Bir Bilinç Problemi: İki Pozisyon Perspektifinde Qualia

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

Deneyimin öznel niteliği anlamına gelen qualia, bilincin fenomenal boyutunun ne olduğuna ilişkin problemleri şekillendirmiştir.  Bu anlamda qualia problemi, bilincin esasında ne olduğu problemidir. Qualianın varlığına ilişkin iki pozisyon mevcuttur. Bunlardan ilki qualiayı elimine ederken diğeri varlığını kabul eder. Bu pozisyonlar Ockham’ın prensibiyle değerlendirildiğinde fizikalist kuramlar daha kabul edilebilir bir niteliktedir. Ayrıca qualia’ya ilişkin ispat/kanıt yükümlülüğü de kabul edenlerin omuzlarındadır.

Bilincin Fenomenal Boyutu Olarak Qualia

https://static.wixstatic.com/media/e07aa2_66b6734e626d44ac856a2a0dde2ec271~mv2.jpg/v1/fit/w_750%2Ch_450%2Cal_c%2Cq_80,enc_auto/file.jpg
Qualia, deneyimin öznel boyutudur. Tatlar, dokular, renkler, kokular, sesler ve bilumum bu fiziksel süreçlerin bizlerde dönüştüğü deneyimlerin çoğul adıdır.

Bilinç yekpare bir varlık olarak ele alınamayacak kadar karmaşık bir niteliktedir. Bu durum bilince yönelik çalışmaların felsefe, sinirbilim, psikoloji, bilişsel bilim ve yapay zekâ gibi disiplinler tarafından farklı metotlarla gerçekleştiriliyor olmasını anlaşılır kılmaktadır. Bilinç, farklı metotlarla inceleniyor olsa da aynı zamanda disiplinlerin birbirinden sıklıkla faydalandığı ortak bir araştırma olgusudur. Felsefe de bu bağlamda diğer disiplinler tarafından elde edilen bulguları birbirleriyle ilişkilendirerek kuramsal bir şema ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu nedenle felsefi bilinç kuramlarının “bir takım izole kurgular” oldukları iddiası temelsizdir.

Bilinç problemlerinin tasniflenmesi söz konusu olduğunda akla ilk gelen kişinin Avusturalyalı felsefeci ve bilişsel bilimci David Chalmers olduğu söylenebilir. Chalmers, bilince yönelik problemleri zor problem ve kolay problem olarak ikiye ayırarak, bilincin öznel boyutuna yani qualiaya dikkat çekmeye çalışmıştır. Deneyimin nesnel ve öznel boyutlarını baz alan bu kategorik ayrım, bilincin çözülemeyen ve gizemli olan boyutunun daha net belirlenebilmesi amacıyla Doğan tarafından kademeli bir biçimde yeniden ele alınmıştır. Aynı zamanda bilincin bütünsel yapısını da vurgulayan bu dört kademeli değerlendirmede, bilincin en kolay probleminden en zor problemine nedenleriyle birlikte ulaşılır.  Bu yazıda; problemlerin tanıtımı için interdisipliner olgu ve kavramlara başvurması, bilinci bütünsel bir yapı olarak değerlendirmesi ve problemleri zorluk derecelerine göre sistematik olarak basamaklara ayırması nedeniyle Doğan’ın dört kademesine sadık kalabiliriz. Bu kademelerden ilki bilincin davranışsal ve işlevsel ilişkilerini ele aldığımız, daha ziyade pozitif bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmeye uygun olan bilişsel kademedir.  Bu aşamada bilinç, bilişsel bilimlerin yöntemleriyle açıklanmayı talep ettiği için, bu kademedeki problem Doğan tarafından bilincin en kolay problemi olarak adlandırmıştır.

İkinci kademe bilişsel kategoriye nispeten çözümlenmesi daha zor olan nöral kademedir. Bu kademede bilincin nöral bağıntılarını açığa çıkaran, yine pozitif bilimlerin bulgularına gereksinen nesnel nitelikteki bir süreç söz konusudur. İlk kademe ile ikinci kademe arasındaki farkı niceliksel bir zorluk farkı olarak yorumlayabiliriz. Üçüncü ve zor olan kademe ise bilincin öznel ve niteliksel olan yanına yani fenomenal boyutuna ilişkindir. Deneyimin öznel boyutu anlamına gelen qualia, nesnel süreçlerin nasıl olup da öznel deneyime sebep olduğu problemini barındırır. Son kademe ise metafizik kademe olup bilince ilişkin nedensel bir analizi içermektedir. Bu aşama bir zihinsel duruma ayırt edici niteliğini veren bilinçliliğin yeter koşulunun ne olduğu sorusuyla karakterizedir. Doğan bu aşamayı bilincin en zor problemi olarak belirlemiş, birinci şahsa ait verilerin, yani öznelliğin; üçüncü şahsa ait verilere, yani nesnelliğe indirgenemeyeceğini, bu nedenle de metafizik problemin bilincin bilimsel bir biçimde ele alınmasına direndiğini ve bu kademede üretilen cevapların fiziki dünyada bir karşılığının bulunmayacağını iddia etmiştir. Doğan için bu durum epistemolojik bir sorun olmakla birlikte doğal olarak ontolojiyi de dönüştürecek varsayımlar içerir.

Qualia’nın Varlığına İlişkin İki Pozisyon

https://i0.wp.com/khosann.com/wp-content/uploads/2021/04/480e8645-fc3f-48dc-b17a-e81038d3ee97.jpg?resize=600%2C400&ssl=1
Qualia’ya yönelik iki temayül, felsefenin kadim, ontolojik iki temayülünü temsil eder.

Doğan’ın, Chalmers’i temele alarak belirlediği bu kademelerde, bilincin fiziksel araştırmaların dışında kaldığı ve ontolojik olarak farklı bir varoluşa sahip olduğu iddiası açığa çıkmaktadır. Bahsi geçen felsefecilerin yanı sıra  Nagel“Yarasa Olmak Neye Benzer?” adlı eserinde bilincin fenomenal boyutuna ilişkin epistemik erişilemezliğe işaret etmiştir. Epistemik erişilemezlik, x cinsinden bir var oluşa sahip olmanın başka zihinler tarafından bilinebilirliğe kapalı olması durumunu ifade eder. Yani Nagel, deneyimleyen öznenin deneyimlemekte olduğu deneyime, bir başka zihin tarafından erişimin epistemolojik anlamda olanaksız olduğunu iddia etmiştir. Fiziksel olan nedenlerin öznel olan deneyimi açıklamak için yetersiz olduğu iddiası, Levine’ın açıklama gediği olarak saptadığı bir problem olarak epistemik erişilemezliği tamamlamaktadır. Levine de Nagel gibi öznel nitelik olarak qualianın, nesnel fiziksel nitelikler aracılığıyla yapılacak açıklamalarla tüketilemeyeceğini iddia eder. Bilinmez olarak kalacak olan bir şey her zaman olacaktır: x olmanın nasıl bir şey olduğu.

Chalmers, Nagel ve Levine, bilincin fenomenal boyutuna ilişkin yaklaşımlarında, qualia’ya fiziksel ve nesnel doğadan ayrı bir varlık atfetmektedir. Dolayısıyla bilincin asla çözülemeyeceğini iddia ettikleri problemin, qualia’ya ilişkin ontolojik bir varsayımla başladığını ileri sürebiliriz. Churchland çifti ve Dennett, bu problemi ortadan kaldıracak olan hamleyi eliminatif yöntemle gerçekleştirmektedir. Bahsi geçen felsefeciler için ne qualianın, ne de benlik olarak adlandırılan şeyin gerçek bir varlığı yoktur. Dennett ve Churchland’lar, folk psikoloji adını verdikleri kavramsal şemanın bir ürünü olan fakat Chalmers, Nagel ve Levine gibi filozofların çarpıtarak varlık atfettiği tüm bu kavramların zamanla eleneceğini iddia ederler. Dolayısıyla bilince dair eliminatif yaklaşımlar ne içsel bir benliğin ne de fenomenal bir iç dünyanın var olduğunu kabul etmektedir.

İspat/Kanıt Yükümlülüğü Kimin Omuzlarında?

Görüldüğü üzere deneyimin öznel boyutlarını ontolojik olarak varsayanlar olduğu gibi böyle bir varlığı yadsıyanlar da mevcuttur. Fizikalist prensiplerle uyumlu bilinç kuramlara sahip pek çok felsefeci, kuramlarına olgusal düzeyden hareketle başladıkları için bir gizem varsayımını her hâlükârda dışlamaktadır. Eliminatif eleştiriler perspektifinde ele alacak olursak, fenomenal bilinç problemi, qualiayı peşinen kabul etmekle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu problem qualianın elenmesiyle ortadan kalkabilecek sözde bir problemdir. Deneyimin öznel boyutu bir yanılsamadan ibaret olabileceği için qualianın reddi, qualianın kabulüne eşdeğer bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Elbette bu noktada kanıt yükümlülüğünün kimin omuzlarında olduğuna dair bir soru sorabiliriz.

Ockham’ın ontolojik prensibi açısından düşünecek olursak fizikalist prensiplerle paralel işleyen kuramların, bilincince gizem atfeden kuramlardan daha ekonomik olacağını söyleyebiliriz. Ockham; teorilerin, varlıkları gereksizce çoğaltmaması gerektiği kanaatindedir. Bu nedenle o, epistemolojik önceliği iki alternatif açıklamadan daha az ontoloji barındırana verir. Ockham açısından yapacağımız bir yorumlamayla kanıt yükümlülüğünün fazla ontoloji içeren bir açıklama modelinde olduğunu iddia edebiliriz. Bu noktada bilince yönelik yapabileceğimiz en ekonomik açıklama fizikalist prensiplerle uyum içindekiler olacaktır.


Kaynakça

  • Doğan, M. (2020). Yapay Zeka ve Bilinç Problemi. İstanbul: Çizgi Kitabevi
  • Churchland, P. M. (2012). Madde ve Bilinç. (Çev. Saffet Murat Tura) İstanbul: Alfa Yayınevi
  • Nagel, T. (2021). Yarasa Olmak Neye Benzer?. (Çev. Selin Aktuyun)
  • Dennett, D.C. (2018). Sezgi Pompaları ve Diğer Düşünme Aletleri. (Çev. Ozan Karakaş) İstanbul: Alfa Yayınları
  • Dennett, D.C. (2017). Bilinç Açıklanıyor. (Çev. Sibel Kibar) İstanbul: Alfa Yayınları
  • Üner, A. K. (2021). “Bilincin Zor Problemi”. Felsefe Dünyası, 2/74, 136-167.
  • Yiğit, C. (2021). “Zihin Felsefesi Çalışmaları: Görünenden Gerçekliğe Beş Farklı Yaklaşım”. Yeni Fikir Dergisi, 13/26, 35-43.
  • Revonsuo, A. (2017). Bilinç: Öznelliğin Bilimi. (Çev. Selim Değirmenci). İstanbul: Küre Yayınları.
  • Berke, Z. (2014). Çağdaş Zihin Felsefesinde Qualia’nın Ontolojik Statüsü Problemi. (Yayımlanmış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi). https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/28559/3/Zeynep_Berke.pdf
Şeyma Cengiz
Şeyma Cengiz
Ben Şeyma Cengiz. Lisansımı ve yüksek lisansımı Felsefe bölümünde tamamladım. İlgi duyduğum konular çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Kendi alanım dışında Sosyoloji, Psikoloji, ve Edebiyat da ilgi duyduğum alanlar arasındadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz