Uzun yıllardır siyaset üstü denilerek egemen sınıfın halkı uyutma aparatı olarak kullandığı ve bunun karşısında duranlara da hain denildiği “hepimiz aynı gemideyiz” sloganını büyük usta Nazım Hikmet’in bugünleri anlatan şiiri ile ele alalım.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması, topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Marx emek-toplum ilişkisi bağlamında şunu söylemiştir; “emek, yalnızca toplumsal emek olarak, zenginliğin ve kültürün kaynağı haline gelir. Emek araçlarını elinde bulunduran egemen sınıf halkı zihinsel körelmeye iter. Sonuç olarak da halk kendisini, ezen sınıf ile aynı gemide görme yanılgısı içerisine düşebilir.“ Oysa gerçek şudur ki; Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’de en zengin yüzde 10 tüm gelirin yüzde 67’sini almakta. Geriye kalanın yüzde 4’ünü en yoksul yüzde 50, yüzde 29’unu ortadaki yüzde 40 paylaşmaktadır.1 Yani bir taraf kasalarını doldururken, diğer taraf bu ülkenin zenginliklerini yaratıp aç kalırken birileri çıkıp “bu vatan hepimizin” masalları anlatacak. Peki sonra ne olacak?
Burada iki şey var. Türkiye toplumu her gün daha da derinleşen öyle bir yoksulluğun içerisinde ki, rapora göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı ocak ayında 17 bin 442 liraya kadar yükseldi ve 1 Ocak 2024’ten geçerli olmak üzere 17 bin 2 lira olarak belirlenen yeni asgari ücreti daha yılın ilk ayında geride bıraktı.2 Yani bu demek oluyor ki, tüm ücretli çalışanların %64’lük bir bölümünü kapsayan asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında olan 10 milyon, insan onuruna yaraşmayan bir yaşama mahkûm ediliyor.3 “İşte ekonomik krizin yarattığı geleceksizlik ve umutsuzluk hissi bireylerin kendi yaşamlarına dair beka, yani varoluş kaygılarıyla, milliyetçiliğin köpürttüğü beka söylemi birleşmektedir”.4 Devleti de sınıf karşıtlıklarının giderilemezliğinin bir ürünü olarak ele alırsak, devlet eliyle alan açılan ve göz yumulan bu milliyetçilik dalgası doğal gaz faturasını ödeyemeyen 4.5 milyon yurttaş5 ile pandemi sonrası kriz denilen dönemde kârını yüzde 245,5 artıran dev şirketleri eşitleyip onlara siyaset üstü bir “vatan ideali” biçmekte.6
Devlet bir yandan sermaye sınıfının sermayesini korumayı kendine görev edinip milliyetçi duygularla halkı uyuturken Türkiye’nin dev bir ABD üssü olmasına Menderes’ten bu yana tek bir itirazı olmamıştır. Orta Doğu’yu yerle bir etmek amacıyla kurulan bu üsler; ihtimalen kapitalistlerin doğrudan bir kötü niyetinden değil, kâr elde etmek için bu yolu seçmelerinden kaynaklanıyor. Yani kamuculuğa, komünizme karşı bu vatan hepimizinken, ABD üsleri söz konusuysa onlar misafirimiz oluyor. Ne de güzel hikâye!
Meselenin bir diğer tarafı ise yurtseverlik ile milliyetçiliği karıştıranlar, ilerici değerleri reddedenler veya bunu kasten yapanlar. Evet işçiler bir bakıma yurttan kovulmuştur çünkü mülksüz olduklarından kendi vatanlarında yabancıdırlar. Zaten bizim de vatan diyerek söz ettiğimiz şey burjuvazinin kasalarını doldurmak olarak yukarıda anlattıklarımız değil, işçi sınıfının bütün halk adına konuşma zorunluluğudur. Yurtseverlik burada harekete geçirici özelliğe sahiptir. Paris komünü Paris’i Prusya ordusundan korumayı amaçlayan bir yurtseverlik hareketi olarak başladı, daha sonra devrimci grupların etkisi ile radikalleşti. Öte yandan Marx, Büyük Fransız Devrimine Avrupa’da başka hiçbir ülkenin ulaşamadığı bir karakter olarak bakar. Ama laikliğin alenen yok sayıldığı ülkemizde; ilerici cumhuriyet değerlerini savunmayı anti-komünizm olarak gören, Lenin’in tabiriyle bir “çocukluk hastalığı”na kapılanlar bile var. Üstelik Lenin’in en karşı devrimci parlamentolara bile katılmayı devrime giden yolda zorunlu gördüğü bir tarihsellikte, bu seçimlere katılmayı düzen siyaseti olarak görenler, “bu vatanı sahiplenmeden bu memleketi nasıl kurtaracaklar?” sorusu hala muallakta.
Mevcut durumda denilebilir ki bu vatan; bu vatanı vatan yapanların, yani üretenlerin elinden alınmış durumda. Yani bu vatan hepimizin değil bu vatan bu ülkenin fabrikalarında, tarlalarında, ofislerinde ve sanatında yaratıcı olan emekçilerindir. Bunu eyleme geçirmek bu ülkeyi, bu vatanı değiştirme iradesini göstermekle başlar. Halka inanmakla, enerjisine koşulsuz destek vermekle ve onların inisiyatiflerine güvenmekle devam eder. Ve bütün bunların ön koşulu ise; teorik olarak iki zıt sistemin barış içinde bir arada yaşama koşulu bulunmamasındadır. “Barış içinde bir arada yaşama yolu, bir politika olduğunda, zıt sistemlerin her ikisinin ve özellikle de yeni ve ilerde olanın keskinliğini törpülemek ve ayrımlarını ortadan kaldırmak zorundadır.”7
Kaynakça
- Prashad, V. (2021). Paris Komünü 150. Istanbul : Yordam Kitap.
- İlyiç Lenin, V. (2016). Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine. Yordam Kitap.
- Marx, K., Engels, F. (2017). Gotha ve Erfurt Programları Üzerine. Istanbul : Yordam Kitap.
- İlyiç Lenin, V. (2017). Devlet ve Devrim. Istanbul : Yordam Kitap.
- İlyiç Lenin, V. (2008). Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı. Ankara: Sol Yayınları.
- Marx, Karl. Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i. Hiperlink, 2016.
- İlyiç Lenin, V. (2019). Emperyalizm. Istanbul : Yazılama Yayınevi.
- BSM. (2022, Kasım 29). İşçilerin Vatanı Yok mudur? https://www.youtube.com/watch?v=uBzG65bTQBQ (Erişim Tarihi: 28.04.2024)
- https://haber.sol.org.tr/yazar/zenginleri-neden-yemeliyiz-331270 ↩︎
- https://haber.sol.org.tr/haber/aclik-siniri-yilin-ilk-ayinda-asgari-ucreti-gecti-389650 ↩︎
- https://disk.org.tr/2021/12/disk-ar-asgari-ucret-gercegi-raporu-2022-yayimlandi/ ↩︎
- https://haber.sol.org.tr/yazar/kriz-teyakkuz-infial-sekuler-milliyetcilik-370044 ↩︎
- https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/2021de-faturalarini-odeyemeyen-45-milyon-yurttasin-elektrik-ve-dogalgazi-kesildi-1924593 ↩︎
- https://www.evrensel.net/haber/493877/en-buyuk-sirketlerden-rekor-k-r-yuzde-245 ↩︎
- Küçük, Y. (1991). Sovyetler Birliği’nde Sosyalizmin Çözülüşü. Türkiye: Tekin Yayınevi. s.49 ↩︎