Her Şeyin ve Her Yerin Felsefesi: Zaman

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

“Bu şey her şeyi yutar;

Kuşları, hayvanları, ağaçları, çiçekleri;

Demiri kemirir, çeliği ısırır;

Sert taşları öğütür;

Kralı öldürür, şehri yıkar,

Dağı bile ezer.” (The Hobbit filminde Gollum’un Bilbo’ya sorduğu bilmece; cevabı yazının sonunda.)

Bugün, dün, yarın, o an, akşam, sabah derken kendimizi bulduğumuz bir ömür sarmalındayız. Tüm yaşamımız ne elde tutabildiğimiz ne yere serebildiğimiz o mefhumun beşiğinde. İnsana en zor, en yenilmez gelen ölüm bile bir maske. Onun ardından ve onun sunağında bambaşka bir kavram durmakta: zaman.

İnsan doğduğu andan itibaren zamanla iç içedir. O nedir ve nerededir? Ne zaman ve nasıl başlamıştır? İnsan ömrüyle mi kısıtlıdır yoksa daha kuşatıcı bir sarmal mıdır? Tüm bu sorular kavramın kendisine dair şüphe ve belirsizlik yaratır. Bu nedenle zaman kuşku ile içli dışlı bir kavramdır. İnsan bir gün şimdi olduğu gibi olamayacağını ve başka bir şey olmaya doğru ilerlediğini bilmekte, ama bu sürece karşı koyamamaktadır. Bu, yavaş yavaş ve bilen bilincin gözü önünde olmaktadır. Büyük kuşku böylece gittikçe daha da büyümektedir. (Köktürk, 2017)

Yaş almaya devam ettikçe hem onun tahakkümünden kurtulmak hem de onu anlamlandırarak yaşamı yaşanabilir kılmak için türlü uğraşlara yöneliriz. İnsan varoluşunun bir etkenidir zaman. Fakat yalnızca varoluşsal bir sorun olarak değil, toplumsal ve bireysel süreçlerden dile kadar her alana tesir etmiştir; dildeki zaman kiplerinden, saat, yıl, mevsim, hafta gibi kavramlardan ve bunların insan için “yaşamsal” öneminden de anlaşılabileceği gibi. Pratikte de bu kavram insan yaşantısı için son derece kullanışlı ve makuldür. İnsan yalnızca yaşamı katmanlı hâle getirmeye yarayan “geçmiş” ve bugünü yaşanabilir kılan “şimdi” anlamında değil, henüz yaşanmamış olana dair zihninde tuttuğu “gelecek” algısıyla da ölüm ve yaşam karşısında adeta güç sahibi hisseder kendini. Sürecin başlangıcında da tabii ki o malum soru zihninde yankılanmaya başlar: “Nedir bu zaman?”

Salvador Dali-Belleğin Azmi

İşte felsefi ilgi ve düşünme burada başlar. Mademki zaman insan zihninde yatan en temel şeydir, o zaman felsefe de onu ele almalıdır. Dahası zaman tartışması, bir hakikat arayışı olarak insana yaşamsal alanın kapılarını aralamaktadır.

Felsefi çerçeveden yaklaştığımızda kavram özü itibariyle problemlidir. Çünkü yaşanan ile tasarımdaki zaman, gerçeklik ve kimlik unsurları bakımından örtüşmemektedir. Bu tuhaf bir durumdur. Çünkü üzerinde düşünmeyince, zamanın gerçeklik bağıntısı sorunu ilgimizi ve dikkatimizi çekmez. (Köktürk, 2017) Burada iki ihtimal vardır; ya tasarımda olanın gerçek olduğunu kabul ederiz ya da ikisi arasındaki durumu sorgularız. Onu var olmayan bir şey olarak da kabul etme ihtimalimiz de var tabii. Burada ilk ihtimal zamanı bilmenin büyük bir sorun olduğuna, ikincisi zamanın akılcı yollarla bilinmesinin zorluğuna, üçüncüsü ise zamanın mitlerin konusunu olduğu kararına çıkar.

Özetle ifade edersek; zaman üzerine duyulan kuşku yersiz değildir. Kuşku, zamanın bizdeki algısı ile gerçekten ne olduğu sorusu olarak karşımızda durur. Augustinus şöyle der:

Ne gelecek var ne geçmiş ne de geçmiş, şimdiki, gelecek zaman diye üç zaman var demek yerinde. Belki şöyle demek yerinde olur: üç zaman vardır: Geçmiştekilere ilişkin şimdiki zaman, şimdikilere ilişkin şimdiki zaman, gelecektekilere ilişkin şimdiki zaman.” (Augustinus, 1993, s.88-89)

Felsefe Tarihinde Zaman Düşünceleri

Aristoteles

Aristo Fiziği Dönemi: Aristo fiziği dönemi nesnel zaman anlayışının en önemli temsilcisi Aristoteles’tir. Aristoteles zamanı ‘nun’ dediği an kavramına indirgemiş ve zamanın ölçütünü iki an arasında meydana gelen hareket olarak nitelendirmiştir. (Aristoteles, 1997) Bu noktada Aristoteles’in ulaştığı zaman tanımı ise ‘öncesine ve sonrasına göre hareketin sayısı’ şeklindedir.3 Zamanı, hareket halinde olan varlıkların birbirleriyle kurdukları öncelik ve sonralık ilişkisi olarak gören Aristoteles için hareket etme potansiyeli olan her varlık için zaman söz konusudur. Dolayısıyla zaman için gerekli olan tek şey harekettir. (Taslaman ve Oktav, 2017)

Batı felsefesinin yanı sıra İslâm düşüncesinde de Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi İslam felsefecileri de dahil olmak üzere kendisinden sonra gelen felsefecilerin büyük çoğunluğu Aristo fiziğinin oluşturduğu nesnel zaman anlayışını benimsemişlerdir.

Dönem içerisinde bu nesnel zaman anlayışına karşı çıkan yorumlar da olmuş ve bunların başında da Augustinus gelmiştir. Onun öznel zaman anlayışı dönem içerisindeki zamanın öznel mi yoksa nesnel mi olduğu tartışmasına yön vermesi bakımından oldukça önemlidir. Augustinus zamanın harekete bağımlı olduğunu reddetmiş, evrende hiçbir hareketin olmadığı bir durumda bile zihnimizdeki zamanın varlığını koruyacağını söylemiştir. Ona göre hareket ile bu hareketin zihindeki ölçüsü olan zaman birbirlerinden ayrı şeylerdir. Augustinus fiziksel zamanın gerçek olmadığını, gerçek olanın fiziksel olayların zihnimizde bıraktığı izlenim olan öznel zaman olduğu sonucuna varmıştır. (Augustinus, 2007)

Newton fiziğine kadar felsefe tarihinde bu konudaki yorumlar -zamanın öznel mi yoksa nesnel mi olduğu sorusuna verilen yanıtlar- filozoflar için merkezi rol oynamıştır.

Newton Fiziği Dönemi: Aristo fiziğindeki zamanın harekete bağlı olduğu yargısı, bu dönem ile yerini hareketin zamana bağlı olduğu görüşüne bırakmıştır. Bu düşüncede zaman, hareketten daha temel bir kavramdır. Bu yeni bakış açısının en önemli nedeni, Newton fiziğinin getirdiği “mutlak zaman” görüşüdür.

Mutlak zaman anlayışı, nesnel zaman anlayışındaki gibi zamanın hareket ve değişim gibi fiziksel unsurlara tabii olduğu görüşünü reddeder ve öznel zaman anlayışının savunduğu zamanın insan düşüncesine bağlı olduğu yargısına da karşı çıkar. Newton zamanın insan ölçümü ve hissiyatından tamamen bağımsız, doğası gereği eşyayla ilişkiye girmeyen, matematiksel bir sistemi olan bir ontolojisinin olduğunu söylemiştir. (Turetzky, 1999) Rene Descartes ve John Locke da mutlak zaman anlayışını kendi düşünce sistemlerinde kullanmışlar ve zamanın ne ölçtüğümüz ne de hissettiğimiz gibi olmadığını vurgulamışlardır.

Bu yaygın görüşün karşısında ise dönemin diğer filozoflarından Leibniz ve Spinoza gibi isimlerin ortaya attıkları “ilişkisel zaman” anlayışı bulunmaktadır.  İlişkisel zaman anlayışı, zaman ve mekânın birer varlık olmadıklarını, madde ile aramızdaki bağlantıyı sağlayan bağlar olduklarını ileri sürer. Bu görüşün en önemli temsilcisi olan Leibniz’e göre zaman, iki olay arasındaki zamansal ilişki, uzay ise iki olay arasındaki mekânsal ilişkidir. (Leibniz, 2010, s. 68) Aynı şekilde Spinoza, zamanın öze değil varoluşa ait bir şey olduğunu söyleyerek bir çemberin veya bir üçgenin özünün, şu anda, Adem’in yaratıldığı zamana kıyasla daha uzun süre var olmuş olduğunun söylenemeyeceği görüşünü savunur. (Spinoza, 2014, s.190)

Albert Einstein

Einstein Fiziği Dönemi: 20. yüzyılın başına kadar zaman ile ilgili ortaya atılan görüşler arasında zamanın izafi olabileceğine dair herhangi bir görüş olmamıştır. Einstein, kütle çekimi ve hızın artmasıyla zamanın yavaşladığını ortaya koymuştur. Böylelikle zamanın herkes için farklı işleyen bir yapıda olduğunu, tek tek her birimizin yapıp ettikleriyle zamanın değişime uğradığı sonucuna varmıştır. O, zamanı da uzaydaki bütün koordinatlar gibi bir koordinat olarak düşünmemiz gerektiğini öne sürmüştür. Einstein için zamanı mekândan ayırmak son derece anlamsızdır.

Bizim zaman algımız, zamanın olayların gerçekleşmesini mümkün kılan ancak kendisinin herhangi bir gerçekleşme faaliyetinde bulunmadığı şeklindedir. Yani evrende bir şeyler olmaktadır ve bu olaylar bir ‚Zaman’da olmaktadır. Ancak zamanın kendisinin katıldığı herhangi bir ‚oluş‛ söz konusu değildir. İzafiyet Teorisine göre ise zaman da bizzat oluşun içindedir. Bu yüzden oluşu mümkün kılan ayrı bir zaman kavramı yerine oluşun içinde olan bir uzay zamanı kavramı getirilmiştir. (Taslaman ve Oktav, 2017)

McTaggart: Zamanın Gerçek Dışılığı: Zamanın niteliksel durumundan sonra onun kipli ve dinamik mi yoksa kipsiz ve durağan mı olduğu sorusu ilk kez sistematik olarak McTaggart tarafından ele alınmıştır.

Mc Taggart’a göre eğer zamanın geçmiş, şimdi ve gelecek olarak üç dilime ait bir yapıda olması ihtimaline A serisi adını vermiş burada zamanı kipli ve dinamik bir şekilde ele almıştır.  İkinci bir ihtimal olarak da, herhangi bir olayın başka bir olaydan ya önce olduğu ya da sonra olduğu ve bu bağlamda zamanın önce ve sonra ile ilişkili bir ontolojik durum olduğunu düşünmüş ve buna da B serisi demiştir. Bu yapı zamanı kipsiz ve durağan olarak görür ve burada kullandığımız kipler dilin ve psikolojimizin birer ürünü olarak gerçeklik ile ilişkisizdirler. Ona göre gerçek ile varlık kavramları aynı anlamda kullanılabilir. Onun için var olan her şey gerçek, gerçek olan her şey de vardır. Burada kavramsal bir tespit vardır. Kavramın gerçek olarak kabul edilebilmesi için tutarlı olması gerekir. Bu nedenle ontolojik değil kavramsal bir söylem hakimdir. Ona göre zaman ancak değişimin varlığı ile mümkündür. Yani zaman yoksa değişim, değişim yoksa zaman yoktur. Değişen hiçbir şey olmadığında zamansızlık söz konusudur. McTaggart aynı zamanda zamanın ancak değişim ile mümkün olabileceğini kabul ederek argümanının sistematiğini de bu şekilde nitelendirmiştir. Ona göre zamanın varlığı ancak A ya da B serisi ile mümkündür. Zamanın hangi seri ile mümkün olduğuna dair verdiği cevaplar da bir diğer önermesidir.

McTaggart ilk etapta B serisinin “zaman ancak değişim ile mümkündür” önermesi ile ilişkisini test ederek “zaman ancak değişim ile mümkündür” ve “değişim b serisi ile mümkündür” olarak “zaman b serisi ile mümkündür” sonucuna varmaya çalışmıştır. Buna göre zaman ancak değişim ile mümkün oluyorsa değişim de B serisi ile mümkün olur. Böylece zamanın B serisi ile mümkün olabileceği kabul edilir ve B serisi zamanın gerçek yapısı olarak nitelendirilebilir. McTaggart, değişimi, bir olayın başka bir olaya evrilmesi veya bir olayın bitip başka bir olayın başlaması olarak tanımlar. Yani değişim, başlangıç ve son kavramları vardır. O zaman B serisi ile değişimi açıklamak mümkün değildir. Çünkü B serisinde başlangıç ve son kavramları olmamalıdır. Başlangıç ve son kavramları ancak A serisi ile ilişkilendirilebilir.

McTaggart

McTaggart için değişimin A serisi ile mümkün olup olmadığı sorusu ile başladıktan sonra değişimin A serisi ile mümkün olduğunu kabul etmek hiç de zor değildir. Değişim tanımı zamanın dinamik yapısını ifade eder ve A serisi de zamanın dinamik yapısını açıklar. Bu durumu “Zamandaki bir olay, uzak gelecek olarak başlar, her geçen an yakın geleceğe döner. Bir an gelir ve şimdi olur, ardından ise geçmiş ve uzak geçmiş olarak devam eder. Her geçen an ise daha da uzak geçmiş olarak değişmeye devam eder ve zaman var olduğu sürece bu değişim durmaksızın devam eder.” (McTaggart, 1908, s.461) şeklinde ifade eder. Böylece McTaggart; geçmiş, şimdi ve gelecek ayrımının gerçekliğinin reddedilmesinin, değişimin varlığını da reddetmek anlamına geldiği sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla değişim ancak A serisi ile mümkündür. Zamanın da değişim ile mümkün olduğu bu bakış açısının vardığı sonuç, zamanın ancak A serisi ile mümkün olduğudur. (McTaggart, 1988) Böylece McTaggart, argümanının ikinci önermesini de ortaya koymuş olup, sistematiğin oluşturulması için geriye tek bir önerme kalmıştır. O önerme ya A serisinin varlığını kabul edip zamanın gerçekliğini ortaya koymak olacaktır; ya da A serisinin gerçek olmadığını kabul edip zamanın gerçekdışı olduğunu ortaya koymak olacaktır. Bu seçimi belirleyecek olan ise A serisinin kendi içerisinde tutarlı olup olmadığı sorusudur. Bu sorunun inceleneceği üçüncü önermenin incelenmesi ile argümanın sistematiği ortaya konmuş olacaktır. (Taslaman ve Oktav, 2017)

Bir kavramın gerçek olduğunun söylenebilmesi için o kavramın kendi içerisinde çelişki barındırmaması gerekir. Yani o kavram değişim içerisinde olmamalı, her koşulda ve herkes için tek ve aynı kavram olarak kalmalıdır. McTaggart bu koşulu A serisine uyguladığında, geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarının her durumda ve her koşulda tek ve aynı kavram olarak nitelendirilebilecek tutarlılıkta olmadığını tespit eder. Bu bağlamda McTaggart, zamanın ancak değişim ile mümkün olduğuna dair görüşünden sonra değişimin de ancak A serisi ile mümkün olacağı ve A serisinin de bu koşullar nedeniyle çelişkili olduğu tespitiyle zamanın gerçekliğini mümkün kılacak bir açıklama getirememiştir. Bu nedenle McTaggart zamanın varlığına açıklama getirebilecek bir sistem oluşturana dek zamanın gerçekliğini reddetmek gerektiği kanaatine varmıştır. O, zamanın gerçekdışılığını kabul ederek bizim şeyleri algılamamız için geriye hiçbir araç kalmadığını da kabul eder. Bu sonuç epistemolojik açıdan da oldukça önemlidir. Var olan hiçbir şeyin zamansal olmamasına rağmen bizim her şeyin bilgisine zamansal biçimde erişiyor olmamız ve başka bir aracımızın olmaması, elde ettiğimiz bilgiden de şüphe duymamızı gerektirir.

20. Yüzyıl Zaman Felsefesi

Zaman Felsefesi tartışmaları tüm tarihsel birikimlerle beraber 20. yüzyılda yeni bir boyut kazanmış ve bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemdeki teorilerin bir kısmı A serisi bir kısmı ise B serisi üzerine kurgulanmıştır. Şimdicilik Teorisi, Genişleyen Evren Teorisi ve İndirgemeci Yaklaşım A serisi savunması olarak, Ezeli Zaman Teorisi, Blok Evren Teorisi ve Platonizm Teorisi de B serisi savunması olarak ele alınmaktadır.

Zamana dair görsel

Şimdicilik: Gemiş ve gelecek diye kavramlar yoktur, var olan tek gerçek şimdidir. Gerçeklik, üst üste gelen şimdilerin toplamıdır ve her şey sadece şimdide var olur. Peş peşe gelen şimdilerden geride kalanlar geçmişi, var olanlar şimdiyi ve de henüz var olmamış olanlar da geleceği oluştururlar.

Genişleyen Evren Teorisi: Bu teoride geçmiş ile gelecek ontolojik açıdan eşit değildir. Bu düşünce B serisine ve Şimdiciliğe karşıdır. Şimdicilikte tek gerçeklik şimdi olduğu için geçmiş ve gelecek eşit derece yokturlar. Ancak Genişleyen Evren Teorisi, geçmişe gelecek gibi yaklaşılamayacağını savunmaktadır. Bu teoriye göre gelecek zamanın gelişi Şimdiciliğin savunduğu gibi şimdilerin peş peşe olan hareketi değil, geçmişin geleceği şimdi haline dönüştürmesidir. Teori, adını evrende gerçekleşen bütün olayların ve varlığa gelen her şeyin varlıklarının yok olmasının mümkün olmadığı görüşünden alır. Yani burada ‘eskiden vardı ama artık yok’ gibi bir yargı kabul edilemez.

İndirgemeci Yaklaşım: Evrende hareket halinde olan her şeyin hareketinin bir süreliğine durduğunu düşünün. Değişim halinde olan nesnelerin, varlıkların hiçbirinin bir süreliğine hiçbir değişime uğramadığını. Böyle bir durumda bu ‘bir süre’ dediğimiz zaman dilimi var olamaz. Çünkü ‘Bir süre’ olarak bahsettiğimiz zaman dilimi ancak hareket ve değişimin varlığı ile mümkün olabilir. Burada zaman değişime muhtaçtır ve değişimin olmadığı durumda zaman hakkında konuşulamaz.

Ezeli Zaman Teorisi: Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman arasında ontolojik açıdan herhangi bir farklılık olmadığı görüşüdür. Savunucularına göre zamana Tanrısal bir bakış açısı ile bakıldığında, olaylar arasında değişmeyen bir önce-sonra ilişkisinin getirdiği statik bir yapı olduğunu görürüz. Bu bakış açısı bütün olayların aynı biçimde gerçek olduğu, evrenin tarihindeki her bir parçanın aynı (eşit) biçimde var olduğu bir görüşe çıkar.

Platonizm: Sydney Shoemaker, hareket ve değişim yok olsa da zamanın varlığını koruduğu kanaatindedir. Değişimden ve bizim algılamamızdan bağımsız bir zamanın var olduğunu söyler. Bunu kanıtlamaya çalışırken üç galaksiden oluşan bir evren hayal etmemizi ve bu üç galaksinin de istedikleri zaman birbirilerini gözlemleyebildiklerini ve birbirleriyle iletişim kurabildiklerini düşünmemizi ister. Detaylı bakacak olursak; A galaksisinin her 3 yılda bir, B galaksisinin her 4 yılda bir ve C galaksisinin de her 5 yılda bir donduğunu varsayalım. Yani 3. Yılda B ve C galaksilerindekiler A galaksisindekilere galaksilerinde hiçbir değişimin olmadığını bildirecekler. Aynı şekilde 12. Yılda C galaksisinde yaşayanlar, A ve B galaksilerinin ikisinin birden donduklarını saptayacak ve galakside yaşayanlara aktaracaklar. Bu sistem bu şekilde devam ettiğinde, 60. Yılda A, B, ve C galaksilerinin üçü birden, yani evrenin tamamı donmuş olacaktır. Dolayısıyla bu durumda evrenin hiçbir yerinde herhangi bir değişim ve hareket kalmamış, bir galaksinin diğerine zamanın donduğunu bildirebilecek bir vasıta kalmamıştır. Shoemaker, hiç kimsenin fark edemeyeceği bu tarz bir donmanın mümkün olmasını, zamanın varlığını fark edebileceğimiz bir referans hareket bulunmamasına rağmen zamanın varlığını koruduğunun kanıtı olarak görmüştür. (Taslaman ve Oktav, 2017)

Blok Evren Teorisi: Ned Markosian, İzafiyet teorisi ile Şimdicilik anlayışının aynı noktada buluşturmaya çalışmış ve bizim gelecek ve geçmiş zaman dediğimiz zaman dilimlerinin de aslında şimdiki zaman olduklarını, bu yüzden şimdinin izafiliğinin bir sorun teşkil etmeyeceğini söylemiştir. Einstein’a göre zaman ve mekân arasında bir ayrım olduğunun kabulü insan zihninin bir üretimidir. Blok Evren Teorisi, Einstein’ın bu tespitinden yola çıkarak şimdi ile burada arasındaki ilişkiyi sorgular. Buna göre bizim ‘şimdi’ dediğimiz şeyin aslında iki türü vardır. Birincisi zaman bakımından şimdi, diğeri ise mekân bakımından şimdi. Mekân bakımından şimdiyi ‘burada’ olarak ifade etmekteyiz. Mutlak bir burada yoktur, bu göreceli bir durumdur. Einstein’a göre mutlak bir mekânsal burada olmadığı gibi mutlak bir zamansal şimdi de yoktur. Bir kâğıt parçası sizin için buradayken başkası için burada olmayabilir. Bir kâğıt parçası sizin için geçmişteyken bir başkası için gelecekte bulunabilir.

Tarihi, felsefeyi ve bilimi bunca zaman meşgul etmiş ve daima insanda merak uyandırmış olan zaman kavramı tek tek hepimizin pratik yaşantısında da önemli yer işgal etmektedir. Birer filozof ya da bilim insanı olmamıza gerek yok. Bir sınavı beklerken, sevdiğimiz bir anıyı düşünürken, kayıplarımız için yas tutarken, uyurken, yürürken kısacası her “anımızda” zamanı iliklerimize kadar hissederiz. Ona ait ya da sahip olma dürtüsüyle yaşarız. Kimimiz meydan okumak isteriz kimimiz onunla yolda olmak. Varoluşu zaman ile bir tutup onunla bir mi olacağız? Yoksa ona karşı bir yerde durup savaşacak mıyız? Zamanı nasıl algıladığımız ve onu nereye koyduğumuz belki de onun ne olduğu gizeminden çok daha önemlidir…

Yazının başındaki bilmecenin cevabı: Zaman.


Kaynakça

Aristoteles. (1997) Fizik 4, haz. H. Tezgör, T. Armaner, çev. Saffet Babür. YKY. İstanbul

Augustinus. (2007) İtiraflar, çev. Dominik Pamir. Kaknüs Yayınları. İstanbul

Köktürk, M. (2017) Zaman Üzerine. Ötüken Neşriyat. İstanbul

Leibniz, G.W. (2010) Metafizik Üzerine Konuşma,çev. Afşar Timuçin. Bulut Yayınları. İstanbul

McTaggart, J.E. (1908) The Unreality Of Time. Mind New Series

McTaggart, J.E. (1988) The Nature of Existence. Cambridge University Press. Cambridge

Oktav, C., & Taslaman, C. (2017).Felsefe Tarihinde Zaman Düşünceleri. Kader, 15(3), 718-742. https://doi.org/10.18317/kaderdergi.357130

Spinoza. (2014) Descartes Felsefesinin İlkeleri ve Metafizik Düşünceler, çev. Coşkun Şenkaya. Dost Yayıncılık. İstanbul

Turetzky, P. (2000) Time. Routledge. New York

Meftun Eda Cebeci
Meftun Eda Cebeci
Anlamın izinde mürit olmaya dair.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz