Perşembe, Aralık 26, 2024

Gülten Dayıoğlu ile Yaşama, Edebiyata Dair Bir Röportaj

-

EDİTÖR:
Çekiçle Felsefe

-

1.Geçmişten bugüne, yazarlar ve okuyucu kitleleri açısından edebiyat dünyasını nasıl değerlendirirsiniz? 

Geçmişten günümüze yazarlar, özgün zihin ürünlerini, sanatsal coşkularını okurlara sunmuş, bal arıları gibi onları besleyip, zihinsel ve tinsel yönden gelişmelerine katkı sağlamışlardır. Edebiyat ürünleriyle donatılmış görkemli sofralarda bulunup sofradaki besinlerden yararlanmamış olan insanlar, korkarım, ”Ot” gibi yaşayarak, gelip geçmişlerdir. Kısacası kendini bilen bir insan için, edebiyat ana sütü gibi ”Tam Besin” olarak, görkemli bir kaynaktır.

2. Bir yazarda olması gerektiğini düşündüğünüz en önemli özellik veya nitelik nedir?

Yazmak yetenekten kaynaklanın dürtülerle gerçekleşiyor. Ancak hiçbir yazar bu dürtülerin rüzgarına kapılıp çalakalem ürün vermez. Başka bir deyişle yazar, yolunu aydınlatan kalemini güvenle kullanmasını sağlayan ilkelere sırt dayar. Ben de onlardanım. Ben altmış yıllık bir yazar olarak, her zaman eserlerimi yazarken, belli ilkelere dayanak edindim. Örneğin ana dilimiz Türkçe’yi hep arı, duru haliyle değerlendirdim. İnsanı insan kılan ulusal ve evrensel ilkeleri hiç göz ardı etmedim. Sağlam yere basmayı seçtim sanatımda.

Kısacası yazarlık bilincimin önderliğinde, edebiyat yolculuğuna çıkarken, bavulumu özenle hazırladım.

3. Hayal gücü bir yazar için ve şüphesiz ki çocuk edebiyatı yazarı için vazgeçilmezdir. Peki yazdığı her şeyi kendisi ile tamamlayan bu nedenle hayal gücünü yazdıklarına aktaramayan yazar adaylarına ne önerirsiniz?

Yazar adayı hayallerine ayak bağı olan bu tutsaklıktan kurtulup içindeki yazarı ön plana çıkarabilmek için değişik konularda kitaplar okuyarak, hayal gücünü besleyip canlandırma atılımı yapabilir. Hiç bıkmadan, yaşama, çevreye, uzaya, aileye topluma değgin gözlemler yapıp kısacık da olsa görüş ve duyuşlarını yazmaya başlayabilir. Bu çalışmalarını güvendiği bir edebiyatsevere okuyabilir. Yetenek, yavaş yavaş uyanıp gelişerek, işlevlerini yapmaya başlayabilir.

4. Size, içinizde birikmiş sonsuz hayal gücü denizini kağıda döktürecek hatta okuldan ödünç aldığınız daktiloyu kilometrelerce evinize taşıtacak bu edebiyat aşkını ilk hangi kitap veya yazar ateşledi? 

Edebiyat aşkı doğuştan oluyor. Tek bir kitap ya da uyaranla belirmiyor. Bu aşkı besleyip coşturmak için öncelikle değişik konular içeren nitelikli kitaplar okumak gerekiyor. Başka bir deyişle yazar olmaya karar veren bir edebiyatsever, (Kitap okumayı; yemek yemek, su içmek, solumak gibi!) yaşam biçimi edinmek durumunda bence. Soframıza koyduğumuz bir dilim ekmeğin, tohumun toprağa ekilmesinden, oraya gelinceye kadar üreticinin harcadığı maddi manevi çabaları göz önüne getirmekte yarar var bence. Emeksiz yemek olmadığı gibi kitap okumadan kitap yazılmadığın inananlardanım. Bu inançla altmış yıl, okuya yaza, bugünlere eriştim. 

5. Yazma sürecinde karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi  ve bunların üstesinden nasıl geldiniz?

Bu sorunun yanıtını olduğu gibi vermeye kalkışsam ”ROMAN” olur. Yine de anahat olarak  söylenecek sözler var: Yazım sürecinde zorluklar maddi ,manevi, ailevi, zaman olarak toparlayabilirim. Maddi zorluklar; on yıl boyunca el yazısıyla eser oluşturmak. Daktiloya kavuşunca, özel bir kursa gidip makine ile yazmayı öğrenmek. Evde bir dolabı A4 kağıtlarının ve kopya kağıtlarının deposu haline getirmek. Kopya kağıdı kullanarak, üç yüz sayfalık romandan altı kopya çıkarmak. “En zorlardan biri” elektrikli daktiloya geçme heyecanı, ardından 1989 yılında bilgisayarla tanışıp yazılarımı tümüyle bilgisayarla yazmaya başlamak. Kurs görmediğim için bilgisayarın işkence aleti halini alması. İkide bir, eşimin avukatlık bürosunu arayarak sekreter, eşim, oğullarım ya da stajyer avukatlardan, bilgisayarın bana oynadığı oyunları anlatıp dilenci gibi yardım istemek.

Manevi zorluklar; daktilo sesine kızan komşular karşısında ezik hale düşmek. Özellikle gece çalışmalarımda… Binbir emekle yazdığım kitapların, okurlar tarafından beğenilip beğenilmemesi kaygısı. Kitapların yeni yeni baskılar yapması bu kaygıyı silip süpürüyor ama sabır gerekiyor.

Ailevi zorluklar; iki oda bir salon olan evde iki çocuk ve eşimle sürtüşme olmadan, yazarlık yapmanın gece uykularını feda etmekten geçmesi gerçeği. Yazmak bir yana kitap okumak için bile evde zor. Çocuklar gürültü yapıyor. Öyle ki, pazar filemizi kesip basket potası yapmaları ve basket oynama halleri… Delikanlılık çağlarında ise dönemin en ünlü rockçılarının plak ve kasetlerini yüksek sesle dinlemeyi sevmeleri… Bu durumdan bir kazancım oldu: Rock müzik kültürüm tavan yaptı

Yazarlıkta en zorlandığım konu ise zaman darlığıydı. Özellikle öğretmenlik yıllarımda. Yemek, alışveriş, makine ile çamaşır, ütü benim üzerimdeydi. Temizlikte yardımcı vardı. Çocukların ödevlerini izlemek de benim vazgeçilmez görevimdi. DAHA NE OLSUN? DEĞİL Mİ? Bunları yazarken bile meydan savaşından çıkmış gibi oluyorum. Aslında çıkmak filan yok. Yazarlığım gibi anneliğim hala sürmekte ama oğullarım ve kurdukları aile ve dünyaya getirdikleri evlatlarıyla onur duyma dozunda bir annelik bu

6. Kariyeriniz boyunca çok gurur duyduğunuz bir eseriniz var mı? Neden?

”FADİŞ” adlı ilk çocuk romanımın üç kuşak tarafından kesintisiz olarak okunup, yüzüncü baskıyı aşması beni mutlu kılıyor. Öteki romanlarımı böylesine içtenlikle sahiplenen üç hatta dört kuşaktan okurum ve eserlerimi okurlara ulaştıran tüm öğretmenlerle gurur duyuyorum. Ülke çapında sevilmek, güvenilmek ve benimsenmekle de onur duyuyorum.

7. Eserlerinizi  yazarken hangi aşamaları izliyorsunuz? Konuyu belirleme, karakterlerin gelişimi, olay örgüsü oluşturma gibi süreçlerde neler yapıyorsunuz?

Bir kitabı yazmadan önce zihnimde hayal kurarak oluşturuyorum. Sonra kitabın planınını yapıyorum. Aynı mimar gibi konuyla ilgili ortamları, odalar halinde kaydediyorum. Roman kahramanlarının adlarını, yaşlarını cinsiyetlerini hatta tiplerini oluşturup plana not ediyorum. Plan içime siner hale gelince, romanı yazmaya başlıyorum. İlginç bir durum yaşıyorum bu aşamada yazarken, plana hiç bakma gereksinimi duymuyorum. Roman bitince altı kez okuyorum. Sonra yayınevine teslim ediyorum.

8. Türk edebiyatında en beğendiğiniz yazar ve eser hangisidir?

Böyle bir seçim yapmak istemiyorum.

9. Başucu kitabınızı bizimle paylaşır mısınız?

Gençliğimde başucu kitabım Montaigne’nin ”Denemeler” idi. Yaşım ilerledikçe kendi yaşam deneyimlerime de güvenmeye başladım. Bu nedenle ”Denemeler” artık başucumda değil. Kütüphanemin baş köşesinde. Başka bir deyişle gözümün önünde, elimin altında. Her an göz gözeyiz. Onlardan hiç vazgeçmedim. Dara düştükçe kapılarını çalıyorum.

10. Reşat Nuri Güntekin ile öğrencilik yıllarınızda yaşadığınız tatlı anıyı bilmeyenimiz yoktur, peki Güntekin’in eserlerinizde de etkilerini arayabilir miyiz?

Yazar olarak en önemli ilkem, hiç kimseden esinlenmemektir. Altmış yıldır bunu başardım. Eserlerimin özgün olması için araştırma aşaması bazen üç yıl sürdü. Ama hiç pişman değilim.

Söyleşimizi okuyacak olan okurlarımızı ve ekibinizi sevgi ve başarı dileklerimle selamlıyorum.

Gülten Dayıoğlu Eğitimci ve Yazar

Simge Eygi
Simge Eygi
Merhaba, ben Simge Eygi. 5 Nisan 2000 tarihinde Adana’da doğdum. MEF Üniversitesi psikoloji öğrencisiyim. Edebiyatla ilgilenmekten keyif alıyorum.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz