İyi nedir? Nasıl iyi olunur? Ne iyidir? Belki de insanlığın başından beri defalarca sorulmuş, tanımlanmış, açıklanmış bu soruların Aristoteles’e göre tanımı şu şekildedir; öncelikle, iyilik, erdemdir, iyi olmak erdemli olmaktır ve kişi iyiliğe ancak düşünme ve akıl yürütme yoluyla ulaşabilir, düşünüp taşınarak doğruyu bulabilen insan, aşırılıktan ve eksiklikten uzak olandır. Aristo’ya göre de aklıyla düşünüp kendisinde dengeyi yakalamış ve aşırılıklardan uzak duran insan erdemli, ahlaklı insandır. Kısacası, Aristoteles’e göre iyi olan şey, mantıkla ulaşlımış dengede durma halidir.
İnsanoğlu yaşamı boyunca bu dengeyi sağlamaya çalışırken birçok ikilemle karşılaşmış, aşırılıklardan kimi zaman çıkarlar, kimi zaman Aristoteles’in de dediği gibi mantıktan (iyilikten) uzaklaşarak kopamamış ve dengeyi sağlayamamıştır. Aristoteles‘in temellendirdiği “altın orta” anlayışı teorisel olarak mükemmel bir dengeyi hedeflerken gerçek dünyada bunu sağlamak yalnızca insanın mantığı ve kararlarına bağlı kalmayıp dış etkenler ve kişinin kontrol edemeyeceği daha birçok mekanizmaya bağlı olduğundan altın ortayı gerçekleştirme daha çok ideal bir dünyada, ideal bir toplumda, ideal bir bireyde gerçekleşebilecek bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu dengeyi günlük hayattan bir örnekle açıklayacak olursak; Altın orta, mükemmel denge durumunu bir tahterevallinin iki ucunun yerden uzaklığının eşit olma durumu gibi düşünürsek bu durumun gerçek yaşamdaki zorluğunu hem pratikte hem de metaforik olarak görebiliriz. Aynı kilodaki iki çocuğun hiçbir kusuru olmayan bir tahterevallide denge kurması beklenir, ancak denge her an için sağlanamaz çünkü, dengeyi kurma işi sadece dengeyi kuracağımız alete ve iki uçtaki ağırlıklara bağlı değildir. Dış faktörler de dengenin sağlanmasını etkiler. Aristoteles’in bahsettiği iyi olma durumu bu dengeyi sağlayabilmekse eğer ve erdem ancak iyi olanla gerçekleşebiliyorsa, iyi olmak, dolayısıyla erdemli olmak tıpkı bir tahterevallinin mükemmel dengesini sağlamak gibi dış etkenlere, değişkenlerin uyumuna sürekli olarak bağlı olmasıyla zorken erdemli olmak da iyi olanı her daim seçmek (seçebilmek) de zordur. İnsanın içindeki mükemmel dengeyi sağlamada etken olan bu dış etkiler, insanın zaafları, aşırılığa meyilli olması, dengeyi sağlayacak iki karşıtın birbirine olan karşıtlık derecelerinin oranı olarak tanımlanabilir.
Aristoteles‘in ahlak anlayışı, insanın karakterinin iyi olma durumu, erdemli olmasına bağlanmış, erdemli olması da aslında her şeyde olmayan ama mutlaka tercih edilmesi gereken iki kötünün ortasının seçilmesine bağlanmıştır. Karakterimiz ve onların erdemli olması seçimlerimize göre şekillenmektedir. Bu durumda, ancak her şeyin ortası yoksa, bazı şeyler saf kötü ise seçimden bahsetmek söz konusu olamaz. Örneğin, insan öldürmek saf kötülük yani bir aşırılık olarak değil saf kötülüktür. Ancak bana göre kötü olarak tanımlanan şey eylemin kötülüğüdür. Eylemin yapılış amacının kötü veya iyi olma durumu saf kötü olarak bahsedilen bir eylemin kötü veya iyi olma durumunu etkilemelidir. Örneğin, insanları, masumları katletmiş, çevrede ve toplumda büyük yıkımlara sebep olmuş bir kişinin toplum oyunda öldürülmesinin etik açıdan kötü mü iyi mi olduğunu sorarsanız çoğunlukla alacağınız yanıt iyi olduğudur ancak bu durum saf kötü olan bir eylem için karşıtlıktır. Bu da aslında aşırılığının aşırılığı olmadığı, eksikliğinin eksikliği olmadığı iddia edilen bir eylem için görecelik oluşturacağından bu eylem duruma, zamana ve oluşa bağlı olarak değişmelidir. Aristoteles ise aşırılığı ve eksikliğinden bağımsız kötü olarak nitelendirdiği eylemlerin herhangi bir koşula bağlı kalmaksızın kötü olduğunu iddia etmektedir. Bir eylemin her zaman, her koşulda aynı iyilik veya kötülük derecesine bağlı olmayışı ortanın da her zaman, her koşulda aynı olamayacağı anlamına gelmelidir. İşte bu nedenle altın orta aslında ‘şeye göre orta değil, bize göre ortadır’.
Herkesin içten içe amaçladığı altın ortayı sağlamak, denildiği gibi iki kötü arasında iyiye yönelmekten çok iki kötünün arasında kalan ve aslında az kötü az iyi olan şeye yönelmektir. Zira dengenin sağlanması ancak iki taraftan da beslenilmesiyle olabilir. Örneğin, kötü olan fazla öfkelenmek, yine kötü olan az öfkelenmekse bu iki kötünün ortası yeterli oranda öfkedir. Bu yeterlilik ise iki kötünün birleşip eşit dağılımlarıyla gerçekleşir. Altın ortanın uçları gerçek hayatta açıkça görülebileceği gibi her daim iki ucun ikisi de kendini ortaya yaklaştırmaya, diğer ucu ortadan uzaklaştırmaya meyillidir. Bu durum asosyal bir çocuğun çok fazla arkadaşı olan diğer çocukları aşırılıkla suçlaması ve kendini normal (orta) görmesi ve diğer ucun da aynı şekilde asosyalliği aşırı görüp kendini ortaya yaklaştırması olarak örneklendirilebilir.
O halde aslında insanlar kendi eylemlerini, huylarını orta olarak görüyorsa, gerçek ortanın ne olduğuna tarafsız bakamıyorsa, kendi hazlarına yenik düşüp her daim kendisinin altın(!) olduğuna inanıyorsa, Aristoteles’in bahsettiği ortayı arama iyiye yönelme, aşırılıklardan ve eksikliklerden kaçınma durumunu pek de başarıyor sayılımayız.
Kaynakça
- Mollacı, M. Aristoteles’in Etik Görüşü, Bahar 2018 Cilt 2 Sayı 1, Medeniyet ve Toplum.
- Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, Bilgesu Yayıncılık, 9786052229170. 15.10.2020.
- Yıldırım, Ö. Altın Orta Nedir? Aristoteles’in Altın Orta Anlayışı, 15.11.2019.