Çarşamba, Mart 12, 2025

Tarkovsky’nin Umudunun İzleri: Stalker Filminin Umut Bağlamında İncelenmesi

-

EDİTÖR:
Zühre Yaren Yorgun

-

“Stalker’da dünyamızın umutsuzluğu üzerine yapılan kuru akıl yürütmelere karşı başarıyla direnecek olan mucizenin insan sevgisi olduğunu açık ve kesin bir biçimde dile getiriyorum.” (Tarkovsky, 2007)

Doğu Bloğunun ünlü yazarları Strugatsky kardeşler tarafından yazılan ve bilim kurgu tarzının başat eserlerinden biri olarak kabul edilen “Uzayda Piknik” isimli –bazı yayınevleri “Yol Kenarında Piknik” ismiyle çevirmişlerdir- kitap ve bu kitaptan mülhem olarak, Andrei Tarkovsky tarafından çekilen “Stalker” filmi, umut kavramına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Kitap ile birebir uyumlu olmayan film, kendine özgü bir anlatıya sahiptir.

Stalker (1979)

Sovyetlerin dağılmasından yaklaşık 12 sene evvel çekilmiş olan bu filmde güçlü bir Sovyet eleştirisi de alt metinlerde sunulmaktadır. Büyük anlatıların gerçek hayat bağlamlarının gerçekleri ile uyuşmaması, bu uyuşmazlığa rağmen bu anlatıların yalan kokusunun nasıl normalleştirildiğini, geniş yığınların bu kısır döngüde nasıl kısılıp kaldığını metaforik bir dille anlatmaktadır (Cosse, 1986; Dyer, 2014).

Tarkovsky bu filmi iki defa çekmiştir. İlk çektiğinde bir kaza sonucunda (Tarkovsky bir kaza olduğuna asla inanmamış ve bunun bir sabotaj olduğunu düşünmüştür.) film stüdyoda yanmıştır. Daha sonra “İz Sürücü” filmi tekrardan çekilmiştir (Ahmedi, 2016). Filmin müziklerini Eduard Artemyev yapmıştır. Doğu ve Batı esintilerinin harmanlandığı ve film boyunca derinden bir etki sunan müzikler başlı başına bir başyapıttır.

Siyah beyaz tonlarda başlayan filmde “Bölge” olarak isimlendirilen bir yere girildiği anda film renklenmeye başlar. Genel anlamıyla üç karakter üzerinden ilerleyen filmde; “İz Sürücü” şehirli olmayan irfanı, “Yazar” nihilist anlayışın kibrini, kendine imanı, küçümsemekteki zavallı yoksunluğu, aynı zamanda insana aşırı değer vermenin beraberinde getirdiği yanılgılı algıyı temsil etmektedir. “Profesör” ise filmde dönemin akademik anlayışını ve pozitivizmi temsil etmektedir (Dyer, 2014; Gezgin, 2023). Saf inançsızlık, Profesör figürü ile vurgulanmaktadır. Oysa Tarkovsky inançlı bir insandır ve filmde Yazar’dan ve Profesör’den bir nevi intikam almaktadır.

Filmde “Bölge” olarak isimlendirilen bir yer vardır ve olaylar burada geçmektedir. Bölge, bir meteor çarpması ile meydana gelmiş bir yerdir ve burada her şey alışılmışın dışında bir gerçekliğe sahiptir. Bölge’nin içinde yer alan bir “Oda”da ise, bu Oda’ya girenlerin en derinde yatan arzuları gerçekleşmektedir. Bölge’ye, İz Sürücü dışında daha önce gidip ve dönen hiç kimse olmamıştır. Fakat İz Sürücü bu Oda’dan bir dilekte bulunmamıştır. Neyi istediğinden emin olmadığını söylemektedir. Oysaki filmin sonunda, tüm yoksul yaşamına rağmen, zengin ve nitelikli bir kütüphaneye sahip olduğu, onun en temelde istediği şeyin bu olduğu ve bu isteğinin gerçekleştiği görülmektedir. Fakat bunu kendisi dahi bilmemektedir, hatta hiç farkında dahi olmamıştır.

Filmin ana karakterleri İz Sürücü, Yazar ve Profesör’dür. Bu ana karakterlere bakıldığı zaman, filmin varmak istediği yere dair ipuçları bulunmaktadır. Film, ismini başkarakter olan İz Sürücü’den almaktadır. Filmde iz sürmek; yolculuk etmek, yolculuk öncesinde bir amaç edinmek varoluş açısından en temele kazılmış ilkelerdendir. Modern zaman insanının anlam arayışı, bu üç karakterin yapmış oldukları yolculukla sunulmuştur (Martin, 2013; Sandıkçı, 2023).

Filmin başkarakterlerinden yazar, genel anlamda sarhoş bir karakterdir. Duygusal ve heyecanlıdır. Profesör ise daha çok akılcıdır, rasyoneldir. Diğer bir deyişle filmde Yazar, duygu ve sezgiyi; Profesör ise aklı simgelemektedir. Her iki karakterin de yarım kalmışlıkları, korkuları, zayıflıkları vardır ve tüm bunlar kendileri ile yüzleşmekten kaçmalarına neden olmaktadır. İz Sürücü karakteri ise bu iki karakterin de inanç problemi olduğunu düşünmektedir. Ona göre hem Yazar’ın hem de Profesör’ün, inanmayı bıraktıkları için ruhları kurumuştur. Yazar bu durumun azıcık farkındadır fakat Profesör’ün böyle bir farkındalığı yoktur. Tarkovsky bu filminde ön plana; insan onuru, benlik ve insani değerleri çıkarmıştır. Tüm olumsuz özelliklerine rağmen Yazar ve Profesör, yolculuğun sonunda ulaşacakları Oda’nın muhtemel umudunu sırtlanmışlardır (Tarkovsky, 2007; Tarkovsky, 2009). Film çoğu eleştirmene göre “umut kırıcı” olarak nitelendirilse de Tarkovsky bu filminde umudu çok farklı yollarla dirimlendirmiştir.

En derine kazılmış insan haysiyetinin keşfini hedefler. Kendini değersiz gören insanın çektiği çağcıl acının içindeki haysiyeti arar. Film; kasvetli, boğucu, pis, rahatsız edici ve renksiz bir yerde başlamaktadır. Filmin ana gövdesini oluşturan yolculuk siyah beyaz bir şekilde başlar. Fakat yolculuğun sonunda ulaşılan Bölge’yle birlikte birdenbire film renklenir ve özellikle yeşil tonlar ağırlık kazanır. Yani yolculuğa başlanan ve yolculuk sonunda ulaşılan yer arasındaki zıtlık görsel olarak sunulmuş olur. Yolculuğun başında gösterilen yer ne kadar rahatsız edici, kirli, boğuk, kasvetli ise yolculuk sonunda ulaşılan yer bir o kadar aydınlık, renkli, ferahtır (Ahmedi, 2016; Martin, 2013). Tarkovsky film boyunca benzer zıtlıkları izleyiciye sunmaktadır. Bu şekilde; gerçek ile imge, var olan ile ütopya, bilim ve inanç, umut ve umutsuzluk arasındaki zıtlıkların derinliğini yansıtır. Filmin en önemli ara sokaklarını bu zıtlıklar oluşturmaktadır (Yergebekov, 2003; Dika, 2023). Örneğin Bölge’ye girmek yasaktır ve polisten kaçarak girmek gerekmektedir ve karakterlerimiz kaçak bir şekilde Bölge’ye girerler ve onlar Bölge’ye girerken üzerlerine ateş açılır. İz Sürücü’nün eşi onun gitmesini istemez fakat o Bölge’ye gider. Yazar ve Profesör, Dilek Odası’nın önüne geldiklerinde -yazar bu odaya girmek için profesör ise bu odayı yok etmek için gelmiştir- içeriye giremezler.

Film boyunca İz Sürücü, Yazar ve Profesör arasındaki diyaloglar genel anlamda varoluşçu bir seyir izlemektedir. Yazar, bilimsel gerçeklere karşı biraz mesafelidir. Ona göre bu gerçekler insanlığı salahiyete götürmemektedir. O; dünyayı anlamsız, boş ve sıkıcı olarak görmektedir. Ona göre dünyanın nasıl olduğu değil de nasıl algılandığı, nasıl görüldüğü önemlidir. Bu bakımdan filmin başında oturdukları barda, Yazar tarafından anlatılan antik vazo hikayesi ironik bir örnektir. Hikaye kısaca; antika olduğu düşünülen bir vazonun insanlar tarafından nasıl kıymet gördüğünü, nasıl değer atfedildiğini ve nasıl göklere çıkarıldığını anlatır ve ardından vazonun antika olmadığı söylenince insanların gözündeki değer yitimini, ilgi kaybını anlatmaktadır. Yazar anlattığı bu örnekte her şeyin temeline insan algısını koymaktadır. Filmin bir yerinde Yazar ve Profesör arasında geçen diyalog şöyledir: 

– “Ben bir yazarım ve herkes beni yazar diye çağırıyor.” 

– “Hmm… Ne hakkında yazıyorsunuz?”

– “Okurlar hakkında.”

– “Açıkçası hakkında yazılacak başka bir şey de yok.”

– “En azından birileri hiçbir şey hakkında yazmalı. Siz bir kimyager misiniz?”

– “Fizikçi…”

– “Bu çok sıkıcı olmalı. Gerçeği aramak… O gizleniyor ve siz de ısrarla onu aramaya devam ediyorsunuz. Bir bakarsınız ‘Evreka!’ Çekirdek protonlardan oluşur. Başkasına bakarsınız, harika. ABC üçgeni, A, B ve C kenarlarının toplamına eşittir. Benim için durum biraz farklı. Ben gerçeği ararken gerçeği keşfedeceğim yerde onun değiştiğini görüyorum. Çok derinlere daldım… Özür dilerim, en iyisi adlandırmamak. Siz şanslısınız ama müzede sergilenen antik vazoyu düşünün. Zamanında yiyecek artıklarını saklamak için kullanılıyordu ama şimdi anlamlı deseni ve eşsiz biçimiyle evrensel hayranlığın bir simgesi oluyor. Herkes ‘Ah’, ‘Oh’ diyor. Ve birdenbire hiç de antik olmadığı, dalgacı birinin arkeologları kandırdığı anlaşılıyor. Eğlenmek için… Tuhaf… Görüldüğü gibi hayranlık bitiyor. Şu uzmanlar…” 

– “Bu kadar zamandır bunu mu düşünüyordunuz?” 

– “Tanrı korusun! Fazla düşünmüyorum. Bana iyi gelmiyor.”

– “Bana sorarsanız sürekli başarıyı ve yenilgiyi düşünerek yazmak imkânsız bir şey.”

– “Kesinlikle! Ama yüzyıl boyunca kimse yazdıklarımı okumayacaksa neden yazayım ki o zaman, söyler misin dostum? Söyleyin bana Profesör, neden bütün bunlarla kafanızı karıştırıyorsunuz ha, Bölge’de ne arıyorsunuz?”

 – “Bir anlamda ben bir bilim adamıyım. Siz ne arıyorsunuz? Popüler bir yazarsınız. Birçok kadın peşinizden koşuyor olmalı, öyle değil mi?”

– “İlham kaynağım kayboldu Profesör, bunu bulmaya gidiyorum.”

Filmde Yazar’ın arabanın başında konuştuğu bir kadın karakter vardır ve bu karakterin bir anlam arayışı yoktur. Verili gerçeklik ona yetmektedir ve elindekiler ile gayet mutludur. Kendi gerçekliği ile barışkın olan kadın, İz Sürücü tarafından yolculuğa kabul edilmez. Çünkü Bölge’ye yapılan bu yolculuk yalnızca yolunu yitirmişlere, umutsuzlara, anlam arayanlara, elindeki gerçeklikle tatmin olamayanlara göredir.

Yazar karakteri bir sentezi yansıtmaktadır. Modern çağlardaki iyilik ve kötülük, ilericilik ve gericilik, umudun ve yitiminin, teslimiyet ve reddin sentezidir (Ahmedi, 2016). Tarkovsky, Yazar’ı kendisine daha yakın hissettiğini söylemiştir. Yazar, yolunu ve anlamını yitirmiştir. Bu içine düştüğü müşkülden manevi bir anahtarla çıkış yolu aramaktadır (Tassone, 1980).

Stalker (1979) (Stalker ortada, Yazar sağda ve Profesör solda)

Tarkovsky film boyunca izleyiciyi esasında bir amaca doğru yolculuğa çıkarmaktadır. Yolculuğun varacağı nihai yer Oda’ya girmektedir. Çünkü Oda’da insanın dile getiremediği, çoğu zaman kendisinin bile farkında olmadığı en derindeki dileği gerçekleşmektedir. Fakat Oda yalnızca, şüphesiz inananların en derindeki dileklerini gerçekleştirmektedir. Filmde üç yolcu da Oda’nın eşiğine geldiklerinde içeriye giremezler, o eşikte öylece kalırlar. Çünkü asıl dileklerinden ve arzularından korkmaktadırlar. Gerçekten bu dileklerin gerçekleşmesini isteyip istemediklerinden emin değillerdir. O nedenle Oda’ya girmeyi göze alamazlar. Bu noktada insanın varoluşsal arayışının bir nihayete erişebildiğine yönelik metaforik bir anlatım sunulmaktadır. Fakat Oda’nın eşiğine gelmeden önce Yazar’ın söyledikleri bu durum ile çelişik gibi görünse de Yazar’ın da en nihayet varıp durduğu yer Oda’nın eşiğidir. Yazar’ın söyledikleri şu şekildedir:

“Daha önce size anlattığım her şey bir yalandı. İlham umurumda bile değil. Ne istediğimi ifade etmek için doğru sözcüğü nasıl bilebilirim? İstediğim şeyi aslında istemediğimi nasıl bilebilirim? Ya da istemediğim şeyi istemediğimi nasıl bilebilirim? Bu göreceli bir şey… Onlara isim verdiğimde anlamlarını kaybediyorlar. Güneşte kalmış denizanaları gibi eriyip gidiyorlar. Bilincim dünyanın vejetaryen olmasını istiyor ama bilinçaltım bir parça et için yalvarıyor. Peki, ben ne istiyorum?”

Filmin asıl sorunsalını oluşturan kısımda Yazar’ın kendisine sorduğu o son sorudur. “Peki, ben ne istiyorum?” kim gerçekten aynada iskeletine kadar görmek ister, kim gerçekten kendisin bütün çıplaklığı ile tanımak ister, kim en derin çirkinlikleri ile yüzleşmek ister, kim kendisi ile bütün korkunçluğu ile karşılaşmak ister? Tarkovsky bu çelişkinin derinliğini, kanırtarak sunuyor bizlere.

Tarkovsky “İz Sürücü” filminde, sürekli gelişen teknolojinin beraberinde getirdiği hızlı değişim ve dönüşümü de sorgulamaktadır. Bilimin ve teknolojinin bu hızlı gidişatı yedeğinde bir yok oluşu taşımaktadır.  Bu yok oluşun en güzel örneği Bölge’dir. Yani bir nevi Tanrı’nın yaratıcılığına karşı bilimin yıkıcılığına dikkat çekmektedir. Filmde Profesör ve Yazar inançsız karakterlerdir. İz Sürücü bir yerde onları varlığın sesini duymaya ve inanmaya davet etmektedir. Hiçliğin yarattığı umutkıranlıktan inancın sunduğu umuda…

Tarkovsky’ye göre insan özsel bir özgürlük ile dünyaya gelmiştir fakat bu özgürlüğünü kullanmak için cesur olmalıdır. O nedenle insan önce kendisini değiştirmeye odaklanmalıdır (Tarkovsky, 1987). Filmde karakterlerin yaşadığı sürekli gelgitler, içinde bulundukları anlamsızlık çukurundaki çırpınışlarını, kendi özgürlüklerini tekrar kazanmak için verdikleri çabayı, hayatlarının değersizliğinin yarattığı ateş çemberini yırtmaya çalışmalarını ifade etmektedir. Bu bakımdan İz Sürücü, Bölge’ye götürdüğü Yazar’dan ve Profesör’den daha güçlü bir kişilik görüntüsü vermektedir. Film boyunca da bu izlenim devam etmektedir. Bazı durumlarda Yazar, bazı durumlarda da Profesör, İz Sürücü’yü baskı altına almaya çalışırlar. Fakat İz Sürücü bütün zayıflıklarını ağlama sahnesiyle gün yüzüne çıkarmaktadır. Ağlama sahnesi, hayatın, alışılmışlığın, maneviyatın yok olduğu Bölge’de, insani olana yönelik bir umut kırıntısını yansıtmaktadır. İz Sürücü zayıftır ve bu zayıflık çok insanidir. İnsanı umutlandıracak kadar insanidir.

Filmin geneline bakıldığı zaman, bir arayış filmi olduğu söylenebilir. Arayış ve umut… Bu arayışın geldiği son nokta Oda’nın eşiğidir. Ve ki filmde “eşik” kavram olarak çok önemli bir yer tutmaktadır. Öyleyse nedir bu Tarkovsky’nin eşiği?

Stalker (1979)

Net bir cevabı olmasa da bizi “Geçtiğimiz ya da önünde ömür denen olanağımızı çürüttüğümüz eşikler nelerdir, görülebilir ve fark edilebilir mi, fark edilse bu eşiklerden geçmeye cesaret edilebilir mi?” sorularını sorgulamaya itiyor. Öte yandan insan gerçekten ne istediğini bilebilir mi sorusu karşımıza çıkıyor. Arthur Schopenhauer bu konuda: “İnsan tabii ki her istediğini yapabilir fakat istediğini isteyemez.” demiştir. Bu bakımdan filmdeki Oda bir nevi soyut bir eşiği temsil etmektedir.

Filmin sonunda Yazar, Profesör ve İz Sürücü geri dönerler. Filmin başında buluştukları barda nasıl bir araya geldilerse yine o şekildelerdir. Yüzlerindeki ifadeler hariç her şey filmin başındaki gibidir. Sanki hayatlarında hiçbir şey olmamış gibidir. Fakat Bölge’den nasıl geri döndükleri bilinmemektedir. Yalnızca yanlarında Bölge’deki siyah köpek vardır. Bu siyah köpek Yazar, Profesör ve İz Sürücü’nün bölgeye gidip geldiklerinin kanıtıdır (Dyer, 2014).

Stalker (1979)

Sonuç

Filmin sonunda İz Sürücü yeniden evine gelir. Bölge’den getirdiği siyah köpek de beraberindedir. Siyah köpek, Bölge’de hayatın olduğuna dair bir umut imgesidir. Bölge yeşildir, bitki örtüsü canlıdır fakat film boyunca ağaçlar ve bitkilerden başka neredeyse hiç canlı görünmez. Ta ki İz Sürücü’nün dönerken yanında getirdiği siyah köpek sahneye girene kadar. Bu bakımdan siyah köpek, geleceğe yönelik bir umudu temsil etmektedir. Köpek imgesi sanat tarihinde, özellikle resim sanatında, genel anlamda sadakati veya iştahı temsil etmektedir. Bir tabloda eğer bir köpek varsa ya sadakati ya da iştahı sembolize eder. Fakat Tarkovsky, filmde köpek kavramını biraz alışılmışın dışında kullanmıştır.

Filmin finalinde İz Sürücü bitkin ve takatsiz bir halde kendisini yatağa atar. Fiziksel yorgunluktan ziyade ruhsal bir yorgunluk çekmektedir. Çünkü umudunu kaybetmiş gibidir ve derin bir yalnızlık yaşamaktadır. Bu sırada İz Sürücü’nün karısı doğrudan kameraya bakarak eşi hakkında konuşmaya başlar ve bütün olumsuzluklara rağmen onu ne kadar sevdiğini söyler. Filmde İz Sürücü’nün kızı münzevi bir hayat yaşamaktadır. Mutant bir çocuk olarak doğan bu kız, Tarkovsky filmlerinin hepsinde olan inzivaya çekilmiş insanlar gibi en sonunda konuşmaktadır. Filmin sonunda bu kızdan bir monolog duyarız sadece. Öte yandan İz Sürücü’nün mutant kızı, Tyutçev’den bir şiir okumaktadır ve masadaki bardakları telekinezi ile yerinden oynatır.

Stalker (1979)

Son sahneye yönelik yapılan değerlendirmelere bakıldığı zaman Gülşen (2011), Tarkovsky’nin insanlığa olan umudunun sürdüğünü ve bu umudun diri olduğunu bu sahne ile göstermek istediğini ileri sürmüştür. Martin (2013) ise kızın bardakları hareket ettirmesinde mucize aramak yerine İz Sürücü’nün eşinin onu sevmeye devam etmesinde daha büyük mucizeler aranması gerektiğini söylemiştir.

Her şeye ve onlarca yoruma ve analize rağmen, “İz Sürücü” filmi Tarkovsky’nin “umut” imzalı bir filmidir. Bilimin ve teknolojinin korkunç ilerleme hızı ile yaklaşan “son”a dair umutsuzluğa rağmen Tarkovsky’nin odası kanlı canlı bir insanlık umudu sunmaktadır. Manevi değerlerden kopmamanın verdiği bir umuttur Oda.


Kaynakça

Ahmedi, B. (2016). Kayıp Umudun İzinde Andrey Tarkovsky Sineması (Çev. Soysal, F. & Başçı, V.). İstanbul: Küre Yayınları.

Cosse, L. (1986). Bir Keşiş-Şair Olarak Yönetmenin Portresi. (Der.) Gianvito, J. içinde, Şiirsel Sinema Andrey Tarkovsky, (Çev: Kılıç, E.). (2009). İstanbul: Agora Kitaplığı

Dika, V. (2023). The Stalker Film and Repeatablity. Quarterly Review of Film and Video40(1), 79-93.

Dyer, G. (2014). ZONA: Bir Odaya Yapılan Bir Yolculuk Üzerine Bir Film Üzerine Bir Kitap (Çev. Alpan, C.). İstanbul: Everest Yayınları.

Gezgin, E. (2023). ‘Normal’i Dayatan bir Yaşamda İzsürücü olmak: Tarkovsky’nin Stalker Filmine Varoluşçu ve Queer bir Bakış. Sosyal Bilimler Metinleri2023(2), 153-165.

Martin, S. (2013). Andrey Tarkovski (Çev. Yavlal I.). İstanbul: Kalkedon Yayıncılık.

Sandıkçı, S. H. (2023). Modern Düşünme Tarzının Tahakkümünden Kurtulmak: Heideggerci Bir Modernlik Eleştirisi Olarak Stalker Filmi. ViraVerita E-Dergi, (18), 159-181.

Strugatski, A. & Strugatsky, B. (2022). Uzayda piknik. İstanbul: İthaki.

Tarkovsky, A. (2007). Mühürlenmiş Zaman. (Füsun Ant Çev.). Agora Kitaplığı.

Tarkovsky, A. (2009). Şiirsel Sinema. (Ebru Kılıç Çev.). Agora Kitaplığı.

Yergebekov, M. (2003). Tarkovsky Sineması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz