Kaderini Sev, Nietzsche’yi Öp!

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

“Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek. Ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek!”
(Nietzsche,2003)

Şuan yaşadıklarımı daha önce yaşamış olabilir miyim? Belki de bu satırları çok daha önce yazdım ve şimdi yaptığım şey de sadece yazdıklarımı başka bir biçimde aktarmaktır. Eğer yaptığımız eylemi özünde kabullenirsek, bu döngüselliği daha rahat bir biçimde görebiliriz.

Nietzsche, nihilist bir filozof olarak, bu dünyaya bir amaç veya anlam vermek üzere kullanılan kategorilerin anlamsızlığını dile getirir. Böylece, nihilizmi teşhis eder. Nietzsche’nin eserlerinde nihilizme karşı oluşan bir direnç vardır ve bu dirence hiçbir şekilde ideal bir anlam ve amaç atfetmediği için var oluşu onaylayarak bizlere gösterir. Eğer yeni değerler üretilecekse bunlar kendi anlamını ancak bengi dönüşten alabilir. “Sınır tanımadan, sonsuza dek her şeyin durmadan yok olup yeniden doğması“ (Nietzsche, 2011) bengi dönüştür. Eğer yaşamımızdaki her şey yok olup yeniden doğuyorsa, bu düzen içerisinde sürekli yeni ve değişen değerler üretilecektir ve bunun farkında olan insan ise yaşamını bu şekilde sevip kabullenecektir (Aybakan Saliya, 2016). Yaşamımızı severken, değerlerin yeniden üretilmesiyle beraber aslında kendimizi de yeniden şekillendiririz; belki döngü aynı kalır ama bizler her seferinde kendimizi aşarak yaşamı bir kez daha kabul edebiliriz.

Amor Fati

Bu anlamda Nietzsche’nin bizlere kaderimizi sevmemizi önerir. Peki ya, nedir bu sonsuz döngü içerisinde kaderini sevmek ? Nietzsche bu durumu amor fati olarak adlandırır. Amor fati, bir bakıma bütün ideal ve öte dünya anlayışını reddedip sadece bu dünyadaki yaşamı, olması gerektiği gibi değil de olduğu gibi kabullenmeye ve sevmeye dayalıdır. Yaşam içerisinde yaratılan değerler, belki de oluş içerisinde doğacak ve yine oluşun içerisinde yitip gidecektir (Aybakan Saliya, 2016). Çoğu kez insan, kendi yaşamını  ideallere bağlayarak sürdürür. Evet, bu durum gelişimsel açıdan elbette gerekli bir olgudur ancak insan kendisine ulaşamayacak idealler belirlediği takdirde bu onu umutsuz bir çöküşe -Nietzsche’nin deyimiyle dekadans’a- sürükleyecektir. Diğer taraftan, her şeyi kabullenip pes etmek de yanlış olur. Onunla barışmak, onu benimsemek, kabullenmek veyahut ‘evetlemek’ gereklidir. “Tek bir sevince ‘evet’ dediniz mi hiç? Ey dostlarım, öylesine ‘evet’ demiş oldunuz tüm kederlere de. Her şey birbirine bağlı, kenetli, tutkundur; tek bir şeyi ikinci kez mi istediniz, ‘Beni sevindir, mutluluk! Olduğun yerde dur an!’ mı dediniz, her şeyi geri istediniz. Her şey yeni, her şey sonsuz, her şey birbirine bağlı, kenetli, tutkun“ (Nietzsche, 1972).

Deleuze’ün aktardığına göre, Nietzsche’nin öğretisi şunu öğretir: Öyle bir biçimde yaşa ki, tekrar yaşamak isteyesin, ödev budur – çünkü ne olursa olsun tekrar yaşayacaksın! Burada söz konusu olan bengiliktir! (Deleuze, 2021). Bengilik, yani ebedi olan. Buradaki ödev vurgusu bana ister istemez Kant’ı hatırlattı; onun kategorik buyruğunda geçtiği üzere bizlere “öyle eylemde bulun ki senin eyleminin ardındaki amaç (maksim) herkes için geçerli olsun!“ şeklinde buyuruyordu. Elbette ki bu amaç, Kant’ın kategorik buyrukta yaptığı şekilde basit bir kuralı genellemek gibi bir şey değildir; Kant’ta insanın kendisi amaçken Nietzsche’de insan üstinsan için bir köprü olarak karşımıza çıkar(Girgin, 2021).

Benzer bir biçimde, Nietzsche de bizlere hayatı tekrar ve tekrar yaşayacağımız için, bunu en iyi şekilde yaşamamızı tavsiye ediyor. Peki, yaşamı kabullenmek gerçekten kolay bir eylem midir? Hayatımızda olup bitenlerin bir kısmına müdahale edemiyoruz, ancak hayat denen yol üzerinde ilerlerken bazı sapmalar ya da çıkmaz sokaklara girebiliriz; ki bunlar bize yol gösterici etkenlerdir. Ama nihayetinde kendi yolumuzu ya da gideceğimiz yeri biz belirleriz. ‘Amaç’ denen kelime yine bakış açısıyla ilgili bir kavramdır, amaca karşı yüklediğimiz anlam bize bir perspektif yaratır ve böylelikle yol daha keyifli bir hal alır. Nietzsche’nin tarafından söyleyecek olursam, kabullenerek ilerlemek, kaderini sevmek önemlidir.

Lawrence J. Hatab bizlere (2005: 57), Nietzsche’nin kendisini “bengi dönüşün öğretmeni“ olarak adlandırdığını hatırlatır. Böyle Söyledi Zerdüşt adlı eserinde Nietzsche, bunu, onunla konuşan hayvanlar aracılığıyla dile getirmektedir: “Çünkü hayvanların çok iyi biliyor, ey Zerdüşt, senin kim olduğunu ve olman gerektiğini; bak, sen bengi dönüşün öğretmenisin – işte budur senin kaderin!“. Bu doğrultuda Zerdüşt, her şeyin öncesiz ve sonrasız olarak geri döndüğünü bilen kişidir ve her şeyle beraber varlık da geri dönmektedir: “Yeniden dönerim, bu güneşle, bu dünyayla, bu kartalla, bu yılanla – yeni bir yaşam ya da daha iyi bir yaşama ya da daha benzer bir yaşama değil: Öncesiz ve sonrasızca dönerim bu aynı yaşama, en büyüğü ve en küçüğüyle, her şeye bengi dönüşü öğreteyim diye!“ (Nietzsche, 2005: 253-254). Böylelikle Zerdüşt, varlığın daha önce de sonsuz kez burada olduğunu ve her şeyin de varlıkla beraber burada olduğunu öğreten kişidir (Kabadayı, L. & Çağlıyan, Ç. E.; 2013). Her şeyin kendisine, aynı sırayla döngüsel olarak geri gelmesi belki korkutucu gelebilir. Ama Nietzsche’nin bizlere öğütlediği üzere, bu döngüyü kabul edip başkalarına öğretmek bizim ödevimizdir. Aslında ‘amor fati’ kelimesinin karşılığı olan ‘kaderini sev’mek, bengi dönüşü öğretmeyi sevmekle başlar; bunu öğrendikten sonra başkalarına sevgiyle aktarabilmek. Çünkü, ne olursa olsun, hep aynı şeyi yaşayacağız.

Bu konu içerisinde problematik hale  gelebilecek bir nokta vardır; eğer biz her seferinde  aynı döngüyü yaşıyorsak ve şuan yaptıklarımızla önceden yaptıklarımız aynıysa, öylece durup kendimizi akışa mı bırakmalıyız? Bu soru için şöyle bir yorum yapabilirim, hepimiz öğrencilik hayatı yaşadık veyahut yaşıyoruz; bu eylem hiç bitmeyecektir, sadece öğrenme eylemi okul için sonlanacaktır, ama her gün hayatımızda birçok şey öğreniriz ve diğer yandan, durup kendimizi akışa bırakırsak öğreneceklerimizi kaçırabiliriz.

Anlamsız Gibi Görülen Bir Dönüş

Nietzsche tekrarlanan döngüyü, insanın varlığına ya da varoluşuna kattığı değerle tartışmaktadır. İnsan yaşamına dışarıdan bakıldığında, nedensiz bir varoluş koşulunun sürdürüldüğü, benzer eylemlerin sürekli tekrarlandığı ve anlamsız bir biçimde yokluğa karışıldığı yargısına ulaşmak mümkündür. Bu bağlamda, “amaç ve değer yoksunluğu“ sınırsızca varoluşun her katmanını kuşatmış gibi görünür (Kabadayı, L. & Çağlıyan, Ç. E.; 2013). Nietzsche’ye göre, insanın varlığı anlamsızdır ve hedefsizdir, ama kaçınılmaz olarak ‘hiçin’ içerisine bir sonuca varmadan tekrarlanan şey “ebedi dönüş“tür. Bu, nihilizmin aşırı biçimidir: Hiçlik (anlamsız olan) ebedidir (Nietzsche, 2002: 48). Bu yüzden insanlar, anlamsızlık döngüsü içerisinde bir değer yaratabildiği takdirde yaşamını sürdürebilir ve nihayetinde bengi dönüşü öğretebilir. Aslında anlamsızlığa değer katmak, anlamlandırma olarak tanımlanabilir. Anlamsız gibi görülen herhangi bir şeye anlam yüklediğimiz zaman, o şey artık bizim için anlamlı veyahut değerli hale gelir. Bu noktada şu soru sorulabilir; bunun özünde yatan şey, anlam yaratma istenci midir?

Elbette ki anlam yaratmak kolay bir eylem değildir. Bir şeyin bizlere anlamlı gelmesi ya da o şeye anlam atfetmek, nihayetinde bir yaşanmışlığa da işaret eder. İki taraflı düşünelim; empati kurarak değerli hale getirdiğimiz olaylar da vardır, diğer yandan ise bize eski bir anıyı ya da bir duyguyu hatırlatan olaylar vardır. Bu tür şeylere karşılık anlamlar yükleriz. Bu anlamlar da, bengi dönüş içerisinde ortaya çıkan öğretici unsurlardır.

Bengi dönüş düşüncesi, doğrusal değil döngüsel bir zamana işaret ettiği için, bir düşünce deneyi kapsamında ele almak üstinsanla ilişki kurulabilmesi için olanaklıdır. Bengi dönüş, üstinsanı değiştiren bir deneyim olduğu için olumlu bir öğretidir. Böyle düşündüğümüz takdirde her şeyin tekrarlanacağı gerçeği insanın amaçlarını değerinden düşürse de amor fati formülüyle kaybedilen tüm değerler tekrar yerine geri getirilebilir. Amor fati, bengi dönüşe “bir daha“ diyebilecek bir üstinsanın formülüdür(Girgin, 2021).

Üstinsan

Heidegger’e göre Nietzsche için yaşamın anlamı, insan dahil bütün varolanların temel özelliği olan güç istencidir ve her şey güç istenciyle var olur. Bu var olma hali de çember şeklinde, “kendi kendine dönen ve böylelikle daima dönen aynıyı elde eden halkanın işaretleridir.“ Zerdüşt de bu harekete uygun olarak “kendisini bütün varolanların güç istenci olduğunu -kendi yaratması ve çarpışması içinde acı çeken ve böylece kendisini aynının bengi dönüşü içinde isteyen bir istenç- görünüşünün savunucusu olarak vermektedir (Heidegger, 2021; 63). Kendi yaratımları içerisinde acı çeken ve çöküş (dekadans) yaşayan kişi, çıkış yolu olarak bir istenç arar ve beraberinde kendisini aşmaya çalışır.  Zerdüşt, bunu yaparken önceden görmüş olduğu ‘Üstinsan’ın özünü, görülebilir bir hale yerleştirerek öğretmeye çalışmaktadır (Heidegger, 2021; 66).

Nietzsche kendisini üstinsan olarak ortaya koymaz; bir üstinsana ihtiyaç vardır ama hayatın kendisini sonsuz bir tekrardan ibaret olduğundan dolayı üstinsanın gelmesiyle de sorunlar çözülmeyecektir. Değerlerin yeniden değersizleşmesi söz konusu olacağı için yeniden bir üstinsana ihtiyaç duyulacaktır. Nietzsche’nin nihilizmini bu şekilde anlamak gerekir. Sonsuza dek sürecek olan bir değer yoksa, aslında bütün değerler bizi aldatan ve hiçbir zaman çözümü olmayan yanılgılardan ibaret olacaktır (Sümer, 2018). Bu bağlamda, üstinsan ihtiyaç duyan kişi değil ihtiyaç duyulan kişi konumundadır ve nihayetinde ihtiyaç duyulan şey de sonsuz bir değerdir. Bunu bu şekilde ifade etmesindeki sebep ise Tanrı düşüncesinin değersizleşmesi ve beraberinde ölmesidir. Nietzsche “Tanrı öldü“ sözünü Hıristiyan ahlakının temel değerlerinin zayıflamasıyla ilgili olarak söylemiştir ve ona göre 19. yüzyıl Avrupa’sında da bir çöküntü vardır; sanat yok olmuştur, üstinsanın değerleri yerine ‘eşitlik’ gibi güçlüyü güçsüzün seviyesine indirgeyen düşünceler yüceltilmiştir (Sümer, 2018).

Heidegger’e göre ‘Üstinsan’: “her şeyden önce, şimdiye kadarki insanı, çoktan vadesi dolmuş olan kendi özüne götürmek ve onu sıkı bir şekilde bu öze yerleştirmek için aşandır“. Dolayısıyla, Zerdüşt ‘üstinsan’ değildir, onu öğretmeye çalışan bir öğretmendir (Heidegger, 2021; 65-67). Zerdüşt’ün görevi, insanlığa sonsuz değerleri nasıl yaratması gerektiğini öğretmektir. Nietzsche’nin felsefesinde bütün kavramlar, anlatımıyla bir çerçeve içerisinde birbiriyle bağlantılı olarak kurulmuştur. Dolayısıyla, rizomatik bir anlayışa sahiptir yorumu yapılabilir; güç istenci, Zerdüşt, üstinsan ve daha fazlası birbirleriyle iç içe geçmiş kavramlardır. Bu anlamda, Nietzsche’nin felsefesi içerisinde tek bir kavramı çekip almak zordur, eğer böyle bir şey yapmaya kalkışırsanız bütün kökler elinize gelecektir.

__________________________________________________________________________

KAYNAKÇA

Aybakan Saliya, D. “NIETZSCHE FELSEFESİNİN OPTİMİST YORUMU ÜZERİNE BİR DENEME”. Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi (2016 ): 119-136.

Gilles Deleuze, Nietzsche, çev. İlke Karadağ, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2021, s. 102.

Girgin, D. (2021). Nietzsche’nin Bengi Dönüş Düşüncesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Hatab, Lawrence, J. (2005). Nietzsche’s Life Sentence-Coming to Terms with Eternal Recurrence. New York and London: Routledge.

Heidegger, Martin. “Nietzsche’nin Zerdüşt’ü Kimdir?”. çev. Engin Yürt – Erdal Yıldız. Armağan Fenomenolojisi. ed. Engin Yurt – Erdal Yıldız. İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2021.

Kabadayı, L. & Çağlıyan, Ç. E. (2013). Felsefe’den Sinemaya: “Bengi Dönüş” Kavramının Kosmos Filmi’nde Anlam Yaratımı Açısından Kullanımı . Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi , (20) , 165-177 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/akil/issue/48086/608047

Nietzsche, Friedrich (1972). Zerdüşt Böyle Diyordu. Çev. Osman Derinsu. Varlık Yayınları, İstanbul 1972.

Nietzsche, Friedrich (2002). Güç İstenci. Çev., Sedat Umran. İstanbul: Birey.

Nietzsche, Friedrich (2003). Şen Bilim. Çev., Levent Özşar. Bursa: Asa.

Nietzsche, Friedrich (2005). Böyle Söyledi Zerdüşt. Çev., Mustafa Tüzel. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür.

Nietzsche, Friedrich, (2011), Ecce Homo, çev. Can Alkor, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011, s. 56.

Sümer, Banu. (2018). Nietzsche Felsefesinde Bir İdeal Olarak Üstinsan.  ss.49-58.

Aysima Hatunoğlu
Aysima Hatunoğlu
31 Ekim 1996 yılında İstanbul'da doğdum. Annemin tabirine göre, 3 yaşımda kitapların resimlerine bakarak hikayeler uydururmuşum. İlkokul yıllarımda kısa hikaye çalışmalarım oldu, kendimi bildim bileli yazı yazıyorum. Lisedeyken psikoloji alanına yöneldim ve öğretmenimin tavsiyesi üzerine Nietzsche okumaya başlamamla beraber tüm hayatım felsefeyle doldu. Bu durum belki biraz tanıdık gelebilir, insanlar genelde felsefe Nietzsche ile başlarlar, filozofumuz biraz aykırı olduğu için; ama benimkisi tavsiye üzerineydi, önce felsefesini okumaya başladım sonra da eserlerini. Lisede bana hep 'Nietzsche hatun' derlerdi, çünkü beni ne zaman görseler elimde bir Nietzsche kitabıyla dolaşırdım, bazı kavramları ve cümleleri anlamazdım, tekrar okurdum, başka kaynaklardan daha yalın anlatımlar bulup öğrenmeye çalışırdım; bugün de bu yöntemi kullanmaya devam etmekteyim. Elbette felsefeye olan ilgim Nietzsche ile sınırlı kalmadı; üniversitede sosyoloji okudum ama seçtiğim dersler doğrultusunda kendimi hep felsefe bölümü öğrencisi olarak hissediyordum, bilgimin üzerine yeni bilgiler ve yeni filozoflar ekledim, ama Nietzsche'nin yeri hep ayrı kaldı. Üniversite son sınıftayken, felsefe üzerine formasyon eğitimimi tamamladım ve P4C (çocuklarla felsefe) eğitimi aldım, atölye çalışmaları gerçekleştirdim; çocuklarla felsefe ve yaratıcı yazarlık atölyesine katıldım, bu alanda da bilgiler edindim. Daha önce yazarlık deneyimimi bir sosyoloji dergisinde gerçekleştirdim ancak maddi sebeplerden dolayı dergimiz kapatıldı. Şuan felsefe öğretmeni olarak çalışıyorum, aynı zamanda sosyoloji alanında tezli yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Bana göre felsefe, doğru soruları sorma pratiğidir; bu sorulara verilen cevaplar ise bakış açısına göre değişir, bu bağlamda da öznellik taşır ve yorumsaldır. Kendi sorularımı ve cevaplarımı paylaşmak için, bu kez kendimce felsefeyi yazmak için buradayım.

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz