« Kaygı kişinin korktuğu şeye arzu duyması, sempatik bir antipatidir. Kaygı bireyi kavrayan yabancı bir güçtür. Ve kişi kendisini bundan kurtaramaz, kurtarmak da istemez. Korkar ancak korktuğu şeyi arzular. » (Kierkegaard, 1938, s. 94).
Kierkegaard’a göre iyiye ilişkin kaygı, diğer bir değişle demonik, kişinin bilinçli olarak özgür olmamayı seçtiği durumdur. Demonik, kendisini gizleyerek kendi özgürlüğünden vazgeçer. Kierkegaard demonik kavramını Kaygı Kavramı’ndan önce Ya/Ya da’da estetik yaşam biçimine gönderme yaparak kullanır. « Buna göre estetik varoluş alanı, tinselliğin zayıfladığı, ruh ögesinin etkinliğini yitirdiği, beden ögesinin etkin hale geldiği, duyusal tutkuların egemen olduğu, şansın ve talihin öne çıktığı bir varoluş biçimidir. Bu varoluş biçiminde sentezin beden, zorunluluk ve sonluluk ögeleri etkin olur. Bu ögelerin etkisinde kişi, özgür, sonsuz ve ruhsal bir benlik olmaktan çıkar. Böylece varoluşun en yüce ödevi olan “ben olma’dan uzaklaşır » (Taşdelen, 2004, s. 185). Dolaysıyla iyiye ilişkin bu kaygı, kişiyi kendisinin seçtiği özgür olmayış durumu içerisinde bir köleye dönüştürür. Kierkegaard’ın bu duruma demonik ismini vermesinin sebebi, demonik durumun (demonic possession) kişinin kendisi gibi değil, kötü güçler tarafından ele geçirilmiş gibi davranmasıdır.
Bu anlamda kişi, içine atıldığı hayatın gerektirdikleri, yani alması gereken sorumlulukları içerisinde kendisini belirleme olanağından kaçar ve kendisini kaygılı bir şekilde bastırır. Bu durumda ise çoğunlukla iyiye ilişkin kaygı tarafından karakterize edilen ve özgür olmayan hayat yolunu seçer. Varoluşun bu aşamasında özgürlüğün olanağı kaygı olarak karakterize olur. Kaygının diğer formlarının aksine bu kaygı bir seçimi içerir: Kişi kendisini « özgür » bir şekilde kendisini kapatmayı seçebilir. Özgür olmayan kişi kendisini bir tutsağa çevirir.
Kendisini gizlemek demoniğin en önemli özelliklerindendir. Özgürlükle ilgili her sözcük onu dehşete düşürür. Bu özgür olmayış onu kaygıdan uzaklaştırsa da, özgür olma ihtimalinin dahi hâlâ orada olması onu kaygıya sürükler. İyi olandan uzaklaşma ve kurtuluşun olacağını reddetme demonik’tir. Demonik, kişinin kötü olana yönelmesinden ziyade kendisini iyiden uzaklaşması, olanaklarına ihanet etmesidir. Sonuç olarak iyiye ilişkin kaygının kişinin kendi kendisinin farkına varmaya duyulan kaygı olduğunu belirtebiliriz.
« Çoğu insanın olduğu gibi olmak için Tom, Dick ya da Harry’nin tavsiyelerine göre davranmak yeterlidir, saygıdeğer kişilerin şahitliği de buna yardım eder. Tinsel denemelerden kaçınmanın en etkili yolu, Tin’den yoksun olmaktır. » (Kierkegaard, 1980, s. 117)
Başka bir açıdan baktığımızda ise kaygı, kişinin geleceğiyle kurduğu belirsiz bağ sonucu ortaya çıkar. Kişinin gelecekle ve iyiyle kurduğu muğlak ilişki onu kaygıya sürükler. Kişi « kurtuluş olanağına » karşı kaygı duyar. Çünkü kişinin gelecekteki olanaklarıyla onları arzuladığı, ama aynı zamanda onlardan kaçtığı bir ilişkisi mevcuttur. Kişi kurtuluş olanağını reddetse ve iyi olandan olabildiği kadar uzağa kaçsa da değişmeyecektir. Kişi iyiye karşı içten içe bir yakınlaşma arzusu duyar. Bu nedenle iyi’ye karşı duyulan kaygıyı genel olarak kişinin iyiyi reddettiği ancak aynı zamanda iyi tarafından baştan çıkarıldığı muallak bir durum olarak ifade edebiliriz.
Heidegger ve Sahicilik Meselesi
Kierkegaard’in iyiye duyulan kaygı kavramı ve bu kavramın varoluş çerçevesinde analizi, onun Heidegger’in felsefesine olan etkilerini ortaya çıkarır. Heidegger Varlık ve Zaman’daki varoluşsal analizinde iki konu üzerine yoğunlaşır. Bunlardan birincisi, varoluşun baskı altına aldığı atılmış olma (l’être-jeté) ve her günkü varlığın doğası, ikincisi ise var olma tarzı diğer varolanlardan farkı şekilde sadece varoluş olan Dasein’dır. Dasein’ın her günkü varoluşunun analizi ve onun kaygıyla ilişkisi köklerini Kierkeraard’n iyiye ilişkin kaygı analizinde bulur. Kişinin kendisinden kaçması anlamında demonik ve hayatın gündelikleşmesi ile ilgili analizler birbirlerine paralel gitmiştirler.
Heidegger Varlık ve Zaman‘da Dasein’ın dünyada kendisiyle kendisi (Eigentlichkeit) olarak yüzleşmekten kaçtığından bahseder. Bu kaçış kaygı içinde gerçekleşir. Kaygı kişinin kendi olanaklı özgürlüğüyle (le pouvoir-être) yüzleştiği andır. İyiye ilişkin kaygıda seçim çoktan yapılmıştır. Kişi özgür olmamayı, özgürlüğe tercih etmiştir ve kendisini olanaklı özgürlüğüne kapatmıştır. Kişi kaygıdan tam anlamıyla kaçamaz. Kaçtığını düşünse de esrarengizlik (uncanniness) Dasein’ı her günkülük olarak takip eder. Heidegger’e göre hayatın gündelikleşmesi, Dasein’ın ilk olarak ve çoğunlukla « Herkes (das Man) » varoluşun olanağı üzerinde sürekli bir baskıdır. Bu baskı sürekli olarak gizli bir kaygı tarafından tehdit edilir. Kierkegaard’da demonik hayatın kişiyi kendi kararları üzerinde sorumluluk almaktan ve kendini geliştirmekten mahrum ettiği gibi, Heidegger’de sıradan varoluş onu Heidegger’in kendine özgü olmaya (Eigentlichkeit) cesaret etmesinden mahrum bırakır (Heidegger, 1962, s. 322).
Kaynakça
- Kierkegaard, S. (1938). Journals, Çev. A. Dru, Oxford University Press, Oxford.
- Kierkegaard, S. (1980). The Concept of Anxiety, Çev. Reidar Thomte, Princeton University Press, New Jersey.
- Heidegger, M. (1962). Being and Time, Çev. John Macquarrie & Edward Robinson, SCM Press LTD, Londra.
- Akış, Y. (2021). Soren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
- Taşdelen, V. (2004). Kierkegaard’ta Benlik ve Varoluş, Hece Yayınları, Ankara.