Perşembe, Ekim 31, 2024

Post-Normal Felsefe

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

“Normal” ne anlama gelir, ya da başka bir deyişle, neye “normal” diyoruz? Bu sorunun cevabını hem kişilik açısından hem de bir durumu açıklarken verebiliriz.

Sonuçta, karşılaştırma yaptığımız ölçüt her zaman kendimiz olacaktır. Bu nedenle, bu soruyu epistemolojik bir perspektiften ele almak daha “normal” olabilir.Platon’un epistemolojisi içerisinde değindiği bir nokta vardır. Ona göre bizler içimizde ideaların bilgisinde sahibiz ve yapmamız gereken şey o bilgiyi hatırlamak; buna da episteme demektedir. Bu bağlamda normallik tanımı herkese göre farklı ve içimizde olan bir tanım olarak görülebilir.

Herkesin kendine ait bir tanımı da olduğu için bu kez sofizme doğru yönelebiliriz. Sofizmin temel sorusu “kime göre, neye göre?“dir. Çünkü her şeyin göreceli olduğunu savunurlar. Her insanın ‘normallik’ tanımı farklıdır. Bu yüzden de bana normal olarak görünen şey bir başkasına anormal ya da normal-olmayan olarak görünebilir. Sorulması gereken soru şudur: bana göre normal nedir?

Normalleşmek dediğimiz de, hayatımızda var olan düzenin tekrar aynı hale gelmesidir. Hayatımızda yaşadığımız şeyler bizi çoğu kez normalin dışına sürükler, bizler de ellerimizle o normalliği yerine geri getirmeye çalışırız; bazen getirebiliriz bazen de geri getiremeyeceğimiz durumlarla karşı karşıya kalırız. Bu noktada ise, başka alternatiflere yöneliriz, o normali normalleştirmek için.

Felsefede “normallik” kavramına dair çeşitli tanımlar ve yaklaşımlar bulunmaktadır. Ancak, bu tanımlar genellikle farklı düşünce okulları ve filozoflar arasında değişebilir. Normallik ile ilgili bazı temel yaklaşımlar şu şekildedir:

  1. Konvansiyonel Normallik: Bu yaklaşım, toplumun belirli bir dönemde ve yerde kabul görmüş normlarına dayanır. Bu normlar, o toplumun çoğunluğu tarafından benimsenen ve takip edilen değerleri ve davranış biçimlerini içerir. Bu perspektife göre, normallik toplumsal kabul görmüş standartlara uygunlukla ilgilidir.
  2. Doğal Normallik: Bazı filozoflar, normallik kavramını insan doğasına uygun davranışlarla ilişkilendirirler. İnsanın doğasına uygun olan davranışlar, normallikle örtüşen davranışlardır. Bu anlayış, insanın temel doğasını anlamaya çalışan felsefi akımlarla ilişkilidir.
  3. Ahistorik Normallik: Bazı filozoflar normallik kavramını tarihsel bağlamdan bağımsız olarak ele alırlar. Yani, normallikleri belirleyen şeylerin zaman içinde değiştiği düşüncesine karşı çıkarlar. Onlara göre, normallik evrensel ve değişmez bir kavramdır.
  4. Varoluşçu Yaklaşım: Varoluşçular, normallik kavramını bireyin kendi değerleri ve seçimleri doğrultusunda yaşamasıyla ilişkilendirirler. Bireyin kendi özgünlüğüne sadık kalması, varoluşçu normallik açısından önemlidir.
  5. Postmodernist Bakış: Postmodernistler, normallik kavramını sorgularlar ve toplumsal normların sürekli değişen ve çeşitlenen bir yapıya sahip olduğunu savunurlar. Onlara göre, normallik kavramı göreceli ve çok katmanlıdır.

Bu yaklaşımların her biri normallik kavramını farklı açılardan ele alır ve felsefi düşünce tarihinde çeşitli filozoflar tarafından tartışılmıştır. Normallik konusu, ahlaki, sosyal, kültürel ve bireysel düzeyde bir dizi karmaşıklığı içerebilir.

Nihayetinde benim bakış açıma uygun olan kısım Postmodernist bakış açısıdır. Postmodernist bakış açısına göre, “normal” kavramı genellikle sorgulanır ve çeşitli eleştirilere tabi tutulur. Postmodernizm, modernizmin evrensel gerçekleri, sabit normları ve tek bir doğruyu reddeden bir perspektiftir. Bu bağlamda, postmodernistler normallik kavramını göreceli, çoklu ve değişken bir olgu olarak ele alırlar. İşte postmodernist bakış açısına göre “normal” kavramının bazı özellikleri:

  1. Görecelilik ve Çokseslilik: Postmodernistler, normların toplumsal, kültürel ve tarihsel bağlamlarda değişken olduğunu savunurlar. Her toplumun, kültürün veya bireyin kendi normları ve anlam dünyası vardır. Dolayısıyla, normallik göreceli bir kavramdır ve farklı bakış açılarına dayanabilir.
  2. Normların Çoğulluğu: Postmodernizme göre, tek bir normatif standart veya doğru yoktur. Normlar, çeşitli gruplar arasında farklılık gösterebilir ve bir norm diğerinin yanında geçerli olabilir. Bu çoklu normallik anlayışı, farklı perspektifleri ve deneyimleri vurgular.
  3. Dil ve İfade: Postmodernistler dilin ve ifadenin normları oluşturduğunu ve değiştirdiğini düşünürler. Dil, toplumsal gerçekliği kurar ve normatif değerleri etkiler. Bu nedenle, postmodernist bakış açısına göre normallik, dilin ve ifadenin çeşitliliği içinde şekillenir.
  4. Eleştirel Duruş: Postmodernist düşünce, normativiteyi sorgular ve eleştirir. Toplumsal normların ve kültürel değerlerin birer yapı olarak kabul edilmesine karşı çıkar. Bu bağlamda, postmodernist bakış açısına göre “normal” kavramı sık sık eleştirel bir duruşla yaklaşılması gereken bir olgudur.

Postmodernizm, normallik kavramını sorgulayarak ve çeşitli perspektiflere açarak, bireylerin ve grupların çeşitliliğini ve özgünlüğünü vurgular. Bu düşünce akımı, sabit normların ve evrensel gerçeklerin sorgulanmasıyla birlikte, çoklu kültürel yaklaşımların ve bireysel farklılıkların değerini vurgular.

Postmodernizm ve Günlük Hayat

Postmodern günlük hayat içerisinde birey, seçim yapmak zorundadır(Bauman, 2000, 255). Yaşadığımız hayat içerisinde yaptığımız seçimler yine bizleri normal ya da normal olmayan ayrımına götürür; ya normal bir tercih yaparız ya da onaylanmayan –yani normal olmayan bir tercihe yöneliriz. Bu durumda aslında normal dediğimiz tercih/karar toplumsal perspektiften okunabilir. Chaney’e göre, bireyin bireyselliğini ve benliğini kullanma yolları, daha genel değişimlerin bir parçası olarak görülür. Bireysellik ve kimlikle ilgili yapılan tanımlar, daha geniş süreçlerin bir parçası olarak kabul edilmektedir (Chaney, 1999, 127). Bireyselliğin ön plana çıktığı postmodern dünya içerisinde oluşan toplum-birey zıtlaşması sonucunda yine bir karar vermek durumunda kalıyoruz. Yukarıda vermiş olduğum soruyu tekrar ele almam gerekirse: neye normal deriz?

Bir diğer taraftan “kime göre normal?“ sorusu da akıllara gelebilir. Topluma uygun olan normallere göre mi yaşayacağız yoksa kendimize göre olan normallere mi? Kimi insan toplumsal normlara uygun hareket ederek normal algısını şekillendirir, kimisi de kendi algısıyla kendi normallerini oluşturur. Yani, bu sorunun taraflara göre şekillenen cevapları vardır.

Postmodernizm, kültür, dil, kimlik, bilgi ve güç gibi konularda geleneksel anlayışları sorgulayan ve çeşitliliği vurgulayan bir düşünce akımıdır. Günlük hayatla ilişkisi, postmodernist prensiplerin bireylerin yaşam tarzları, düşünce şekilleri ve kültürel deneyimleri üzerindeki etkilerini anlamak açısından önemlidir. İşte postmodernizm ile günlük hayat arasındaki bazı ilişkiler:

  • Çeşitlilik ve Tüketim Kültürü: Postmodernizm, tüketim kültürüne ve medyanın etkisine büyük önem verir. Günlük hayatta, medyanın ve tüketim kültürünün yarattığı çok sayıda imaj, ürün ve yaşam tarzı arasında çeşitlilik görülür. Postmodernistler, bireylerin kendilerini bu çeşitlilik içinde tanımladığını ve sürekli olarak yeniden inşa ettiklerini savunur.
  • Kimlik Oluşumu ve Çeşitlilik: Postmodernizm, kimliği bir sabit entite olarak değil, sürekli olarak değişen ve dönüşen bir süreç olarak görür. Günlük hayatta bireyler, kültürel, cinsel, etnik ve diğer kimlik kategorilerinde çeşitli roller ve kimlikler deneyimlerler.
  • Dilin Rolü: Postmodernizm, dilin toplumsal inşa süreçlerinde oynadığı rolü vurgular. Günlük hayatta dil, normlar, değerler ve anlamların iletilmesinde önemli bir araç olarak işlev görür. Postmodernist perspektife göre dil, günlük hayatta normların ve kültürel değerlerin nasıl kurulduğunu ve iletebildiğini gösterir.
  • Hibrid Kültürler: Postmodernizm, kültürler arası etkileşimi ve kültürel karmaşayı vurgular. Günlük hayatta, bireyler farklı kültürlerden gelen unsurları benimser, sentezler ve kendi özgün kültürlerini yaratırlar. Hibrid kültürlerin oluşumu, postmodernizmin çeşitlilik ve karmaşıklık anlayışıyla uyumludur.
  • Sürekli Değişim ve Hızlı İlerleme: Postmodernizm, sürekli değişim ve hızlı ilerlemenin önemini vurgular. Günlük hayatta teknolojik gelişmeler, iletişim araçları ve kültürel pratiklerin sürekli değişimi, postmodernist düşüncenin dinamik ve hızlı evrimleşen bir dünya görüşüyle örtüşmektedir.

Bu noktalar, postmodernizmin günlük hayata olan etkilerini genel olarak özetlemektedir. Ancak, unutmamak önemlidir ki postmodernizm geniş bir perspektife sahiptir ve farklı düşünce akımları içinde çeşitli yorumları barındırabilir. Günlük hayattaki postmodern etkileşimler, bireylerin kendi yaşantıları ve deneyimleri üzerinden anlaşılabilir.

Dolayısıyla, her insanın kendi yaşantısı doğrultusunda oluşturduğu normaller mevcuttur.

Kendi normalinizi normal bir şekilde oluşturmanız dileğiyle.


Kaynakça

  • Bauman, Zygmunt. Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları. çev. İ. Türkmen. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2000.
  • Chaney, David. Yaşam Tarzları. çev. İrem Kutluk. Ankara: Dost Kitabevi, 1999.
Aysima Hatunoğlu
Aysima Hatunoğlu
31 Ekim 1996 yılında İstanbul'da doğdum. Annemin tabirine göre, 3 yaşımda kitapların resimlerine bakarak hikayeler uydururmuşum. İlkokul yıllarımda kısa hikaye çalışmalarım oldu, kendimi bildim bileli yazı yazıyorum. Lisedeyken psikoloji alanına yöneldim ve öğretmenimin tavsiyesi üzerine Nietzsche okumaya başlamamla beraber tüm hayatım felsefeyle doldu. Bu durum belki biraz tanıdık gelebilir, insanlar genelde felsefe Nietzsche ile başlarlar, filozofumuz biraz aykırı olduğu için; ama benimkisi tavsiye üzerineydi, önce felsefesini okumaya başladım sonra da eserlerini. Lisede bana hep 'Nietzsche hatun' derlerdi, çünkü beni ne zaman görseler elimde bir Nietzsche kitabıyla dolaşırdım, bazı kavramları ve cümleleri anlamazdım, tekrar okurdum, başka kaynaklardan daha yalın anlatımlar bulup öğrenmeye çalışırdım; bugün de bu yöntemi kullanmaya devam etmekteyim. Elbette felsefeye olan ilgim Nietzsche ile sınırlı kalmadı; üniversitede sosyoloji okudum ama seçtiğim dersler doğrultusunda kendimi hep felsefe bölümü öğrencisi olarak hissediyordum, bilgimin üzerine yeni bilgiler ve yeni filozoflar ekledim, ama Nietzsche'nin yeri hep ayrı kaldı. Üniversite son sınıftayken, felsefe üzerine formasyon eğitimimi tamamladım ve P4C (çocuklarla felsefe) eğitimi aldım, atölye çalışmaları gerçekleştirdim; çocuklarla felsefe ve yaratıcı yazarlık atölyesine katıldım, bu alanda da bilgiler edindim. Daha önce yazarlık deneyimimi bir sosyoloji dergisinde gerçekleştirdim ancak maddi sebeplerden dolayı dergimiz kapatıldı. Şuan felsefe öğretmeni olarak çalışıyorum, aynı zamanda sosyoloji alanında tezli yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Bana göre felsefe, doğru soruları sorma pratiğidir; bu sorulara verilen cevaplar ise bakış açısına göre değişir, bu bağlamda da öznellik taşır ve yorumsaldır. Kendi sorularımı ve cevaplarımı paylaşmak için, bu kez kendimce felsefeyi yazmak için buradayım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz