Bildiğim Her Şeyi Unutarak Sinema Yapıyorum: Ahmet Uluçay

-

EDİTÖR:
Hasan Özdağ

-

Sanat, özgün ve özerk bir kimlik arayışının entelektüel etkinlik alanıdır. Sanatın birey üzerinde kendi olmayı öğreten bir özgürleşme öğretisi vardır. Sanatçı ise kültürel ve etik koşulların biçimlendirdiği bir benlikten ayrılarak kendi özerk kimliğini oluşturma doğasına sahiptir. Bununla birlikte sanatçı, bilinen toplumsal normlara karşı bağımsızlaşma yolunu seçer (İnatçı, 2012:32). Sanatçının toplumsal duyarlılığın zayıfladığı durumlarda kendisine özgü evrensel bir toplum modeli yaratma çabası ise yalnızca karşıtlığın değil, aynı zamanda özgürleşme öğretisinin de bir parçasıdır.

Sanat ile sıradanlaşan davranışlardan ve toplumsal alışkanlıklardan bağımsız harekete geçme öğretisiyle birlikte, geleceğe bakışı etkileyen toplumsal normlara karşı güçlü bir direniş alanı yaratılır (İnatçı, 2012:32). İşte Ahmet Uluçay, çocukluk döneminden itibaren sinema sanatıyla yoğurulmuş bir hayatın taşıyıcısı olarak yarattığı direniş alanında kendi özgür sinemasını icat etmiştir. Bu bağlamda Ahmet Uluçay’ın sanatında karşılaştığı toplumsal dinamiklerle baş etme çabası, yalnızca bireysel bir direnişin değil aynı zamanda evrensel bir toplum modelini hayata geçirme çabasının bir ürünüdür. Ahmet Uluçay, sanatın toplumun belirli modellerine karşı durmanın ötesinde, kendi etik ekseni etrafında var olma ve evrensel değerleri temsil etme gücüne odaklanmıştır. Bu mücadelede var olmak, hayatta kalmanın ötesinde var olmanın saf haliyle anlam bulur.

Domaniç Bölgesi, Ahmet Uluçay ve Nuri Bilge Ceylan 1

Sinemayı İcat Etmek

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinin Tepecik köyünde yaşayan Ahmet Uluçay’ın sinemayla tanışması henüz ilkokul çağındayken başlamıştır. Çevreye gelen gezici bir sinema sayesinde izlediği filmler onu sinema ile tanıştırmıştır (Turan, 2018). O dönemde sinema sanatının ülkemizin merkez dışı olarak nitelendirilen taşrasında gezici bir sinemayla faaliyet göstermesi, Ahmet Uluçay’ın yönetmen sinemasının doğuşunda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Her ne kadar bu durum Ahmet Uluçay’ın sineması için bir dönüm noktası olmuşsa da onun dünyaya bakışı, yaşamındaki gözlemleri, hayal gücü ve ortaya çıkmaya hazır sanatçı kimliği bu tesadüfi durumdan daha güçlü bir önem teşkil eder. Çünkü Ahmet Uluçay’ın sinematik dünyasının oluşmasında en önemli faktör kendilik durumudur. Ahmet Uluçay, kendi sinema sanatını yaşadığı bölgedeki olanaksızlıkların farkında olarak ortaya koyma yolunda ciddi adımlarla ilerlemiştir. Yaşamında imkansızlık kalıplarına sığdırılan sinemaya dair düşüncelerini, kendi samimi hikayeleri ve hayal gücüyle başkaldırarak yükseltmiştir.

Ahmet Uluçay’ın Film Setinden

Çocukluğunda resim çizmeyi çok sevmesi ve onları hareket ettirebilmek için iç dünyasında bir düş evreni kurması, sinematik yolculuğunda büyük rol oynamıştır. Gezici sinemanın sayesinde de düşlediği bu evrenin gerçekleştirebileceğini anlamıştır. Bu noktadan sonra tek amacı resimleri hareket ettirebilmek için bir film makinesine ulaşmak olmuştur (Yıldırım, 2010). Yaşadığı bölgede ise bu hedefi gerçekleştirebilme olasılığı oldukça düşüktür. Fakat bu durum onun sinemaya olan tutkusunun önüne geçememiştir. Uzun süren çalışmaları ve uğraşları sonucu arkadaşı İsmail Mutlu ile birlikte derledikleri çeşitli malzemelerden bir film makinesi yaparlar. Onların deyimiyle sinemayı icat ederler (Yıldırım, 2010). Sinema salonlarında kullanılmış atık filmleri derleyerek yaptıkları makineyle köy halkı için gösterimler hazırlamışlardır. Ahmet Uluçay bu koşulların verdiği güçlükler içerisinde yarattığı sinema dünyası üzerine, İntihar Ederdim (2009) adlı belgeselde: “Eğer Lumiere kardeşler sinemayı keşfetmeseydi, sinema bu köyde bulunurdu.” diyerek ifade etmiştir (Ceyhan & Sancar, 2019).

Ahmet Uluçay, İsmail Mutlu, H. Şerif Akarsu (Kaya, 2022)

İlkokulu bitirdikten sonra ortaokul eğitimini yarım bırakmak durumunda kalan Ahmet Uluçay’ın yaşamı sinemayla evrilmiştir. Ahmet Uluçay hayal gücünü eritip samimi hikayeleri ile birleştirerek kendi sinema öğretisini edinmiştir. Çeşitli edebi türlerden sıkı okumalarla özgün bir üslup geliştirmiştir. Resim ve sinema sanatı üzerine yoğunlaşarak kendi entelektüel kimliğini oluşturmuştur. Örneğin; Metin Erksan’nın Kuyu filminden derinden etkilenen Uluçay’ın filme ait bazı kareleri çizerek kendisine sinematik kodlar oluşturması önemlidir. Bununla birlikte Uluçay bazı ünlü tabloları da yeniden çizmiştir (Yıldırım, 2010).

Ahmet Uluçay’ın sinema sanatına olan bağlılığı ile birlikte verdiği yaşam mücadelesi ve hayal gücünden akıttığı özgün hikayeler, ışık oyunları ve gölgelerle 11 kısa film ve hayatının tüm dönemlerinde uzun metraj için vermiş olduğu çabalar sonucunda 50 yaşında ilk uzun metrajlı filmi olan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak ile kendine özgü samimi ve benzersiz bir sinema üslubu geliştirmeyi başarmıştır (Turan, 2018).

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004) Film Setinden

Her Şeyi Unutarak Sinema Yapmak

Ahmet Uluçay, taşrada yaşanan yoksulluk ve eksikliklerle başa çıkmanın yanı sıra çevresindeki insanları sinema projelerine ikna etmekte zorlanmıştır. Para kazandırmayan uğraşların taşra yaşamında pek kabul görmemesi sonucu Ahmet Uluçay, geçinme kaygısı üzerine çeşitli işlerde çalışır. Bu süre zarfı boyunca sinemadan uzak kalması sebebiyle uğraştığı işlerde bir istikrar sağlayamamıştır ve girişimleri genellikle iflasla sonuçlanmıştır. Emeklilik sürecinden sonra ise film yapma arzusu yoğunlaşarak devam etmiştir (Ceyhan & Sancar, 2019). Bununla birlikte Ahmet Uluçay, geçirdiği zorlu süreçler ve taşra ortamının sunduğu yetersiz koşullarının etkisiyle “her şeyi unutarak sinema yapmak” argümanını geliştirmiştir.

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004) Filmi Setinden

Taşra ve Merkez Ayrımı Arasında Sinema Yapmak

Ahmet Uluçay için “her şeyi unutarak sinema yapmak” benimsenmiş otoriteye ve kabul görmüş sınıfsal düzen içindeki sıkışmışlığa karşı mücadeleyi sürdürerek kendi hikayesini yaratmak demekti. Bu yaratım sürecinde yaşanan asıl sorunun kaynağına ulaşmak için, sinema sanatına ciddi etkisi olan taşra ve merkez arasındaki ayrım ilişkisi yönüyle irdelenmesi gerekir. Taşra ve merkez arasındaki dinamiklerin ayrımı üzerine Nurdan Gürbilek (1995) Yer Değiştiren Gölge adlı kitabında şöyle bir ifade kullanmıştır:

“Taşranın kendisini taşra olarak ayrıştırabilmesi için, kendisinden esirgenmiş bir başka yaşantının, kıyısına itildiği bir merkezin farkına varması, kendisini onun gözüyle görmesi, onun karşısında kendisini eksik, yoksun hissetmesi gere- kir. Taşranın ufku her zaman büyük şehirdir. Ona ufuk açan da, onu ufkun berisine kapatan, taşra kılan da büyük şehirdir. Taşra, içinde yaşayanlara ancak o zaman dar gelmeye, içi boşalmış bir dış gibi gelmeye, onları o zaman boğmaya başlar. (Gürbilek, 1995:53).

Gürbilek’in ifadesinde taşranın kendi gerçekliğini anlaması için merkezin perspektifinden bakması gerektiği vurgulanıyor. Yani taşra, büyük şehir ile karşılaştırıldığında kendi eksikliklerini fark etmeli ve bu algıyla yüzleşmelidir. Ahmet Uluçay’ın yaşamı bu ayrımın ortasında kalmıştır. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminde bu ayrımın izlerini yansıtmakla birlikte Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi? adlı güncesiyle yaşamının sinema uğrunda güçlüklerle nasıl çevrelendiğini anlatmaya çalışmıştır. Ahmet Uluçay taşra ve merkez ayrımının doğurduğu aidiyetsizlik sıkıntısı üzerine güncesinde şu bölümlere yer vermiştir:

“10 Haziran 2000… Cahit Koytak, hoş bir insan. Bana birlikte senaryo üzerinde çalışmayı önerdi. Temelli berbat oldum. Bozkırda Deniz Kabuğu’mun, bu en sevgili çocuğumun canına okundu. Kötü yola düştü sanki. Onu bundan sonra ne kadar sevebilirim, bilmiyorum. Çıkarken Süleyman Çobanoğlu’nu gördüm. Dünya bir yana, Çobanoğlu bir yana. Onu gördüğümde nerede olursam olayım, bir yurt özlemi duyuyorum. Çocukluğumun Ağustos güneşleri altındaki, harman yerlerinden toprak sıvalı, toprak tabanlı evlerin artık kaybolmuş serinliğine dayanılmaz bir arzu duyuyorum. Çobanoğlu, unutulmuş eski bir rüyayı yandırıyor içimde. Yeni sürülmüş bir tarla, toprak kokusu, iki yanı ulu kavaklar dizili bir köy yolu, tarla dönüşü bir öküz arabasının üstünde yorgun yakılan bir cigara… Bana “Bırak sinemayı, köyüne dön” diyor sanki. Sanki yarın kendisi de dönebilecek. Bu akşam evi toplaması gerekiyor. Hayatla aramda kalın bir buzlu cam var. Asla hayata nüfuz edemiyorum. Bıktım. Ey şen şakrak Beyoğlu. Şimdi tiksiniyorum, İzmit’e varmadan özleyeceğimi bildiğim hâlde.(Uluçay, 2018:17).

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004)

“Mutlak olarak iyi olan bir insan delirir. Çünkü ait olmadığı, kendisinin bir parçası olmayan bir ortamda yaşamayı beceremez. Kurosawa” (Uluçay, 2018:19).

Bu toplumda hem yoksul hem onurlu yaşamak mümkün değil. Ucuz nutuklardan bıktım. Kendi onur ölçülerimden teselli bulurdum eskiden. Bu ucuz nutuklardan bıktım. Kendimi kandırmak istemiyorum artık” (Uluçay, 2018:19).

“Yapacak hiçbir şeyim yok, beklemek dışında. Beklemek… Yıllardır hiç tren geçmeyen bir istasyonda gelmeyecek yolcuları beklemek benimkisi.”. (Uluçay, 2018:54).

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004)

“Ekonomik krizden önce bir haysiyet krizi, insanlık krizi yaşadığımızın kimse farkında değil. Utanıyorum.” (Uluçay, 2018:138).

Mutlak olarak iyi olan bir insan delirir. Çünkü ait olmadığı, kendisinin bir parçası olmayan bir ortamda yaşamayı beceremez.” (Uluçay, 2018:180).

Ahmet Uluçay Sinemasında Köy Hikayeleri ve Büyülü Dil

Ahmet Uluçay’ın 11 kısa ve 1 uzun metrajlı filmi gaz lambaları ve ışığın yansımaları arasında şekillenmiştir. İmkansızlıklara meydan okuyan bir sinema dili, karakter gelişimleri ve tematik özellikleri Ahmet Uluçay’ın eserlerini öne çıkaran unsurlar olmuştur.

Ahmet Uluçay, çocukluk anıları ve sinemaya olan tutkusunun başlangıcında çektiği kısa filmlerde en çok çocukluğunu ve çocuk düşlerini anlatmıştır. Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi? güncesinde bunu şöyle ifade etmiştir: “Çiçeksiz ve çocuksuz bir dünya düşünemiyorum. Onlarsız bir film de…” (Uluçay, 2018:34).

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (2004)

Optik Düşler ve Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak kısa filmlerinde kendi hayallerini takip eden bir çocuğun hikayesini anlatmıştır. Ailesinin direncine rağmen de sinemaya olan tutkusundan vazgeçmeyen Ahmet Uluçay, taşranın sıkışmışlığına karşı bir direnişin sembolü olmuştur.

Düşsel Evren ve Ritmik Kurgu

Ahmet Uluçay’ın filmleri, düşle gerçekliğin iç içe geçtiği bir evreni yaratmıştır. İnci Denizin Dibinde ve Exorcist kısa filmlerinde, rüya ile gerçeğin sınırları belirsizleşmiştir. Elektrik direkleri, trenler ve ritmik kurgu, Ahmet Uluçay sinemasının tekrarlanan unsurları arasında yer almıştır.

Minyatür Köyden Gerçekliğe Bakış

Minyatür Cosmosda Rüya kısa filmi, Ahmet Uluçay’ın kendi imkanlarıyla yaptığı minyatür köyü kullanarak gerçekliğe bakışını yansıtmıştır. Filmde, gözlerini çatlak bir yumurta kabuğundan dünyaya çeviren karakterler, Platon’un mağara alegorisini anımsatmıştır.

Taşra ve Metafizik Evren

Ahmet Uluçay’ın taşrası, metafizik evreniyle de öne çıkmıştır. Cinler, büyücüler ve rüyalar, taşranın fantastik bir mekan olarak tasvir edilmesini sağlamıştır. Taşrayı sadece bir mekân olarak değil, aynı zamanda bir düş zamanı ve mekanı olarak kurmuştur.

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak: Taşranın Kimlik Siyaseti

Ahmet Uluçay’ın uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, taşranın bir kimlik siyasetinin değil, olduğu gibi ele alındığı bir yerin portresini sunmuştur. Yerel unsurlar, yaşayan dinamik unsurlar olarak filme yansıtılmıştır.

Sonuç

Ahmet Uluçay’ın sinema sanatına olan tutkusu ve bu yolda ilerleme kararlılığı, onun taşra yaşamında merkez ile olan ayrımın içinde var olma mücadelesini yansıtıyor. Uluçay, sıradanlaşmış toplumsal normlara karşı bağımsızlık ve özgünlük arayışını sinema sanatıyla birleştirerek kendi özgür sinemasını icat etmiştir. Yaşadığı zorluklara rağmen, kendi özgün kimliğini ve sanatsal ifadesini ortaya koymak için çabalayan Uluçay, sinema sanatını kendilik haliyle yaşam biçimi haline getirmiştir. Bu süreçte ise taşra ve merkez arasındaki ayrımın etkileriyle mücadele ederken, kendisine özgü bir evrensel toplum modeli oluşturma çabası içinde olmuştur. Uluçay’ın sineması, yalnızca bireysel bir direnişi değil aynı zamanda evrensel bir özgürleşme öğretisini de yansıtarak toplumsal normlara karşı güçlü bir direniş alanı yaratmıştır. Bu bağlamda Ahmet Uluçay’ın yaşamı ve sanatı, sadece sinema yapma arzusuyla değil, aynı zamanda kendine özgü bir varoluş mücadelesiyle de anlam kazanmaktadır.

  1. Ahmet Uluçay Umut Ödülü töreninde Ahmet Uluçay’la çektikleri fotoğraf üzerine şunları söylemiştir: “O fotoğrafı ben çektim. Mayıs Sıkıntısı filminin senaryosunu bitirdikten sonra Ahmet’ten de küçük bir anekdot almıştım. Birlikte üzerinden bir geçelim diye… Onu köyünden aldım, Eskişehir’e gidiyorduk. Domaniç bölgesinden geçerken birden kar gördük ve çok heyecanlandık. Hiçbir yerde kar yoktu ama orası yüksek olduğu için birden kar görünce arabayı durdurup indik. Birbirimizi çektik. İkili bir fotoğrafımız var orada ama fotoğraf makinesini koyacak bir yer, tripod falan olmadığı için daha sonra ikimizi birleştirerek yaptım. Aslında tek tektir onlar. Daha sonra üç gün birlikte senaryo üzerinde çalışıp cilaladık Mayıs Sıkıntısı senaryosunu. Çok sevdiğim bir insandı, büyük bir sanatçıydı. Onun hayata baktığı gibi sanatsal bakan bir insan tanımadım. Onunla yaptığım sohbetleri her zaman çok özlemişimdir.” (Kütahya’nın Sesi, 2024)  ↩︎

Kaynakça

  • Uluçay, Ahmet. (2004). Film: Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak.
  • İnatçı, Ümit. (2012). Sanat ve Direniş. Söylem Matbaacılık, Lefkoşa: Ümit İnatçı Sanat Atölyesi.
  • Turan, Hilal. (2018). “Taşraya İçeriden Bakmak: Ahmet Uluçay Sineması”. Academia.edu. (Erişim Tarihi: 20.12.2023)
  • Yıldırım, Hasanali. (2010). “Bir Keloğlan Masalı”. Hayal Perdesi Dergisi (2010:Sayı 15).
  • Ceyhan, Mehmet; Sancar, M.K. (2019). “Çocukluğa ve Düşlere Açılan Pencere: Ahmet Uluçay”. Turkish Cinema Researches Vol. 1
  • Gürbilek, Nurdan. (1995). Yer Değiştiren Gölge. Metis Yayınları. Beyoğlu/İstanbul.
  • Uluçay, Ahmet. (2018). Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?. Küre Yayınları. İstanbul.
  • Saraç, İsmail. (2024). Uluçay’ın ünlü fotoğrafı Nuri Bilge Ceylan tarafından Domaniç’te çekildi. Kütahya’nın Sesi. Kütahya. (Erişim Tarihi:24.04.2024)
Emine İster
Emine İster
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde lisans eğitimini sürdürüyor. Fotoğrafçı ve Sinema ile ilgileniyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz