Perşembe, Kasım 21, 2024

Kartezyen Düalizme Spinozist Bir Manevra: Tanrı ya da Doğa

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

Kurgusal ve kılgısal olarak iki parçada değerlendirdiğimiz felsefi uğraşların seyri genelde kılgısaldan kurgusala doğrudur. Bununla kastedilen, pratik yaşamda tespit edilmiş ve bir problem olarak değerlendirilen hususların çözülmesi için, bu sorunların temelinde bulunan kabullerin oluşturduğu teorik alt yapılarına bir müdahaleyi gerektirmesidir. Sorunları pratik sahada yakalamak felsefi bir tutum için yeterli olmamakla birlikte, bu pratik hususun teorik zeminine doğru bir analiz süreci de zorunlu görünmektedir. Yapılan analizlerin sonucunda ise değişmesi gereken pratiğe, teorik zeminde yapılacak bir manevra ile dolaylı olarak müdahale edilir. Diğer bir ifadeyle pratik sahada gözlerimizi çarpan her problem teorik köklerine yapılacak bir müdahalenin neticesinde değişime uğratılır. Felsefi çalışmaların yöntem ve motivasyonu bu biçimde daha anlaşılır kılınabilir.

Bu motivasyon Spinoza’nın manevrası üzerinden değerlendirilecek olursa, çağının hangi problemi onu bir ontoloji soruşturmasına sokmuştur şeklinde bir soru sorulabilir. Bunun cevabı Tanrı, doğa ve insan üçlemesinin konumlarıyla bağıntılı olacaktır. Çağın algılayışında, doğa ve Tanrı arasındaki bağdaşmaz ayrılığı sezinleyen Spinoza, bu ayrılığın insan davranışlarına (etiğe) ve siyasete (politikaya) olan doğrudan veya dolaylı etkilerini gözlemlemiştir. İnsan eylemlerine biçim veren ölçütler olmaları bakımından iyinin ve kötünün, Tanrı tarafından belirlenmiş olduğu düşüncesinden hareketle etik sahayı teolojik sahayla ilişkiselliği içerisinde ele almanın gerekliliğine vurgu yapmıştır. Devletbirey ilişkisini itaat üzerinden sorunsallaştıran Spinoza, bu sorunsalın da salt kendisi içerisinde ele alınamayacağını, yani problemin salt politik bir biçimde kavranamayacağını, teolojik-politik (Spinoza, 2016a) bir zeminde incelenmek zorunda olduğunu vurgulamıştır.

Doğa, insan ve Tanrı üçlemesini ve yaşamsal döngünün tekliğini çağrıştıran bir temsil.

Spinoza’nın teolojik bir zemin olarak işaret ettiği, aşkın ve yaratıcı olan bir Tanrı’nın, töz olarak merkezde bulunduğu ontolojik şemadır. Bir başka deyişle Spinoza için etiği de politikayı da ontolojik bir art plana götüren bu ontoloji, yaratıcı ve aşkın olan Tanrı’nın, töz olarak değerlendirildiği bir şemaya tekabül etmektedir. İnsan eylemlerinin veya deyim yerindeyse yaşamın bizzat kendisinin söz konusu olduğu etikte de politikada da Spinoza teolojik bir art alanın varlığını saptamış, sorunları bu perspektifte yeniden dile getirerek bu yeni sorunlara kendi manevralarıyla çözümler üretmiştir.  

Spinoza’nın manevrası da bahsi geçen teolojik art alanda gerçekleştirdiği bir manevradır. Zira Tanrıyı aşkın algılamanın, yaratıcı algılamanın ve bir töz olarak tanımlamanın ayrı ayrı sonuçları olacaktır. Spinoza bu noktada kaba bir tabirle kendi kombinasyonunu oluşturmaktadır. Kendi iddialarına yine kendi iddialarıyla form vererek kurar sistemini. Bu iddiaların birçok sebepler katmanı vardır ve bu sebeplerle sonuçların bağlantısını kurmak, titiz ve entelektüel bir çabayla mümkün olacaktır. Spinoza, Etika’da (2016b) öncelikle ‘Tanrı’ ile ‘doğa’yı birbirlerine indirgemeksizin töz kavramıyla ilişkilendirir. Zelyüt’ün de ifade ettiği gibi (2021) Tanrı ile doğayı tek bir töz üzerinden ilişkilendirmek Spinoza’nın ilk yaptığı manevradır. Bu ilişkilendirmenin sonucunda ne Tanrı bilindik anlamıyla. Tanrı’dır ne de doğa bilindik anlamıyla doğa. Spinoza, çağdaşı olan ve Hristiyan teolojik gelenekten beslenen Descartesle karşılaştırıldığında aradaki fark daha net görülecektir.

Tez ve antitez olarak Descartes ve Spinoza.

Descartes’in Felsefenin İlkeleri (2017) adlı çalışmasında ifade ettiği gibi yaratılmış ve yaratılmamış iki töz söz konusudur. Meditasyonlar’da (2014) da yaratılmamış olan tözü Tanrı, yaratılmış tözleri ise res cogitans ve res extensa olarak belirlemiştir. Görüldüğü üzere Descartes’te doğa ayrı bir töz olarak Tanrı tarafından yaratılmıştır. Tüm varlık sahasında da tözlerde olduğu gibi bir hiyerarşi mevcuttur. Yaratan ve yaratılan arasındaki aşkın mesafenin, Descartes’in ontolojisinde de mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Kimi yorumcular Descartes’in Tanrı’ya yalnızca felsefi sistemini kurabilmek açısından yer açtığını iddia ederler fakat dini inançları ve felsefi motivasyonunun sebepleri açısından bu yaklaşım çok makul görünmemektedir. Bu nedenle Descartes, Spinoza’nın değiştirmek istediği klasik teolojik algıyı temsil eden bir düşünürdür. Descartes bu anlamda son Skolastik olarak da ifade edilmiştir. Onun Tanrı’sı hala tapınılmakta olan bir Tanrı’dır. Spinoza kendi Tanrı’sını bu anlamdaki bir kutsiyet ve hiyerarşiden arındırarak kavranabilir bir hüviyete kavuşturmuştur.

Hiyerarşik düşünmenin kadim temsili: Porphyrios Ağacı.

Bu manevrasıyla Skolastik sistemin bir temsilcisi olan Descartes’ten farkını, aşkınlık düzleminde ve bunun sonucu olarak hiyerarşik varlık düzeninde göstermiştir. Spinoza bu hamlesiyle hiyerarşik düzeni ortadan kaldırırken doğayı mı aşkınlaştırmıştır yoksa Tanrı’yı mı içkinleştirmiştir? biçiminde bir soru sorulabilir. Eğer Elmas’ın, çalışmasında (2021) ifade ettiği gibi Spinoza “Doğa’ya Tanrısallık, Tanrı’ya Doğallık Gerek”tiğini düşünmekteydi ise aşkınlık ve içkinliğe ilişkin soracağımız soru, bir cevap olarak şöyle revize edilebilir: Spinoza doğaya belli bir aşkınlık, Tanrı’ya da belli bir içkinlik yükleyerek bu kavramları tek bir tözde ilişkilendirmiştir. Bu manevra ile Spinoza’nın pratik alanda; etikte ve politikada neleri değiştirmeyi hedeflediğine bakalım.

Etikte, hiyerarşik bir varlık alanının antropomorfik bir biçimde tasarlanmış aşkın Tanrı’sı, iyiyi kötüyü belirleyen ve bu ölçülere uyulmasını buyuran-işaret eden bir Tanrı iken Spinozist manevra onu iyi ve kötüyü belirlemeyen fakat kavranılabilir bir nitelikte olduğu için sürekli ifade etmekte olan bir sistem olarak dönüştürür. İnsanı, insana atfettiği üç tür bilgi türü ile bu ifadenin muhatabı kılar. Bu bağlamda iyilik de kötülük de karşılaşmalar neticesinde belirlenen değerler olmaktadır. Hiçbir değer ‘kendindelik’ halinde değildir. Kötülük Mektupları’nda (2020) ve Anlama Yetisinin Düzeltilmesi Üzerine İnceleme adlı eserlerinde (2021) kötü ya da iyi’nin kendi başına bir varlığı olmadığı şeklinde ifade eder. Aşkın bir ‘işaretle’ belirlenmiş alanlar da değildir. Spinoza’nın manevrası Tanrı’yı ‘işaret eden’ değil ‘ifade eden’ olarak dönüştürürken, insanı itaat eden değil kavrayabilen olarak, ifadenin muhatabı kılmıştır.

Etikteki dönüşüm: Doğa ve insan birlikteliği ile hiyerarşinin ortadan kaldırılması.

Spinoza Ethica’nın, (2016b) ilk bölümünü Tanrı adıyla isimlendirdiğinde etik olanın teolojik- ontolojik bir analizini çoktan yapmıştır. Tıpkı politikada olduğu gibi etikte de gereken ontolojik bir manevradır. Bu manevrayla birlikte Tanrı’nın aşkınlığı dönüşür, varlık sahasının hiyerarşisi çözülür, Tanrı ve doğa birbirlerine yaklaştırılır, Tanrı tapılandan kavranılana dönüşür. Aşkın teolojinin işaretlerle konuşan Tanrısı, ifade eden Tanrı’ya dönüşür. İfade eden Tanrı, iyi ve kötüyü belirlemez bu nedenle de varlığı yargılama hakkına sahip değildir. İyi ve kötüyü belirlemeyen bir Tanrı telakkisi de neticede ahlakı ortadan kaldırırken iyi ve kötünün ötesinde yeni bir etiği ortaya koyar.


Kaynakça

  • Descartes, R. (2017). Felsefenin İlkeleri. (Çev. Mesut Akın). Say Yayınları
  • Descartes, R. (2014). Meditasyonlar. (Çev. İsmet Birkan). Bilgesu Yayınları
  • Elmas, M. F. (2021). Tanrı’nın Doğa’yla ve Doğa’nın Tanrı’yla Kuşatılması: Mevzi Savaşında Spinoza ve Berkeley’in Kritik Müdahaleleri Üzerine Bir Derinleşme. Beytülhikme: An International Journal of Philosophy, 11(3), 1157-1190.
  • Spinoza, B. (2016a). Teolojik Politik İnceleme. (Çev. Celam Bali Akal ve Reyda Ergün). Dost Yayınları
  • Spinoza, B. (2016b). Etika. (Çev. Hilmi Ziya Ülken). Dost Yayınları
  • Spinoza, B. (2020). Mektuplar. (Çev. Emine Ayhan). Dost Yayınları
  • Spinoza, B. (2021). Anlama Yetisinin Düzeltilmesi Üzerine Bir İnceleme. (Çev. Emine Ayhan). Dost Yayınları            
  • Zelyüt, S. (2021). Spinoza. Say yayınları
Şeyma Cengiz
Şeyma Cengiz
Ben Şeyma Cengiz. Lisansımı ve yüksek lisansımı Felsefe bölümünde tamamladım. İlgi duyduğum konular çok geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Kendi alanım dışında Sosyoloji, Psikoloji, ve Edebiyat da ilgi duyduğum alanlar arasındadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz