Kime Göre, Neye Göre Hocam?

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

MÖ. 5. ve 4. Yüzyıllardan başlayarak Antik Yunan’da felsefeyle ilgili çeşitli modern ve çağdaş metinlerde, siyasi ve toplumsal koşulların değişime uğradığı iddia edilmektedir. Bu değişim sonucunda varolanın nedenlerine ve ilkelerine bağlı sorgulamanın ihtiyaca cevap vermemeye başladığı ileri sürülmüştür. Bununla beraber felsefi sorgulamanın alanının genişleyerek doğadan insana kaydığı görülmüştür. Antik Yunan felsefesi incelendiğinde Pre-Sokratik Felsefe olarak adlandırılan, varolanın nedenleri ve ilkeleri içerisinde ‘insan’ konusu üzerine irdeleme yapıldığı ve insan felsefesine geçildiği görülecektir. Felsefi sorgulamanın merkezine insanı yerleştiren filozoflar veya yaygın kanıyla felsefe öğretmenleri grubuna ise sofistler denildiği anlatılmaktadır (Yılmaz, 2012). Belki de felsefe öğretmenleri, varoluşun özündeki ilkelerin ve nedenlerin ne olduğuna dair sorgulamalar yapan ve yeri geldiğinde bunun öğretimini sağladıkları için sofist olarak adlandırılıyor olabilir. Ben de bir felsefe öğretmeni olarak her zaman öğrencilerime kendilerine dair ve değerlere dair sorgulama yapmayı alışkanlık haline getirmeyi amaçlıyorum. Ama bu noktada ister istemez şu soru aklımın bir köşesinde yankılanıyor: ben gerçekten bir sofist miyim?

Bu soruyu, sınıf ortamında sormuş olsaydım muhtemelen “kime göre, neye göre hocam?“ şeklinde bir karşılık alırdım. Tam da bu cümle kalıbına uygun olarak, sofistlerin bakış açısı her şeyin göreceli olduğu inancına dayalıdır. Yunanca Sophistés (İng. Sophistry, Fr. Sophistique, Al. Sophistische) kelimesinden türemiş Sofist kelimesi, Yunanca, bir sanat ya da beceriyi öğreten uzman, öğretmen, sanatçı gibi anlamlara gelir (Angeles, 1981). Sofistler, MÖ. 5.yy Atina’sında yeni bir kültür tarzının temsilcileri olarak demokrasinin sağlamış olduğu olanaklardan da yararlanarak, daha önce ortaya çıkmış felsefi anlayışların yetersizliklerini ve çelişkilerini öne sürüp yeni bir felsefi etkinlik başlatmışlardır. Bu etkinlik, erken dönem doğa filozoflarının öne sürdüğü şekilde bir nesnenin nihai ilkelerini bulmaya yönelik bir araştırma değildir; insanı merkeze alan, onun algılayışını ve deneyimlerini göz önünde bulunduran bir etkinliktir. Artık bilgi doğadan değil, özneden hareketle elde edilen bir bilme süreci haline gelmiştir (Yıldızdöken, 2017). Sofistlerle beraber bilgi, teoria’dan praksis’e inerek halk meclislerinde, kurul toplantılarında, çarşılarda ve pazarlarda (agora) yerini almıştır. Bu yeni eğitimciler, yeni oluşan siyasal,  sosyal ve kültürel düzende öncelikli olarak pratik bilgi ihtiyacını gidermek üzere ‘başarılı bir yurttaş yetiştirmek’ amacıyla belli bir ücret karşılığında dersler veren ‘gezgin öğretmenler’ misyonunu oluşturmuşlardır. Bu anlamıyla sofistler Avrupa’nın ilk profesyonel eğiticileri olarak kabul edilmektedir (Tarnas, 2013).

Sofistlerin bilgi anlayışına göre bilgi, ancak öznenin duyuları ile elde edilebilir. Bu anlamda insan ancak duyumsadığı şeyin bilgisine sahip olabilir. Onların bilgi kaynağı hususunda ampirizmin savunucuları olmaları sebebiyle şüpheciliğe ve bilgide göreceliliğe doğru yönelmişlerdir. Bu durum nihayetinde Gorgias’ın bilginin imkanını reddedip nihilizmi oluşturmasına kapı aralayacaktır (Yıldızdöken, 2017). Gorgias hariç tüm sofistler kendilerini erdem öğretmeni olarak tanıtmışlardır. Gorgias ise yaptığı işin yetenekli konuşmacılar yetiştirmek olduğunu söyleyecektir (Plato, 1952) . Gorgias’a ait olduğu bilinen ünlü üç sav, onun Doğa Üzerine ya da Yokluk Üzerine isimli yapıtında dile getirilir: “Hiçbir şey yoktur; varsa bile insan için düşünülemez ya da bilinemez; Bir şey var olsa, düşünülse ya da bilinse bile bu bilgi ya da düşünce bir başkasına aktarılamaz” şeklindedir (Oralgül, 2017, 259-276).

Sofist gelenek içerisinde sayılan filozoflar arasında en bilinen isimler Protagoras, Gorgias, Prodicus, Hippias ve Antiphon’dur. Bu filozofların siyasetten etiğe, retorikten mantığa çeşitli alanlarda kendi devirlerini oldukça etkileyen değişik görüşleri vardır. Platon’un Protagoras diyalogunda belirttiği üzere Protagoras “sofist“ ismini ilk kullanan filozoftur. Kendisinden kalan kısacık fragmanında tanrıların var olup olmadıkları konusunda veya varlarsa nasıl var oldukları konusunda bir şey bilemeyeceğimizi, çünkü insanın kısa ömrüne karşılık bu konunun oldukça muğlak olduğunu söylemektedir (Uçak, 2006). Protagoras’a göre “insan her şeyin ölçüsüdür“. Yani, bilgi de dahil olmak üzere her şey bizlerin ölçüsüne ve algısına bağlı olarak şekillenmektedir. Protagoras’ın bu sözü, sofizmin temel ilkelerinden birisi haline gelmiştir.

Sofist mi, öğretmen mi?

Guthrie’ye göre; sofistler özel yetenekler ve yansız bilgilere sahip yazar ve öğretmenlerdir ve onlar pratik zekaları ile sanat ve politika alanlarında yol gösteren kimselerdir(Guthrie, 1971). Sofistlik ise düşünme ve tartışma tarzıdır. Örneğin sofistlik belli bir doğruya ulaşmak için değil de, tartışmış olmak için tartışma tavrı: aldatmayı, ikna etmeyi, sözün etkisiyle inandırmayı hedefleyen akıl yürütme tarzı; maddi çıkar sağlamak amacıyla kandırma faaliyeti ve sofistler tarafından kullanılan tartışma, incelikli ve yanıltıcı argüman teknikleri için kullanılan terimdir(Cevizci, 2000). Nitekim bu konuda Aristoteles Sofistler üzerine olan çalışmasına ‘ben sofistlerin çürütmelerinden ve aslında paralojizmden(safsata) başka bir şey olmayan görünüşte çürütmelerinden söz edeceğim’ diyerek başlar (Aristoteles, 2007).

Bu bağlamda, doğruyu söylemeyi, doğruları ifade etmeyi değil de, sadece üstün çıkmayı, kazanmayı amaçlayan bir tartışma türüne, büyük bir dikkatle incelendiği zaman fark edileceği ince yanlışlıklar içeren aldatma ya da en azından yanıltma amaçlı bir akıl yürütme türüne sofistlik denir.  Aynı çerçeve içerisinde, geçerli gibi görünen, geçerli olmayan, incelikli ama yanıltıcı argüman ya da akıl yürütmeye sofizm ya da sofizma denir (Cevizci, 2000). Bu bağlamda Platon’a göre, sofistler sahte bir ilmi yüksek bir fiyata satan, hocalık yaparken de sadece kendi kazançlarını ve çıkarlarını düşünen kimseler olarak gösterir (Erdem, 1998). Özetleyecek olursak sofist, dönem içerisinde “bilen, bilgili kişi“ , “siyasete yararlı olmayı öğreten kişi” ve bir de “söz söyleme sanatı üzerine ders veren kişi“ anlamlarını kazanmıştır (Gökberk, 2003).  Söz söyleme sanatı, aslında bir nevi retorik alanına aittir.

Retorik

Platon’a göre retorik bir ikna etme (peithein) sanatıdır (Plato, 1999). Platon retoriğin insanları etkileme, ikna etme ve büyüleme gücünün farkındadır. Bu sebepten dolayı da onu tamamen dışlamamakta veya reddetmemektedir. Ona göre insanların hemen hepsinin her konuda bilgi sahibi olması gerekmez; kimi durumlarda insanlarda doğru sanılar uyandırmak da yeterli olabilir (Plato, 1987). Bunu sağlayacak olan şey de, retoriğin doğru kullanımıdır. Retoriğin yanlış kullanımı, konuşan kişinin veya yazanın ele aldığı konu hakkında bir bilgiye sahip olmadığı durumlarda ortaya çıkmaktadır, ki bu kullanıma örnek olarak sofistlerin retoriği verilebilir. Bu yanlış kullanım çürütme veya didişme sanatı olarak da adlandırılır. Retoriğin doğru kullanımı ise, konuşanın ya da yazanın ele aldığı konu hakkında doğru ve tam bilgiye sahip olduğunda ortaya çıkmaktadır. Doğru kullanılan retorik, ele aldığı konunun sınırlarını çizebilen, konuyu tanımlayabilen ve öğelerine ayırabilen bir retoriktir (Plato, 1995). Bunu da bir diyalektikçi rahatlıkla yapabilir. Platon, retorik-diyalektik ayrımını ortadan kaldırmaz. Ona göre retorik, doğru kullanımında, bilen bir insanın uygulayabileceği bir ustalıktır ve bu kişi de diyalektikçidir; yalnızca bilgisiz kişileri ikna etmeye çalıştığı için yaptığı işin adı retoriktir (Oralgül, 2017, 259-276). Retorik, bilgisiz kalabalıklar karşısında kısa bir sürede gerçekleştirilen ikna etmeyi amaçlayan bir sanat iken; diyalektik uzun bir sürede az sayıda bilen kişinin gerçekleştirdiği, iyiye ulaşmayı amaçlayan bir sanattır. Diyalektikte amaç ikna ile ruhu etkilemek değil; ruhu dönüştürmek, iyiye doğru yöneltmektir (Platon, 2002).Bu bağlamda retorik, doğru kullanıldığı takdirde ruhu dönüştüren bir yöntem haline gelirken; yanlış kullanıldığında ise sadece bir ikna etme tekniği olarak karşımızda çıkmaktadır. Bunu  doğru kullanan kişi ise diyalektikçidir.

Sofistlerin kullandığı retorik ise iyiyi, doğruyu değil; zevk vereni ve hoşa gideni amaçladığı için Platon’un neredeyse tüm diyaloglarında eleştirilmiştir. Ancak retoriğin doğru kullanıldığında faydalı bir sanat haline geleceği görülmüştür, çünkü retorik kısa bir süre içerisinde bilgisiz bir kalabalığı ikna etmenin tek yoludur. Bunu doğru kullanabilen ise yine filozoftur. Platon’un diyalektik anlayışı filozofça yaşamdan ne anladığını ortaya koyarken, retorik anlayışı ise felsefenin gündelik hayatı dolaylı da olsa belirleyebilmesini olanaklı kılmaktadır (Oralgül, 2017).

Bir filozofun yaşamdan ne anladığına baktığımız takdirde bu konu daha çok diyalektik perspektiften ele alınırken, felsefenin gündelik hayatı belirlemek için yardımcı hale gelmesi ise retorik açıdan bakılmalıdır.

Sofizm ve öğretmenlik konusuna dönecek olursam, öğretmen olarak retoriği hayatın içerisinde belirleyici bir unsur haline getirmeyi amaçlıyorum.

Ama neye göre ya da kime göre hayat, işte o kısım biraz göreceli.

________________________________________________________________________________

ANGELES, Peter A., A Dictionary of Philosophy, Harper and Row Pub., New York, 1981.

ARİSTOTELES, Sofistlerin Çürütmeleri Üzerine, Say Yay., İstanbul, 2007.

CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İstanbul, 2000.

ERDEM, Hüsameddin, İlkçağ Felsefesi Tarihi, Sebat Ofset Matbaacılık, Konya, 1998.

GOKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.

GUTHRIE, W.K.C., The Sophist, Cambridge University Press, Cambridge: 1971.

Oralgül, E. D. “SOFİST VE FİLOZOF AYRIMI IŞIĞINDA ANTİK FELSEFE“. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2017 ): 259-276.

Plato, “Meno”, Laches, Protagoras, Meno, Euthydemus, (Çev. W. R. M. Lamb), Loeb Classical Library, Harvard University Press, London: 1952, s. 95 c.

Plato, Gorgias, (Çev. R. G. Bury), Loeb Classical Library, Harvard University Press, London: 1999, s. 365 d.

Plato, “Theaetetus”, Theaetetus, Sophist (Çev. H. N. Fowler), Loeb Classical Library, Harvard University Press, London: 1987, s. 201.

Plato, Phaedrus, (Çev. A. Nehemas ve P. Woodruff), Hackett Publishing, Indianapolis:1995, s. 262 c.

Platon, Devlet, (Çev. Hüseyin Demirhan), Sosyal Yayınlar: İstanbul, 2002, s. 521 c.

Richard Tarnas, Batı Düşünce Tarihi I, Çev. Yusuf Kaplan, Külliyat Yayınları, İstanbul 2013, s. 59.

Uçak, Ö. “FELSEFİ FARKLILAŞMA SORULARDAN DEĞİL CEVAPLARDAN DOĞAR: SOFİSTLER VE PLATON”. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2006 ): 69-76.

Yıldızdöken, Ç. (2017). Sofistlerin Epistemoljideki Yeri ve Önemi . Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi , 4 (12) , 185-203 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/atdd/issue/36311/411355.

Yılmaz, N. K. (2012). Sofistler ‘Sofist’ miydi? . Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , 2012 (25) , – . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/sufesosbil/issue/11412/136291

Aysima Hatunoğlu
Aysima Hatunoğlu
31 Ekim 1996 yılında İstanbul'da doğdum. Annemin tabirine göre, 3 yaşımda kitapların resimlerine bakarak hikayeler uydururmuşum. İlkokul yıllarımda kısa hikaye çalışmalarım oldu, kendimi bildim bileli yazı yazıyorum. Lisedeyken psikoloji alanına yöneldim ve öğretmenimin tavsiyesi üzerine Nietzsche okumaya başlamamla beraber tüm hayatım felsefeyle doldu. Bu durum belki biraz tanıdık gelebilir, insanlar genelde felsefe Nietzsche ile başlarlar, filozofumuz biraz aykırı olduğu için; ama benimkisi tavsiye üzerineydi, önce felsefesini okumaya başladım sonra da eserlerini. Lisede bana hep 'Nietzsche hatun' derlerdi, çünkü beni ne zaman görseler elimde bir Nietzsche kitabıyla dolaşırdım, bazı kavramları ve cümleleri anlamazdım, tekrar okurdum, başka kaynaklardan daha yalın anlatımlar bulup öğrenmeye çalışırdım; bugün de bu yöntemi kullanmaya devam etmekteyim. Elbette felsefeye olan ilgim Nietzsche ile sınırlı kalmadı; üniversitede sosyoloji okudum ama seçtiğim dersler doğrultusunda kendimi hep felsefe bölümü öğrencisi olarak hissediyordum, bilgimin üzerine yeni bilgiler ve yeni filozoflar ekledim, ama Nietzsche'nin yeri hep ayrı kaldı. Üniversite son sınıftayken, felsefe üzerine formasyon eğitimimi tamamladım ve P4C (çocuklarla felsefe) eğitimi aldım, atölye çalışmaları gerçekleştirdim; çocuklarla felsefe ve yaratıcı yazarlık atölyesine katıldım, bu alanda da bilgiler edindim. Daha önce yazarlık deneyimimi bir sosyoloji dergisinde gerçekleştirdim ancak maddi sebeplerden dolayı dergimiz kapatıldı. Şuan felsefe öğretmeni olarak çalışıyorum, aynı zamanda sosyoloji alanında tezli yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Bana göre felsefe, doğru soruları sorma pratiğidir; bu sorulara verilen cevaplar ise bakış açısına göre değişir, bu bağlamda da öznellik taşır ve yorumsaldır. Kendi sorularımı ve cevaplarımı paylaşmak için, bu kez kendimce felsefeyi yazmak için buradayım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz