Fiziki olarak evrimleşerek geliştiği kabul edilen canlılar fiziki olduğu kadar, ahlaken de evrimleşip gelişebilir mi? Doğada hayatta kalmak için doğayla en uyumlu hale gelmesi gereken canlının evrimselleşerek en mükemmel haline geldiği anlayışını ortaya atan düşünürler evrimin yalnızca fiziki değil, zihinsel ve sosyal de olabileceğini öne sürmüş, sosyal bir olgu olan ahlakın da zamanla biyolojik fonksiyonlar gibi evrim geçirdiğini söylemişlerdir. Bu anlayışın altında yatan fikir doğuştancılıktır. Ahlakı insanın dil öğrenmesi gibi doğuştan gelen yetilerin çevre etkisiyle gelişen bir yetenek olarak görülmüş ahlak da tıpkı dil öğrenimi gibi genlerle çevrenin ortak bir ürünü olarak kabul edilmiştir. Genlerin yarattığı belirli bir taslağın deneyimler, çevresel etkilerle ortaya çıkan ürün ahlaktır. (Yılmaz, 2020) Evrimleşmiş ahlak görüşünün benimsenmesinin altında insan zihninin ve ahlakının sırf doğal seçilimle çalışan evrimin bir ürünü olarak görülmek istenmesi yatar. Doğaüstü güçlerin insan ve yaşamı üzerindeki etkisinin kısıtlanması; sosyal, zihinsel yapımızın da biyolojik oluşumlarla açıklanabilmesi ve metafiziği devre dışı bırakma istemi yatar. Bu istem sonucu ortaya atılan görüşler tanrı ya da vicdana bağlanılarak oluşturulduğu kabul gören ahlakı, evrimsel süreçte ortaya çıkan biyolojik fonksiyonlarla bir tutar.
Ahlak Evrimi: Darwin
Darwin’in evrim teorisi tüm canlı yapıların ve davranışlarının doğal seçilimle oluştuğunu ileri sürer. Buna göre mevcut ahlaki davranışlara sahip olmamızın nedeni, onlara neden olan genlerin hayatta kalmayı ve üremeyi desteklemesidir.
“Sosyal içgüdülerle donanmış̧ herhangi bir hayvan, entelektüel güçleri de insan gibi gelişir gelişmez ahlaki bir duyguya veya bilince kaçınılmaz olarak ulaşabilir” (Darwin,On The Origin of Species By Means of Natural Selection, s.68, Özgökman, s. 159)
Evrimleşmiş ahlak anlayışında şimdiye kadar tartışılan sorun, insan ile diğer türler arasındaki fiziksel benzerlikler yanında, zihinsel ve ahlaki yetiler bakımından açıklanması zor görünen büyük farklılıktır. Bununla birlikte Darwin, insanın zihinsel yetisinin diğer türlerden köklü olarak farklı olduğunu düşünmemektedir. Ona göre türden türe aradaki büyük farklılıklara rağmen diğer canlılarda da zihinsel bir yapı vardır. (Özgökman, 2015, s.155) Darwin’in bu görüşü hayvanlar üzerinde şimdiye kadar yapılmış pek çok gözlem ve deneyle kanıtlanmıştır; adalet hissi deneyleri gibi birçok deneyde görebileceğimiz sonuç, insan gibi pek çok hayvan özellikle memeliler, insanla tıpatıp olmasa dahi belirli benzerlikler taşıyan içgüdü ve zihinsel yapılanmalarla ahlaki davranışlar göstermektedir. Annelik içgüdüsüyle bebeğini koruyan, büyüten memelilerde Haidt’in ahlaki temeller kuramında bahsettiği birincil ahlak yasası olan bakım/zarar yasasının korunması canlılardaki genel ahlaki adaptasyonu göstermektedir. Darwin’e göre insanlar, diğer hayvanlarla aynı sezgilere, içgüdülere ve duygulara sahiptir. Yine “taklit”, “dikkat”, “hafıza”, “hayal gücü” ve “akıl yürütme” hayvanlarla aramızdaki ortak zihinsel yetilerdir. Fakat daha önemli olan “ben-bilinci”, “bireysellik”, “soyutlama” ve “genel kavramlar” oluşturma gibi yetilerin hayvanlarda da varlığı savunulabilir. (Darwin, s. 60.)
“Zihin bakımından insan ve yüksek hayvanlar arasındaki farklılık, büyük olduğu kadar, kesinlikle bir derece meselesidir, nitelik meselesi değildir.” (Darwin, s. 101- Özgökman s. 159)
İyiler Daima Kazanır
Evrimleşmiş ahlak görüşünde atlanılmayacak bir nokta ise dünyada hayatta kalabilmek için birbirleriyle mücadele eden topluluklar arasında birbirlerini tehlikelere karşı uyarmaya, korumaya, yardımlaşmaya ve diğerinin yerine kendini feda edebilecek kadar kahramanca davranmaya yatkın olanların, böyle davranışlara sahip olmayan topluluklara karşı daha başarılı olacakları açık olmasıdır (Özgökman) Darwin doğal seleksiyonda ahlaki adaptasyonu sağlamış canlıların ‘kazanan’ olmasını temelinde evrimsel argüman, ahlaki adaptif yatar. Bu görüş genel itibarıyla iş birliği sağlanımıdır. Bu iş birliği Hobbes’un da değindiği genel çıkar ilişkisinden kaynaklanır. Burada bir karşılıklılık durumundan bahsedilir, yardım etme sonucunda yardım alınacağı, yardım alınmasa dahi haz, övgü ve kahramanlık duygularıyla topluluk içinde yardımlaşmayı ve birlik olmayı güçlendirmesiyle avantaj sahibi olur. Sahibine görünürde herhangi bir avantaj kazandırmasa bile övgü ve yergi sayesinde topluluk içinde sayıca sıklaşması, başka topluluklarla mücadelede kazanmayı etkiler. Bu da topluluklar arasındaki yaşam mücadelesinin sonucunda doğal bir seçilim meydana getirir ve daha ahlaklı davranışların evrimine yol açar. Öyle ki Darwin tarihte kabilelerin yerlerini başka kabilelere bıraktığı mücadeleler boyunca kazananı belirlemede daha yüksek ahlaki davranışların önemli olması nedeniyle ahlakın düzeyinin ve ahlaklı insanların sayısının yükseldiği sonucunu çıkarır.
Bunun anlamı kısaca kazananların her zaman ahlaki açıdan “iyiler” olduklarıdır. (Özgökman,s.159-160)
Herbert – Sosyal Darwinizm
İnsanın ahlaki olarak evrimleştiği görüşünü ilk ortaya atan kişi Herbert Spencer’dır. Ona göre canlıların bulundukları ortama uyum sağlama ve yaşamını devam ettirmek için gerçekleştirdiği evrim sosyal olarak da geçerli olmalıydı, ona göre gördüğümüz doğa olayları fizik yasalarıyla evrensel ve değişmez olarak tasvir edilebiliyorsa aynı durumun ahlaki olaylar için de geçerli olduğunu kabul etmek için nedenimiz vardır.
Evrim, ona göre, çevreye uyum tamamlanıncaya kadar sürer. Bu süreçte canlının fiziksel yapısı gibi davranış sistemi olan ahlak da evrim sonucunda ortaya çıkar. (Spencer s. 60-70)
Spencerın ahlakın evrimleştiği görüşünün benimsemesinin temelinde ahlakı tanrısal nedenlere bağlanılmasının istemsizliği yatar, doğru ve yanlış kavramlarını kendi zihniyle kavrayıp karar veremeyen ve bir tanrı tarafından bilinçlendirilmeye muhtaç olan insan fikri onun için kabul edeilemezdir. Eğer doğru ve yanlış için Tanrı’dan başka bir kaynak yoksa, Tanrı bildirmedikçe, şimdi kötü olarak bilinenler artık kötü sayılmayacaktır. Yine Tanrı bildirmeden insanlar kendileri onların yanlış olduğunu bilemezlerse, onları yapmaktan dolayı insanlar günahkârlıkla suçlanamazlar. Eğer onların yanlış olduğunu kendi akıllarıyla da bilemezlerse, doğruyla yanlışı birbirinden ayırt da edemeyeceklerdir. Dolayısıyla sonuçta ahlaki kavramların temellendirilmesi için Tanrı’ya başvurulması ile başvurulmaması arasında bir fark bulunmayacaktır. (Spencer, s.50) Bu sonuç evrimsel ahlak analyışını da genel ahlak anaylışını da geçersiz sayacağından kabul edilemezdir. (Özgökman, s.161)
Spencer için evrimsellik yolculuğu en mükemmele ulaşınca son bulacaktır, evrimleşmenin tek nedeni en iyi hale gelme çabasıdır. Bu nedenledir ki insan en mükemmel haline yalnızca fiziki olarak değil zihinsel olarak da gelmelidir. Sadece fiziki değil zihinsel- sosyal olarak da mükemmelliği hedefleyen evrim içinde Ahlak yasası doğal olarak gelişir ve gerektiğinde değişikliklere uğrar. (Stephen, s. 147.)
Spencer’ın bu düşünceleri evrimin sosyal dünyaya uygulamasıdır ki sosyal Darwinizm olarak adlandırılmıştır. (Özgökman, s.160-161)
Ahlak Evrimine İtirazlar
Genelde evrimciler, ahlak için nihai bir temel olarak doğaya uygunluğu savunurlar. Buna göre doğaya uygun olmak, davranışlarını fiziksel ve psikolojik varlık şartlarına göre uygun olması, bitkiler ve hayvanlar dünyasında canlıların yaşam için mücadelesinde en uygun olanın hayatta kalması sonucunda organizasyon bakımından mükemmelleştikleri düşüncesinde karşımıza Darvinci görüşü savunsa da ahlakın evrimi konusunda şüpheli olan Huxley’i çıkarır. Huxley’e göre yaşam mücadelesinden başarılı çıkan “en uygun” terimi sorunludur çünkü en uygun olan, toplumsal açıdan “en iyi” olana karşılıktır ki bu da ahlaki bir anlamı çağrıştırır. Hâlbuki evrime göre diğer canlılar gibi insan toplumunda da beklenen durum, var olma mücadelesinin koşullara uyum sağlayanları koruması ve uyum sağlayamayanları ortadan kaldırmasıdır. Buna göre en güçlü olan ve en bencil olan var olma mücadelesinde başarılı çıkmalı ve daha zayıfı ezme eğiliminde olmalıdır. Fakat bu süreçle geliştiği ileri sürülen medeni bir toplumda ortaya çıkan sonuç, en güçlülerin hayatta kalması değil, ahlaki açıdan en iyilerin hayatta kalmasıdır. (Özgökman s.163)
Evrimleşmiş ahlak teorisine Sidgwick’in getirdiği itiraz ise şu şekildedir; evrim her ne kadar insanın dürtü ve güdülerinin gelişimini açıklayıp hareketlerinin ve zihinsel oluşumlarının genetik kodlar ve çevresel etkileşimlerle geliştiğini açıklasa da kişiye pratikte ne yapmasını gerektiğini bildiremez. Sidgwick, aklın doğaya uygun olmasıyla aklın emrettiğinin doğaya uygun olması arasındaki farka değinerek, ahlaki yapılarımızın evrimselleşerek ortaya çıktığı görüşünü reddeder.
Sonuç
Ahlak kavramı birden fazla insanın var olduğu ilk ortamdan beri süregelen, sosyal yaşantının en büyük getirisidir. Ahlakın nasıl ve neden oluştuğu, kaynakları, anlaşmazlıkları gibi konulara açıklık getirmeye çalışan düşünürler; ahlakı dine ve Tanrı’ya bağlayan ahlaki realizm görüşünden sıyrılarak ahlakın evrimselleştiği teorisini öne sürmüş, ahlakı bilimsel bir zemine oturtmaya çalışmışlardır. Ahlak görüldüğü üzere tek bir kaynağa bağlanıp küçük bir kalıba indirgenemeyeceği gibi ne fizikle ne de metafizkle tam olarak tanımlanabilecek bir kavram olmaktan çıkıyor. İnsanın evrimsel değişimi, zihinsel gelişimi, doğal seleksiyon karşısında sergilediği tutum, içinde bulunduğu toplumun genel görüş ve kanıları, kişinin vicdani (ahlaki realizm) hissiyatları, inandığı doğaüstü kavramlar ve daha birçok etmen ahlakın oluşumunu sağlamaktadır. Teke indirgenemeyecek büyükülükte ve karmaşık yapıdaki ahlak bilimsel teoride evrimleşmiş, sosyal teoride, insana ve topluma göre şekillenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kaynakça
- YILMAZ O. Hüpt Seminer | “Ahlakın Bilişsel ve Evrimsel Kökenleri” 12 May 2020, https://www.youtube.com/watch?v=6REjOjWDM-w
- ÖZGÖKMAN F. EVRİMSEL AHLAK VE ELEŞTİRİSİ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesiFLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2015 Bahar, sayı: 19, s. 153-173 ISSN 1306-9535 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/804033
- DOKO E. AHLAK ARGÜMANI, AHLAKİ ANLAŞMAZLIKLAR VE EVRİM TEORİSİ, Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Aralık 2016, Sayı 32, s. 409-423 file:///Users/meltemsilaozkan/Downloads/AHLAK_ARGUMANI_AHLAKI_ANLASMAZLIKLAR_VE.pdf