gözler önüne serilir.
4.Bölüm: Grev Sürüyor
Grevin ardından ortaya çıkan açlık ve parasızlık dramatik bir şekilde tasvir edilir, ancak işçiler bu zorluklara karşın grevden vazgeçmezler. Yönetimin talepleri reddettiğini öğrendiklerinde dahi işçiler kararlı bir duruş sergiler. Yönetimin sosyal bir yaklaşım benimsemesi ancak işçiler koşulsuz şartsız boyun eğerse mümkün olacaktır. Polis, örgütlenmeye liderlik eden kişinin peşindedir ve tutuklama emri çıkarılır. Dördüncü bölümde, işsizlikle gelen sorunlara ve tehditlere rağmen, işçiler direnişlerine devam etme kararlılığı gösterirler.
5.Bölüm: Felakete Teşvik
Beşinci bölümde işçilerin kararlı duruşunu zayıflatmak ve grevin amacını saptırmak amacıyla grevciler arasına polislerle iş birliği yapan provokatörler sızar. Bu entrikaların sonucunda, su püskürtme taktikleriyle işçilerin kaçması engellenir ve birçoğu yakalanır. Direnişlerini haksız çıkarmak için kurgulanmış oyunlar ve kasıtlı tahrikler, olayları kontrol etmeye çalışanların aracılığıyla gerçekleştirilir.
6.Bölüm: Tasfiye
Gazetede, topluluğun dükkanları yağmaladığı, yangınlar çıkardığı ve genel bir huzursuzluk yarattığı haberleriyle birlikte, bölgeye birliklerin sevk edileceği duyurulur. Polislerin halka saldırmasıyla olaylar daha da karmaşık bir hal alır. Topluluk dağıtılmaya çalışılırken, polis ve halk arasında büyük bir çatışma patlak verir. Sinemanın çarpıcı örneklerinden biri olarak bilinen ve aynı zamanda eğretileme örneği olan sahneler katliamı çağrıştırır. Mürekkebin bölgenin haritasının üzerine dökülmesi ve kan izlenimi yaratması, boğanın boynunun kesilmesi ve kanının akması topluluğun yaşadığı korkunç trajediyi anlatır. Ne yazık ki filmin sonunda yenilgi kaçınılmaz olur ve işçiler ve halk üzerinden bir katliama şahit olunur.
Filmin sonunda, intiharı fabrika işçilerinin isyancı grevini tetikleyen işçi Strongin’in gözleri yakın çekimde görülür. Proleterin öfkeli bakışları, film tarafından temsil edilen devrim öncesi geçmişi ve kendi var olduğu şu an arasındaki ilişkiyi müzakere etme çabasını kuracak bir ara başlık tarafından kesilir: ”Ve proleteryanın bedeninde unutulmayacak kanlı yara izleri gibi Lena, Talka, Zlataust, Yaro, Slavl, Tsaritsin ve Kosteroma’nın yaraları yatıyor. Hatırlayın! Proleterler!’’ Ara başlık, isimsiz işçi kitlesini adlandırmaya ve onları birleşik proleter bedenine toplamaya çalışır (Arsenjuk, 2018).
Sonuç olarak Sergei Eisenstein’ın sineması, estetik ve politika arasında bir denge kurarak sinemanın gücünü ideolojik amaçlar doğrultusunda kullanmış ve bu açıdan sinemanın propagandada ne kadar etkili bir araç olduğunu göstermiştir.
Kaynakça
Altay, S. & Uğur, U. (2018). Sinemanın Propaganda Aracı Olarak Kullanılması: Ben Küba Filmi. İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 4 (8), 13-32. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/aydinsanat/issue/43511/531879
Arsenjuk, L. (2018). Movement, Action, Image, Montage: Sergei Eisenstein and the Cinema in Crisis. University of Minnesota Press; Illustrated.
Eisenstein, S. (1925). ”Grev (Stachka)” https://www.imdb.com/title/tt0015361/
İnceoğlu, Y. D. D. Ç. (2013). Sovyet Propaganda Animasyonlarında Batı ve Batılı İmgesi. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, (19), 23-40. Retrieved from http://iletisimdergisi.gsu.edu.tr/en/pub/issue/7379/96599
Onaran, A. Ş. (2012). Sessiz sinema tarihi. Agora Kitaplığı.