Pazar, Ekim 6, 2024

Darbe

-

EDİTÖR:
Fatma Sude Taşdelen

-

İyi ya da kötü kaçtığımız her duyguyla bir gün yüzleşiriz. Hem de birçok kez. Ve her yüzleşme gibi bunlar da acımasızcadır. Soğuk, bedenimi titretmeyi bırakmış artık hissizleştirmişti. Adım atmasam da kapısına sığındığım ev beni kabul etmeyecekti, bunu biliyordum ve bunu bilmek içten içe o eve sığınsam da ona adım atmama engel oluyordu. Olsun, dedim içimden. Ne fark eder? Sonunu bildiğim bir yolda yürümeyi göze almıştım sonuçta. Şimdi ne olmuş olacak ki? O kapıyı çalsam da hiçbir şey değişmeyecekti. Bir ümit belki kapı açılırdı fakat bana yuvasız olduğumu söyleyen o bakışlardan sonra ben zaten o eşikten içeriye adım atamazdım. Yine de bir yanım çocuktu, bir yanım henüz kimsesizlikle barışmamıştı bu yüzden her şeye rağmen bu evin önüne geliyordum.

Defalarca kez yüzleştiğim duygularımla tekrar yüzleşmek pahasına. Her seferinde kendimden bir kez daha nefret etmek pahasına. Yıllar geçmişti, yıllar önce kapı dışarı edildiğim evin bacası artık tütmüyordu. Sanki benle beraber o da küstürülmüştü ve ateşi sönmüştü. İçerisi sıcak değildi muhtemelen fakat ben oraya adım attığımda içimin sıcacık olacağını öyle ki ateşte yürümekten farksız olacağını biliyordum. Derin bir nefes almaya çalıştım, göğsüm inip kalktı mı emin değildim ama kalbime binlerce dikenin battığına emindim.

‘’Nasıl bir duygu?’’ Duyduğum o sesle beraber gözlerim istemsizce kapandı ve asıl ateşi şimdi hissettim. Hayır, o eve adım attığımda değil, bu sesi duyduğumda ateşlerin içinde yanacaktım ve terk edilmişlikle yüzleşirken bundan kaçmıştım. ‘’Sadece merak ediyorum.’’ dediğinde dudaklarım titredi. ‘’Kovulduğun ve ait olmadığın bir evin önünde aylarca, yıllarca dikilmek nasıl bir duygu?’’ Sustum, içimden dahi konuşamadım. Konuşursam yanardım biliyordum, konuşursam bir kez daha kendime olan öfkem gün yüzüne çıkardı biliyordum ama bildiğim diğer gerçek benim bu evden kapı dışarı edilmiş olduğumdu ve konuşursam içimdeki ateşle yanardı bu ev. ‘’Neden bekliyorsun hala burada? Gerçekten bir gün bu kapının açılacağına ihtimal mi veriyorsun?’’ Vermiyordum, artık o ihtimal için de burada değildim. ‘’Yoksa vicdanını böyle mi temizliyorsun?’’ Vicdan, göğüs kafesinin içinden yayılan ve kemiklerimi kırabilecek kadar güçlü olan o duygunun adıydı. Bazen öyle yoğun olurdu ki insan körleşirdi her şeye. Fakat hayır, ben artık vicdan azabı da hissetmiyordum, ben artık kör değildim. Bunun nedeni yeterince o azabı çekmemden değildi, hiçbir vicdan yeterince acı çekince temizlendiğini hissetmez.

Ödetilen bedellerden daha ağır olan insanın kendisine ödettiği bedellerdir. Mecbur bırakıldığımız çıkmaz sokaklardan daha ağırı insanın kendisini o sokaklara itmesidir. Ben bir kapıdan kovulmuş yolunu bulmaya çalışan bir adam değildim. Ben bir çıkmaz sokağa da sapmamıştım. İtildiğim çıkmaz sokakta dahi kendime yeni yollar çizmiş bir adamdım. O yolları kendime sakladım diye beni o çıkmaz sokağa iten insanlar hapsoldum sandı. Oysaki çoktan tırnaklarımı sökerek yeni bir çıkış yaratmıştım.

Sessizlik yeminini bozma kararımdan pişman olacağımı sanmıyordum. ‘’Bil diye söylüyorum, vicdan öyle temizlenmez.’’ Ekledim, ‘’Vicdan temizlenmez.’’ Gülüşünü duydum fakat öfkesini de biliyordum.

‘’Yaşattığın her şeyle yüzleşmeden başlayamıyorsun değil mi? İstediğin kadar çabala yapamıyorsun çünkü aslında iyi bir adamsın.’’ Dudaklarımda tebessüm oluşurken engel olamadığım gözlerimden akan bir damla yaştı. ‘’Kötülük iyi insanların kalbine bulaşır ama onların benliğinde yer edinemez abi.’’ İkinci yaş da düştü. ‘’Er ya da geç ama elbet bir gün kalbindeki o kötülüğü atarsın.’’

‘’Neden?’’ dediğimde gelecek soruyu o biliyordu ama ben cevabını bilmiyordum. ‘’O halde neden benden nefret ediyorsun?’’

Sustu, o kadar uzun süre sustu ki bir romanın ilk ve son cümlesi gibiydi. Ancak ben o sonu göremiyordum, onu kendi içine saklıyordu. ‘’Bazen,’’ dedi ve bir süre daha bekledi. Sanki diğer cümleleri gökyüzüne asılı kalmıştı ve düşemiyordu toprağa. ‘’İnsan kendine olan nefretini başkasına olan öfkesinde gizler.’’ Göğüs kafesimdeki ağrının sebebi kız kardeşimin bana olan öfkesinde yatmıyordu, kız kardeşimin kendine olan nefretindendi. ‘’Öfke çok keskin bir silah abi, insanın kendine olan öfkesi ise başkalarına kullanacağı en tehlikeli silah.’’ Sesi titredi. ‘’Sen bunun ağırlığını hiçbir zaman bilemedin, bilemezsin de. Çünkü kendine öfkeli değilsin, sen sadece kendini sevmiyorsun. Başkalarına yöneltebileceğin bir silaha sahip değilsin, sen yalnızca kendini vuruyorsun.’’ Bacaklarım içten içe titrerken cesaret bulup ona bakabildim. ‘’Sen benim karanlık dünyamda kalan silahımsın ve ben kendime bu yüzden öfke duyuyorum, senin olduğun her yerde ben sadece gölgeyim.’’

Onu durdurmak, böyle olmadığını söylemek istedim fakat gözlerine baktığımda susmaktan başka çarem de kalmadı. Korkularının hükmettiği bir insana ne söylerseniz söyleyin onun efendisi kendisini hapsettiği karanlıktır. Işık tutabilirsiniz, o karanlığa ortak olabilirsiniz, korkularını aşmasına yardım edebilirsiniz fakat nihayetinde her korku kişinin benliğinde aşılır ve o benliğiniz o korkuya muhtaçsa hiçbir güç size şifa olamaz.

‘’Bu yüzden mi beni kovdurdun? Artık gölge olmak ağır geldiği için mi?’’ Kalbindeki ağırlığı gözlerinden anladım. Fakat içten içe bildiğim ve görmek istemediğim diğer gerçeği de biliyordum.

‘’Hayaletin yaşıyor,’’ dediğinde dişlerini sıktı. Kardeşim, kendini var etmek isteyen bir insan değildi sadece, kardeşim görünür olmak isteyen biri değildi sadece. Kardeşim, hükmetmek isteyen biriydi ve kendi hükümdarlığı için herkesi harcayabilirdi. Bu yüzden biliyordum, onun adına kalbine ağır gelen o duygu bile aslında hırsından geliyordu. Benim kardeşim gerçeklerden kaçan biri değildi fakat benim kardeşim vicdanı olan biri de değildi. Kendini var edebilse dahi pişman olmayacak ve savaşı bitmeyecekti.

Suçlarının farkında olan insanlar susardı fakat o susmazdı, bunun sebebi ise kendine ait bir nedeni olmasından ötürü değildi, bunun sebebi arkasına gizlendiği maskenin altından kendisini açıkça görebilmesiydi. Bu bile onu susmaya itmiyordu, vicdanı yoktu ki acısını hissetsin.

‘’Hayatının hiçbir evresinde mutlu olamayacaksın. Bunun benim gölgem olmanla hiçbir alakası yok. Bunun tek nedeni kalbindeki o hırs.’’ Ve o hırs yine ve yine gözlerine taşınmıştı. ‘’Hırsın ele geçirdiği birisi değilsin, sen hırsın ta kendisi olmuşsun. Vazgeç,’’ dediğimde ise yine o keskin sızıyı hissettim. ‘’Kendin için vazgeç yoksa daima birinin gölgesi altında yaşayacaksın. Bilmiyorsun,’’ dediğimde gözlerinden bir soru işaretinin geçtiğini gördüm. ‘’Kalbin kıyameti ne demek bilmiyorsun. Kendi cinayetini işlediğini gördüğünde çok geç olacak, vazgeç. Araftasın, cehennemin ne olduğunu bilmiyorsun vazgeç.’’ Fakat anladım, bazen insanlar cehennemi görseler de onu yaşamadan bilemezlerdi ateşin ne olduğunu. Bazen insanlar zannediyordu ki bir cehennem ateşten ibaret, hayır, bir cehennem yalnızca ateşten ibaret değildi. Bir cehennem hiçlikten de ibaretti, dondurucu soğuktan da ve öyle ki en çok da… ‘’Çünkü bir cehennem en çok da kimsesizlikten ibaret.’’

Geriye döndüm, bir kez daha dönmeyeceğim o eve bakmadım bile. Biliyordum, kanayarak açtığım o yeni yollarda bacası tüten tek ev benim evim olacaktı. Ve yine biliyordum, zaman en çok da korkakların kâbusu olacaktı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz