Karşılaşıyoruz yine,
Bir uykudan uyanır gibiyim.
Uzun zaman geçmiş,
Belki bir asır kadar.
Görmeyeli çok değişmiş buralar,
Değişenin değiştiği bir çağdayız.
Bak bu olanlara,
Bak bu olanların arkasına.
Çiçek topluyorsun kırlarda,
Bunca değişkenin karşısında durabilen ben,
Değişmeyen ben.
Neden değişmem, asla hiç bilmem.
Ama yaşlanan bir ağaç olurum,
Yıpranırım ama asla değişmem.
Yıpranıyorum ey beni gören kendilik,
Gölgene düşen kan,
Gölgene düşen kıyım.
Yıkıntılar var etrafımızda,
Hava epey kızgın,
Rüzgar epey öfkeli.
Birazdan tekrar karşılayacaksın beni,
Ve şık masaların kıyısından geçeceğiz.
Köşemize bir bomba serilecek,
Ve selama duracaklar.
Ben yine kendimim.
Sen yine uzaktasın.
Bir şeyler sürekli değişiyor,
Ve ben tekrar yaşlanıyorum.
Yaşlanıyorum ey kuytu,
Görmeden geçiyorlar yanımdan.
Bir ağaç kavuğuna sığındım
Sanırım çağları atlayamadım.
Taş Devrinden kalma bir insanım.
Görseler içleri parçalanacak,
Köşemize mızraklar düşecek,
Keskin ve bir o kadar iddialı.
Bir mızrak ve gereksiz tüm hayvan avları,
Ve bir sapanla yaşamını yitiren kuşlar,
Ve toplu zaman dilimleri.
Onca insan avları,
Kediler ve diğerleri.
Ve bunların bir kısmından sıyrılan ben,
Yaprağı dökülen kupkuru koca bir ağaç,
Yani benim,
Yani kendimim.
Biraz da yalnızım,
Ve kesilmeyi bekleyen bir ağaç olur dururum.