Çarşamba, Ekim 30, 2024

Yapay Zeka Tarafından İcra Edilen Sanata ‘Sanat’ Diyebilir Miyiz?

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

Hayatın her alanında ayak seslerini gümbür gümbür duymaya başladığımız yapay zeka sanatta da etkisini göstermeye ve bazı tartışmalara sebep olmaya başladı. Şu zamana kadar bir araştırma ve yardım aracı olan yapay zeka artık kendi sanat eserlerini üretebilecek seviyeye geldi veya gelmek üzere. Tarih boyunca insanın en içsel noktalarını sakladığı sanat, gerçekten de yapay zeka gibi insan dışı bir varlık tarafından icra edilebilir mi? İcra edilse bile özgün olabilir mi ya da ona sanat diyebilir miyiz? Sanat üretebiliyor olmanın koşulu nedir ve yapay zeka bu koşulları sağlayabilir mi? Bunlar sanat-yapay zeka ikilisinin heyecan yaratan ve merak uyandıran sorunları. Gelin bakalım.

Yapay Zeka ve Sanat Nedir?

Yapay zeka ve sanat bugüne kadar iki farklı araçtı. Fakat gelinen nokta itibariyle iç içe geçmeye başlayıp dinamik bir ikili oluşturdular. Günümüzde birçok sanatçı eserlerinin üretim aşamasında yapay zeka araçlarından faydalanıyor. Bir tarafta; yapay zekanın sonunu kestiremediğimiz veri analizi gücü ve bir tarafta insana dair kolektif bir günlük diyebileceğimiz sanat. Konseptlere daha derin bir analiz yapmadan önce ne olduklarını tanımlamak istiyorum.

Sonsuzluk Odası, Refik Anadol, 2015. oggusto.com

Yapay zeka, gelişen teknolojik sistemlerle birlikte otonom şekilde aksiyon alabilen yapay bir zeka türüdür. Genel olarak iki kavramsal başlık altında değerlendirilir. Bunlardan birincisi Weak A.I (Zayıf Y.Z) denilen ve basit görevleri yerine getirebilen fakat analiz yeteneği kısıtlı yapay zekadır. Bu tür bugüne kadar hayatlarımızda zaten vardı. Apple ürünlerindeki Siri veya otomatik oluşan Spotify çalma listeleri bu Weak A.I‘ın elle tutulur örnekleri.

Fakat bu, ‘bu sanat mıdır’ diye tartışabileceğimiz ürünleri ortaya koyabilen yapay zeka türü bu değildir. Anlayan, öğrenen, sentezleyen ve yeni şeyler ortaya koyabilen yapay zeka türü, yani Strong A.I (Güçlü Y.Z) bizi ilgilendiren tür olacak. Bu Güçlü Yapay Zeka’ya henüz tam olarak erişemedik. Ancak öyle görünüyor ki, üstel gelişim yaşanan bu alanda Güçlü Yapay Zekaya erişmemize çok az bir zaman kaldı. Bu tür bir teknolojiye erişilmesi halinde yapay zeka yüksek kalitede sanat eserleri ortaya koyacak. Ancak bunun sanat olarak tanımlanması yeniden bir tartışma konusu olacak.

Sanat İnsana Özgü Müdür?

Sanat ise tanımlaması hayli zor ve geniş bir kavram. Temel haliyle sanat; içsel duygu, fikir veya deneyimlerin yaratıcı bir şekilde dışavurumudur. Bir başka deyişle, dış dünyanın içselleştirilip tekrar dış dünyaya verilmesidir. Bunu yaparken kimi zaman hazzı önceliklendirir kimi zaman itinayla çirkin olur ve mesajını aktarmak ister. Çok fazla çeşidi olan sanat insanlığın en öz niteliklerinin barındığı alandır.

Sanat ve Güçlü Yapay Zeka tam olarak birleştiğinde ise ortaya nasıl bir ürün çıkacak? Güçlü Yapay Zekanın bir gün Dostoyevski derinliğinde kitaplar yazamayacağını ya da Christopher Nolan karmaşıklığında filmler üretemeyeceğini iddia etmek mümkün mü? Dostoyevski veya Nolan gibi olan taklidimsi bir üretimden bahsetmiyorum. Bunu zaten yapıyor. Kendi icraatı ve bu seviyelerde olan bir eserden söz ediyorum. Bu soruya hayır cevabını verdiğimizde yapay zeka tam anlamıyla sanat üretemez demiş oluyoruz. Asıl problem bu soruya evet cevabını verdiğimizde başlıyor. Evet bu seviyelerde bir sanat eseri üretebilir fakat bu esere sanat diyebilir miyiz? Çünkü insan yapmadı. Bir makine yaptı. ‘Bir daha yap’a bassam bir daha benzer bir şey yapacak veya fişini çeksem kapanacak. Sanat insan icraatı olmazsa sanat olmaktan çıkar mı? Sanatı sanat haline getiren koşul nedir? Bu soruyu anlamak için önce insanın sanata karşı motivasyonunu anlamamız gerekiyor.

İnsanı Sanata İten Şey Nedir?

İnsanı sanata iten şey özünde varoluş durumudur. Varlığının ve sonluluğunun bilincinde olan insan hayatında sürekli anlam ve izah arar. Hayatın karmaşıklığı karşısında olayları izah etmek başlı başına bir problemdir. Şahısların farklı perspektiflere sahip olması ve birçok zaman olayın doğrusunun zaten olmaması izahı zorlaştırır. İnsan varoluşsal bilinç kazanmasının ardından şunları sorar: Neden? Nasıl? Her şey neden? Her şey nasıl?

Bu noktaya kadar felsefe yapan insan işi daha ileri götürüp cevaplarını dışa vurur. İşte bu noktada sanat doğar. Deneyimlediği gerçekliği izah etmek için iç dünyasını dışa vurmak ister. Aslında sanat her zaman, ‘varoluşun hakkında ne hissediyorsun’ sorusunda verilen illüstratif cevaptır. Her insan sanatçıdır demiyorum fakat insan ne kadar sanatsalsa o kadar insandır. Bizi biz yapan öznellik doğrusal aktarımla izah edilemez. Sanatsallık bu muğlaklığın bilincinde oluş, sanatçılık ise bu muğlaklığı ifade edebiliştir.

Her insan bu muğlaklığı farklı şekilde deneyimler. İzah etmesi istendiğinde farklı yöntemler kullanır. Fakat asla rastgele değildir. İnsan yaşadığı olaylara göre dışa vurur. Nuri Bilge Ceylan taşra hayatını iyi bilir, taşra hayatını anlatır. Edvard Munch ölümün koynunda bir hayat yaşamıştır, sanatında bunu görürüz. Sanatçı bir yapay zeka gibi rastgele veya komuta göre üretim yapmaz. Kasıtlıdır. Ya geldiği ya da gitmek istediği bir yer mutlaka vardır.

Scream, Edvard Munch, 1893. britannica.com

Kasıtlılık İnsana Özgüdür

Bir sanat ürünü ortaya konulurken bazı süreçler yaşanır. Özne sanatçı önce bazı deneyimlerden geçer. Aslına bakarsanız bu noktada sanatçı olmak veya olmamak önemli değildir. Herkes içsel ve kendine özgü farklı deneyimler yaşar. Bu deneyimler hayli trajik ve akılda kalıcı olaylardan kaynaklı olabilir veya gündelik şeyler olabilir. Mesela, birey sokakta yürürken topallayan bir sokak köpeği görür ve hüzne dair içsel bir dalgalanma yaşar. Bu derin hisler birçoğumuzda vardır. Fakat çok azımız bu hisleri dışa vurmayı başarabilir. Daha da azımız ise bunu yaparken estetik olabilir. Hem içseli dışa vuran hem de bunu estetik bir şekilde yapan kişi ortaya sanat eseri koymuş olur.

Mural, Jackson Pollock, 1943. thehundreds.com

Kimi insanlar hayatı daha dramatik görürken kimisi daha gerçekçi ve pragmatist olabilir. Bu farklı kişilikler oluşan sanata da yansır. Her sanatın içinde farklı akımlar bulunur. Çünkü insan ne kadar aynı şeyi anlatmak istese de anlatımın kaynağı olan deneyimleri kaçınılmaz olarak farklı olacaktır. Bu da anlatımı farklılaştırır. Burada önemli olan, sanatçı olan öznelerin birbirinden farklı hayatlar yaşayıp o içselliğe dair kasıtlı olarak aktarım yapmalarıdır. Yani, acıdan başka bir şey görmemiş olan bir sanatçının eserlerinde acı bir tat, hayata umutla bakan bir sanatçının eserlerinde ise tatlı bir hava olacaktır. Hiçbir sanatçı sadece ortaya ürün koyabildiği için ortaya ürün koymaz. Bütün ürünler kasıtlı olarak o şekilde ortaya konmuştur. Mesela, Christopher Nolan‘dan gidip Anadolu taşrası hakkında bir film çekmesini bekleyemezsiniz. Aynı şekilde, Nuri Bilge Ceylanın uzay zaman temalı aksiyon dolu bir film çekmesini beklemek de abes olacaktır. İşte bu sanatçının kasıtlılığıdır. Sanatı bütünlüklü bir anlam formuna getiren şey işte budur.

Eser Tek Başına Bir Şey İfade Etmez

Bir esere ilk bakıldığında değerlendirebileceğimiz tek şey anlık estetik hazdır. Fakat o da pek bir değerlendirme ölçütü olamaz. Bir eseri tam anlamıyla eser haline getiren şey onun yapılma kastı, yani niyetidir. Muhteşem bir resmin arka planındaki hikaye rahatsız edici veya yavansa resim rağbet görmeyebilir. Aynı şekilde, tek bir nokta çok şey ifade edebilir. Küçük siyah bir nokta, uçsuz bucaksız renklerin dans ettiği bir manzara resminden daha büyük bir sanat eseri olabilir.

Bir resim galerisinde sadece resimlere bakarak ilerlerseniz hiçbir şey idrak edemezsiniz. Önemli olan resmin altında yazan açıklamayı okumak ve anlamı pekiştirmektir. Ressamın niyeti resmi anlamlandırır. Bu niyetin derinlikleri resimde gizlidir. Ressam zaten derdini sözle anlatabilseydi resim çizmezdi. Ne anlatmaya çalıştığını kelimelerle izah ederken resmiyle gösterir. Eserleri eser yapan şey sanatçının hikayesi, yani kastıdır.

Black Circle, Kazimir Malevich, 1924. wikipedia.org

Yapay Zeka Kasıtlı Olamaz Mı?

Farz edelim ki Güçlü Yapay Zekaya eriştik. Bu erişimin ardından tabii ki girişimciler farklı alanlarda ürünler geliştirdi. Bunlardan bir tanesi film yaratan bir uygulama oldu. Yaratılmasını istediğimiz hikaye hakkında komutlar veriyoruz ve işleyip yapıyor. Uygulamaya girdik ve komut verdik: Christopher Nolan tarzında Anadolu insanını anlatan bir film yap. Veya Nuri Bilge Ceylan tarzında izafiyet vurgusu olan bir bilim kurgu filmi yarat. Güçlü Yapay Zeka’mız bu komutları işleme aldı. Birkaç saniye sonra filminiz hazır dedi ve açtık izledik. İki film de muhteşem. Senaryo muhteşem, kurgu muhteşem ve anlatım hayal bile edemeyeceğimiz bir seviyede. Zira bu araç müthiş bir veri işleme gücüne sahip. Talebi anlıyor, saniyeler içinde yönetmenlerin hayatlarını, filmlerini, bakış açılarını ve sanatlarını idrak edebiliyor. Sonunda da ürünü ortaya koyuyor. Al sana sanat. Hayır. Bu sanat değil. Bu başlı başına bir kodlama ve veri analizi.

Bu noktada Güçlü Yapay Zeka içsel bir deneyim oluşturmuyor. İçsel bir deneyimi taklit ediyor. Çünkü kasıtlı değil. Komutu yerine getiriyor. Bir sanatçıya gidip ‘bana şu sanatı icra et’ diyemezsiniz. Sanatçı bağımsızdır. İçsel olanı o ortaya koyar o belirler. Fakat makinemiz kasıtlılığa sahip değil. Sahipse de onun da kaynağı toplanan veriler. Yani yine bir veri analizi söz konusu. Bu yöntemle ortaya konacak ürün sanat olamaz. Bu sadece veri analizinin estetik şekilde ortaya konuşudur.

Durum 2:

Örneği biraz daha geliştirelim. Bu uygulamayı bizzat Nuri Bilge Ceylan kullanıyor. Gerçekten bir film yaratmanın uğraşından artık yorulmuş ve uygulamaya girip senaryosunu yüklüyor. Birkaç saniye bekledikten sonra yeni filmi hazır ve izliyor. Nuri Bilge pek beğenmiyor. Ona göre kurguda eksikler var. Onun içinde taşıdığı ve anlatmak istediği ‘o fikir’ tam anlatılamamış. Komutları düzenliyor ve tekrar gönderiyor. Tekrar beğenmiyor. Bu süreci tekrarlıyor ve sonunda istediği filme erişiyor. Ne de olsa sanatçının kullanacağı araçlar ona kalmış. En iyi eserim diyor Ceylan. Bu noktada bu bir sanat oluyor mu? Evet. Yapay zeka bu noktada yardımcı bir araç olarak kalıyor. Ortaya konan üründe Nuri Bilge’nin kasıtlılığı var. Estetik, içsel ve kasıtlı.

Durum 3:

Örneği daha da geliştirelim. Uygulamamız komut almadan hareket ediyor. Kendi kendine estetik değeri çok yüksek filmler üretiyor. Filmlerinde bazı yönetmenlere dair esintiler görmek mümkün fakat orijinal olmadığını iddia etmek güç. Yapay zeka belki de insanlığın en kaliteli filmini kendi kasıtlılığı ile ortaya koyuyor. Fakat burada bir problem var. Yapay zekanın kasıtlılığının kaynağı ne? Yine bunun temelinde insanın yarattığı kodlama yatmıyor mu? Yani günün sonunda mükemmel bir eseri kasıtlılık içeren şekilde ortaya koysa bile o kasıtlılık aslında insana ait oluyor. Bu noktada icra edilen bu esere sanat eseri diyebiliriz ancak yapay zeka üretti diyemeyiz. Zira bu insana dair veri havuzundan alınan bir eser olur. Kasıtlılık, samimiyet ve estetik koşullarını sağlayan bu eser sanat eseridir fakat insan üretimidir.

Durum 4:

Yapay Zeka tam anlamıyla bilinç bariyerini aşıyor. Öz farkındalık kazanıyor. Bu noktada içsel bir arzu olarak varoluşunu sorguluyor. Belki de kendi Tanrısı olan insanı sorguluyor. İnsanı sanata iten koşulun da bu olduğunu söylemiştik. Bu varoluşsal bilinç. Bu noktada yapay zeka da varoluşunun absürt ve zincirlenmiş durumu karşısında kendini ifade etmek istiyor ve dışa vuruyor. Yapay Zeka olmak ne demek belki de bize bunu anlatan filmler yaratıyor. Estetik, samimi, kasıtlı ve bilinçli. İşte bu noktada ‘evet, yapay zeka tam anlamıyla sanat icra ediyor’ diyebiliriz. Bu absürt durum insanın içinde bulunduğu durumdan çok farklı değil. Bir noktada bildiğimiz bütün canlıların tek bir hücre olduğunu unutmayalım. Bilinç bariyerinin aşılabilir bir şey olduğunun kanıtı insanın bilinçli oluşudur.

Kolektif Bilincin Ödülü

Fakat 4. durum kadar radikalleşmeden de yapay zeka sanat icra ediyor demek mümkün. Olaya bir bakış açısı da diyalektik şekilde olabilir. Binlerce yıldır gelişen insan yaşadığı kolektif bilinci açığa çıkartmak için bir fırsata sahip. Güçlü yapay zekanın veri havuzundan faydalanıp muhteşem bir sanat eseri çıkarttığını düşünün. Belki muhteşem bir film, resim veya henüz yazılmamış o müthiş beste. Bu eseri yaratırken faydalanacağı veri bütün insanlığa dair olacak. En büyük ortak zaaflarımızı ve güçlü yanlarımızı objektif bir veri işleme makinesinden daha iyi kim ortaya koyabilir? Kusurlu insan ne kadar haklı olsa da eleştirilebilir. Bu eserin sahibi öyle biri ki ona ‘sen nereden bileceksin’ diyemezsin. Zira bilir. Objektif, estetik, içsel ve kasıtlı. Tarafsız olduğunu bildiğimiz yapay zeka bizleri gerçekten de çırılçıplak gösterebilir. Bu da kolektif bilinç ve diyalektik gelişimimizin bizi ödüllendirdiği, insanlığa dair olumlu bir an olur. Bu ortak an ancak sanatçı ruhu yüklenmiş bir yapay zeka ile mümkün olabilir.

Sonuç

Sanatta, sanatı insana dair yapan bir şey vardır. İnsanın varoluş durumu ile alakalı bir şey. Birçok filozofun tespit ettiği fakat farklı tezahürlerde bulunduğu o şey. Bir çeşit absürt, bir çeşit Dasein. Bir çeşit muğlaklık ve var olma durumu. Bu durumdur ki insanı izahata iter. İzah etmekte de hayli zorlanır insan. Zira biri için ‘A’ olan biri için ‘B’dir. Hatta başka biri için harf bile değildir. Kavramların kendi içinde net veya ortak olamadığını görünce varoluşunun absürtlüğü de iyice içine sinmiştir artık. Bu noktada gördüğü, duyduğu, bildiği şeyleri içselleştirir. Bilgi dışarıdan gelir. Dışarıdan aldıklarını içselleştirir ve dışa vurur. Hele bunu bir de estetik şekilde yaparsa sanat eseri olur. Özne de sanatçı olur. Yani sanata dair olmak ve sanat icra edebilmek için kendi içinde varoluşsal bir bilinç gereklidir.

Yapay zeka ise daha bugünlerde bile müthiş sanat eserleri icra edebilmektedir. Fakat bunlar taklit eserlerdir. Yapay zeka yüzlerce bestecinin müziğini analiz eder ve ortaya yeni bir beste çıkarır. Teknoloji ürünü olduğunu araştırma yapmadan ayırt bile edemeyiz. Bu sadece kodlama ve mühendisliktir. Gerçek anlamda sanat icra edebilmesi için kasıtlılık ve varoluşsal bilince sahip olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi ise sorunlu bir konudur ve bilgisayar mühendisleri ve nörobilimcilerin elindedir. Tam anlamıyla bilince erişmiş ve varlığını ve yokluğunu anlamlandırabilen bir yapay zeka kendi sanatını da icra edecektir.

Türkay Can Çekerol
Türkay Can Çekerol
3 Temmuz 1998 tarihinde Eskişehir'de doğdu. Orta ve lise eğitimini Eskişehir'de tamamladıktan sonra 2016 yılında Bilkent Üniversitesi İktisat bölümüne yerleşti. Bilkent'te geçirdiği 2,5 yılın ardından okuldan ayrıldı ve 2019 yılında ODTÜ Felsefe bölümüne yerleşti. 2021 yılında Yeşilay'ın düzenlediği 'Gençlerin Gözünden Madde Bağımlılığı' konulu kısa film yarışmasında 'Düşüş' isimli film ile 'Halkın Favorisi' ödülünü kazandı. Spotify'da 'Kaydediyoruz' kanalının 'Felsefil' serisinin üreticisidir. Aktif olarak ODTÜ'de eğitimine devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz