Bilinçli bir zihnin, niteliksel olmak (qualia), yönelimsel olmak ve fenomenal birliğe sahip olmak gibi öznitelikler barındırdığı söylenebilir. Bahsi geçen her nitelik, tartışmaya açık olmakla birlikte en azından tartışmaların etrafında döndürüldüğü temel kavramlar olmaları nedeniyle algıda belli bir ortaklığa işaret etmektedir. Bilincin temel bileşenlerinden biri olarak qualia, yazının konusu açısından üzerinde durulacak olan esas kavram olacaktır. Ben bilincin doğasını ortaya koyacak bir tartışmanın, ontoloji temelinde yürütülmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü bir şeyin doğasına yönelik bir sorgulama onun esasında ne olduğuyla ilişkili ontik bir meseledir. Bir şeyin esasında ne olduğu sorgulanırken, bilinebilirliği üzerinden değerlendirme yapmak meselenin ontolojik bir problem olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu nedenle bahsi geçen kavramları ontolojik açıdan ele almak epistemolojik boyutunu hepten dışlamak olarak algılanmamalıdır.
Bilincin doğasını, insan deneyiminin öznel boyutu üzerinden ele alacak olursak öncelikle bu kavramı netleştirecek bir analiz yapmamız gerekir. Qualiadan ne anlamamız gerektiğine dair çeşitli görüşler olsa da üzerinde uzlaşılmış tanımı, deneyimin öznel boyutuna işaret etmektedir. Fakat uzlaşılmış olan bu içeriğin de analiz edilmesi gereken noktalar barındırdığı söylenebilir. Soru hala kendini tüketmemiştir: Deneyimin öznel niteliğinden anlaşılması gereken şey tam olarak nedir ya da öznel deneyim olarak bize sunulan örneklerden hangisi qualiayı ifade etmektedir?
Bu soruşturmayı sürdürebilmek için ilkin öznel deneyimden anlaşılması gerekenin ne olduğunu netleştireceğim. Ardından hakim bilimsel paradigmaya istinaden fiziksel olana referans göndererek bilincin doğasına ilişkin yaklaşımları kategorize edeceğim. Yapacağım bu sınıflama, bilincin esasta ne olduğunu, fiziksel dünyayı temel alarak belirlemeyi hedeflemektedir. Bu belirlemede bilincin fiziksel süreçlerden bağımsız bir var oluşa sahip olup olmadığı gibi ontolojik soruların yanı sıra bilincin doğasının bilinebilir olup olmadığı gibi epistemolojik sorulara da kabaca değinilmiş olacaktır.
Qualia ve Öznitelikleri
Qualia, Latince qualis ifadesinden türetilmiş olup “bilinçli deneyimin bireysel örnekleri” anlamında kullanılmaktadır. Bu terim, duyusal verilerden edinilmiş izlenimlerin kendine özgü yönlerini vurgulamak amacıyla kullanılmıştır. Günümüzde ise kullanım alanı oldukça genişleyen qualia, her tür deneyimin öznel karakteristiğini belirtmek için kullanılmaktadır. (Çelebi ve Yıldız, 2022:149) Feser bu kavramı, “bir çimdiklenme veya kaşıntı ya da acı hissi, elma ya da viski tadı, bir yangın söndürme aracının kırmızılığı ya da bir post-imaj vb. tüm bu duyusal modaliteler” olarak belirtmektedir. (Feser, 2023:105)
Deneyimin öznel boyutunu anlamlandırmak çoğu zaman onu nesnel boyutuyla birlikte ele almakla mümkündür. Nagel, “Yarasa Olmak Neye Benzer?” isimli çalışmasında bir memeli olan yarasaların öznel ve nesnel süreçleri arasında epistemolojik analizlerde bulunmuştur. (Nagel, 2015:137-158) Bir yarasanın sahip olduğu donanımın onun yaşamıyla olan bağıntılarına dair nesnel çözümlemeler, bizi; o yaşamı deneyimlemenin ontolojisine epistemik anlamda eriştirmeye yeterli olmamaktadır. O, öznel olan ile nesnel olan arasında epistemik ve ontik olarak geçişi olmayan bir faz bulunduğu iddiasındadır.
Nagel’in belirttiği üzere öznel ve nesnel arasındaki ayrımın bilinç problemindeki kavramsal izdüşümü, ontolojik bir düzeyde zihin beden problemi olarak kendisini göstermektedir. Dolayısıyla deneyimin kendisinde bilimsel olarak tanımlanamayan öznel bir unsur bulunduğu için yarasalar hakkında birçok nesnel veriye sahip olmamıza rağmen yarasanın deneyimini öznel bir biçimde kavramaktan yoksunuzdur. (Papineau ve Selina, 2019: 13-14)
Revonsuo, deneyimin öznel boyutunu fenomenal bilinç olarak adlandırmaktadır. Fenomenal olmakla deneyimlenmiş olmayı bir tutan Revonsuo, fenomenalitenin öznel psikolojik bir gerçekliğe işaret ettiğini söylemektedir. Onun öznel psikolojik bir gerçeklik olarak ifade etmek istediği aslında ‘hislerimiz’dir. Çünkü Revonsuo’ya göre; “Öznel psikolojik bir gerçekliğin içinde bulunmak, varlığı bir organizma tarafından hissedilebilen veya duyumsanabilen bir şey olmaktır. Fenomenalite, salt var oluşunun bir şey gibi hissedildiği bir niteliktir.” (Revonsuo, 2010:128)
Hislerle fenomenalite arasında hiçbir ayrım yapmayan Revonsuo, alıntılanan pasajlarda da bu hususun altını çizmiştir. Özetle Revonsuo, fenomenaliteyi bir deneyim olarak tanımlamakta, deneyimin ise tanımı bakımından belli bir his içinde olmak olduğunu ifade etmektedir. Bu değerlendirmeler doğrultusunda bir deneyimin nasıl bir his olduğu da o deneyimin niteliği olacaktır. (a.g.e, 129)
Qualiaya ilişkin bu ifade ve görüşler, zihin felsefesindeki geleneksel tanıma işaret eden bir mahiyettedir. Zihinsel durumların özellikleri olması bakımından qualianın temel nitelikleri Dennett tarafından; aktarılamaz ya da ifade edilemez, kişisel, doğrudan/anlık ve son olarak asli/içkin olarak formüle edilmiştir. Aktarılamaz ya da ifade edilemezlik, qualianın birinci şahıs perspektifine ait oluşunun bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Çünkü anlık ve içsel olarak birinci şahısta duyumsanan nitelerin, üçüncü şahıs perspektifine eksiksiz bir aktarımı qualia kavramının kendisiyle bir çelişki oluşturmaktadır. Kişisellik, öznel deneyimin aktarılamaz oluşuyla sıkı bir bağlantı içinde ve hatta bu aktarılamazlığın sebebi olarak görülebilir. (Çetin, 2022:26-30)
Kişisellik aynı zamanda qualianın çeşitli problemlere nesne olmasını sağlayan husustur. Bir deneyimin kişisel olması konvensiyonel adlandırmaların aynı deneyime işaret etmiyor olabileceği ihtimalini de barındırır. Diğer bir ifadeyle insanların kırmızılık olarak adlandırdıkları deneyimin içeriği herkes tarafından aynı deneyimlenmiyor olabilir. Tersine çevrilmiş spektrum, qualianın kişisel oluşuna vurgu yapan, çok da yeni sayılmayan bir düşüncedir. İnsanların konvensiyonel olarak adlandırmış oldukları nitelikler (renkler, kokular) başkaları tarafından tam tersi olarak deneyimleniyor olabilir. Feser’e göre bunu anlayabilmek, bir başkasının zihnine girip deneyimlerini deneyimlemekle mümkündür. Kişisel deneyimlerin öznel karakterlerinde bulunan fark, ilkece ayırt edilebilir olmadığından bunu öğrenmenin bir yolu da görünmemektedir. (Feser, 2023:106-107)
Doğrudan ve anlık olma hususu deneyimin herhangi bir dolayıma girmeksizin anlık ve içsel olarak deneyimlendiğini ifade etmektedir. (Çetin, 2022:28) Deneyimleme anda ve “ben” çerçevesinde dolaysızca gerçekleşmektedir. Buradaki dolaysızlık öznel deneyimin çıkarımsal ya da önermesel bilgi türüyle arasındaki doku farklılığı üzerinden düşünülecek olursa daha anlaşılır olacaktır. Önermesel bir bilgi yalnız başına ve kişisel bir bilgi türü değildir dahası aktarılabilir bir niteliktedir. Deneyim bilgisinin dolaysızlığının bir diğer özelliği de yanlışlanabilir olmamasıdır. Çetin, “acı çekerken acı çektiğimizden şüphe etmemizin tıpkı o an var olduğumuzdan şüphe etmemiz gibi imkansız” olduğunu söylerken deneyim bilgisi ile diğer nesnelere dair bilgimiz arasındaki farka vurgu yapmaktadır. (Çetin, 2022:29) Sonuç olarak, geleneksel bir kabul olması bakımından düşünüldüğünde qualia bireye özgü oluşu çerçevesinde konumlandırılmıştır.
Qualianın Ontolojisine İlişkin Yaklaşımlar
Öznel deneyimin bilinç kavramında oynadığı rolün yadsınamaz düzeyde olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Qualia, bir bilinç kuramı oluşturulurken kabul etme ya da reddetme yoluyla mutlaka hesaplaşılması gereken, çözümü zor bir problemdir. Qualianın geleneksel anlamda tanımlandığı biçimde bir var oluşa sahip olup olmadığı üzerinden yapılacak bir soruşturma, yapılan çalışmaya ontolojik bir boyut kazandıracaktır. Ontolojik boyutuyla ön plana çıkarılan qualia, hakim paradigmanın onayladığı üzere fiziksele referansla analiz edilecek olursa iki kategori karşımıza çıkmaktadır.
Bu kategorilerden ilki qualianın yani deneyimin öznel boyutunun sahip olduğu gizemin doğa bakımından fiziksel süreçlere indirgenmesi suretiyle ortadan kalkacağını iddia eden görüşleri barındıran indirgemeci kategoridir. İkincisi ise fiziksel süreçlere indirgenemeyen farklı bir doğaya sahip olan qualianın, mevcut gizemini daima koruyacağı iddiasını barındıran görüşlerin oluşturduğu anti-indirgemeci kategoridir. (Çetin, 2022:33)
İndirgemeci kuramları fizikalizmi temele aldığım için zihinsel süreçlerin, fiziksel süreçlere indirgenerek ilkece açıklanabileceğini iddia eden görüşleri kapsayacak bir biçimde kurguladım. Bunun nedeni süreçlere ilişkin kurgulanan ontolojiler için bir töz tayin etme zorunluluğunun ortadan kaldırılmasıdır. (Çünkü fizikalizmde ilişkiler temeldir.) Fizikalizm, materyalizmden daha esnek bir çatı tayin edeceği için referansımı bu doğrultuda oluşturdum. Bilince yönelik bir indirgeme, benim kullanmakta olduğum anlamı gözetildiğinde bilincin aslında fiziksel süreçlerden ayrı bir var oluşa sahip olmadığını iddia etmektir. Böyle bir pozisyona sahip yaklaşımların tanıtımı için Churchland’ların Nörofelsefesini (Paul ve eşi Patricia Churchland) ve Daniel Dennett’in, Çoklu Taslaklar modelini ele alabiliriz.
Tümkaya, Nörofelsefenin çoğunlukla indirgemeci, eleyici ve hem indirgemeci hem de eleyici görüşler olarak kategorize edildiğini iddia etmiştir. (Tümkaya, 2021:15) Bir kuramda elenen şeylerle ve indirgenen şeylerin nesnesi arasında yapılacak bir ayrımla, neden bu yazıda Nörofelsefeyi indirgeyici bir kategoride ele aldığımı gerekçelendirmiş olacağım. Ben zihinsel süreçlerin fiziksel süreçlerden bağımsız bir var oluşa sahip olmadıkları ve nörobilimsel bir gelişmeyle zamanla qualia olarak adlandırdığımız varlığın fiziksel olarak açıklanabilir bir forma dönüşeceği iddialarından dolayı Churchland’ları indirgemeci bir pozisyonda değerlendiriyorum. Çünkü bu tabloda bilincin ve dolayısıyla qualianın varlığı fiziksel süreçlere indirgenmektedir. Aynı zamanda elemeci olmaları hususu değerlendirilecek olursa tutarsız bir tabloyla karşılaşmamış oluruz. Yani Elemecilik, indirgemeci pozisyonu içerisinde oturmayan bir resim değildir. İndirgemeci olan bu pozisyonun kavramsal anlamda elemeci olduğunu düşündüğüm için eleme ve indirgeme işlemlerinin her ikisinin de Churchland’lar için mümkün olduğu kanaatindeyim.
Bir kavramın özniteliklerini dışlayabileceğimiz bir kavram ya da açıklama modeli ortaya koyabiliyorsak, o kavramı o kavram yapan öznitelikleriyle birlikte kavramın kendisi de ortadan kaldırılacaktır. Diğer bir ifadeyle başka bir “şeye” dönüşen bu kavram artık literatürden elenecektir. Ancak qualianın klasik tanımlanmış haliyle güncel nörobilimsel faaliyetlerimizin içerisinde doğrudan karşılık geldiği bir başka kavram yoksa bile bu onu deneyimlemekte olduğumuz haliyle ontik anlamda inkâr etmek anlamına gelmemelidir. Qualia tanımından ötürü eleniyorsa bile mevcut deneyimleri adlandıracak bir formülümüz mutlaka bulunacaktır. Ayrıca bu formül nörobilimsel çalışmalardan geleceği için deneyim olarak adlandırılan var oluşu, fizikalist bir çerçevede nöral bağıntılara indirgediğimiz gerçeğini değiştirmeyecektir.
Nitekim Paul Churchland da indirgeme konusunda Özdeşlik teorisyenlerinden ayrıştıkları noktaları “Madde ve Bilinç” eserinde dile getirmiştir. Özdeşlik teorisyenlerinin, nörobilimsel çalışmalar perspektifinde tüm halk psikolojik sözcük dağarcığımız için bire bir eşleşmelerin sağlanacağını iddia ettikleri yerde Churchland’lar birebir eşleşmelerin bulunmayacağını iddia ederler. Özdeşlik teorisinde kuramlar arası gerçekleşeceği düşünülen bu indirgemenin Churchland’ların Eliminatif materyalizminde gerçekleşmeyeceği öngörülür. Bununla birlikte Churchland’lar gelişmiş bir nörobilimle hasıl olacak olan kavramsal çerçevenin içerisinde fizikalizmi destekler nitelikte olmayan geleneksel qualia kavramının “halk psikolojik” kavramsal çerçeveler çöplüğü içerisinde elenerek tarihe gömüleceğini iddia eder.
“İçsel yaşamlarımızın gerçekten upuygun olan nörobilimsel bir açıklamasının sağduyuya dayalı kavramsal çerçevemizin kategorileriyle bire bir eşleşecek kuramsal kategoriler sağlamasını bekleyemeyiz. Aynı şekilde eski kavramsal çerçevemizin olgunlaşmış bir nörobilim tarafından indirgenmesi yerine sadece bir elemeye tabi tutulmasını beklemeliyiz.” (Churchland, 2012:69)
Dennett’in Çoklu Taslaklar Modeline bakacak olursak benzer bir indirgemeyle karşılaşırız. Qualianın fiziksel süreçlerden bağımsız bir var oluşa sahip olmadığını düşünen Dennett, birinci şahsın perspektifine sahip olmanın hiçbir gizemli boyut teşkil etmediğini iddia etmektedir. Ona göre geleneksel qualia tanımında, qualianın sahip olduğu öznitelikler belirsiz ve tam olarak tanımlanamamış bir mahiyettedir. Bununla birlikte Denett, birinci şahıs perspektifine dair yapılacak analizler için heterofenomenoloji metodunu önerir. Heterofenomenoloji, insanların bilinçli deneyimlerine ilişkin doğru olduğuna inandıkları tüm deneyimlerin söz gelimi bir kataloğunu çıkarma prensibini esas alır. Bu deneyimler kataloğu, nörobilimcilerin kataloğa katılanlar üzerinde yapmış olduğu deneysel verilerin de toplanmasıyla insan bilincinin açıklanmasının önünü açacaktır. (Cavanna ve Nani, 2021:58-59) Heterofenomenoloji, onun ifadesiyle birinci şahıs bakışını bir metot olarak temel alan Fenomenolojinin aksine üçüncü şahsın bakışından qualiaya ilişkin bir bilgi edinimini mümkün kılacak olan heterofenomenolojik bir yaklaşımı önererek nesnelliği yakalamaya çalışır. (Dennett, 2018:318)
İkinci kategoriyi teşkil eden; zihinsel süreçlerin fiziksel süreçlerden ayrı bir doğası ve var oluşu olduğunu iddia eden görüşlerin en popüler versiyonları ise Searle ve Nagel gibi filozoflar tarafından savunulmuştur. İki felsefeci de qualianın geleneksel tanımında fikir birliği içinde olmakla birlikte ayrıştıkları noktalar da mevcuttur. Fiziksel süreçlerden ayrı bir var oluşa sahip bilinç durumlarının bize ilk çağrıştırdığı her ne kadar düalizmin tözsel formu olsa da bu iki ismin töz düalisti olduğu söylenemez. Bilinç durumlarına ve dolayısıyla bilincin zor problemi olan qualia’ya ayrı bir var oluş atfetmek köken bakımından fiziksel süreçlere ait bir var oluşa sahip oldukları iddiasının önünü kapatmamaktadır. Buna örnek olarak Searle’ün biyolojik doğalcılığı verilebilir. Searle, elbette Descartes’te olduğu gibi bilinç durumlarının, kaynağını başka bir düzeyden alan apayrı bir var oluş olduğunu iddia etmemektedir. Bu nedenle bahsi geçen düal yapıların tözsel değil en fazla niteliksel olduğu düşünülebilir.
Searle özelde indirgemeci ve elemeci kuramlara; genelde ise fizikalist meta yaklaşıma karşı bir pozisyondadır. Biyolojik doğalcı bir zeminden hareket eden Searle; bilincin, beynin bir özelliği olarak evrimsel bir süreçte meydana geldiğini savunurken hem katı bir fizikalizme hem de düalizme karşı çıkmaktadır.
Görüldüğü üzere Searle esasında bir madde ve bilince yönelik karşılıklı dışlayıcı bir algının neredeyse tüm bilinç kuramlarında var olduğunu düşünmektedir. Fizikalizme ne ölçüde karşıysa düalizme de o denli karşıdır. Nagel’de de durum benzer biçimde fizikalizm karşıtlığına dönmektedir. Öznel niteliklerin indirgenemezliği üzerine yazmış olduğu “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” adlı makalesi, qualianın ontolojik mahiyetine yönelik epistemolojik bir girişim olarak değerlendirilebilir. Eserde Nagel, insan bilincine ve qualiaya yönelik verilecek hiçbir bilginin o qualeyi (qualianın tekil kullanımı) deneyimlemeyle elde edilecek bilgiyi vermeye muktedir değildir. Deneyimin deneyimlenmesiyle elde edilecek olan bilgi, o deneyimi deneyimleyen kişinin bilinciyle çerçevelenmiş ve üçüncü şahsın bakışına kapalı olan bir bilgidir. (Nagel, 2015:137-158) Takdir edilir ki burada bahsi geçen bilgi, qualeyi ifade etmek amacıyla verilen bilgiden farklı bir formdadır. En azından yarasalara ilişkin düşünce kurgusu, bu iddianın önsel kabulüne dayanmaktadır.
Değerlendirme
Sonuç olarak tüm bu yaklaşımlar, qualia temel alındığında bilincin ontolojisine yönelik tartışmalardan çıkarsanarak çok genel bir sınıflama ile sunulmuştur. Bilinç problemini neden qualia üzerinden tartıştığımı, qualiayı neden ontolojik bağlamda ele aldığımı daha önce ifade ettim. Bununla birlikte ilk olarak qualia tanımını netleştirebilmek için geleneksel algıya başvurdum. Tanımladığım bu qualiaya ilişkin ontolojik soruşturmayı, tasdik ve inkâr bağlamında kategorileştirerek, türünün en bilinen temsilcileriyle anlaşılır kılmaya çalıştım. Elbette bilinç problemi, farklı boyutları olan bir karmaşıklıkta olduğu için aynı konu başka kavramlar çerçevesinde düşünülebileceği gibi başka bağlamlarda da ele alınabilirdi. Hatta tartışma, geleneksel bilinç ve qualia tanımlarının çok ötesinde yeni tanımlar üzerinden de gerçekleştirilebilirdi. Bu yazıda bilince yönelik pozisyonların en sade biçimde bir aktarımını amaçladığım için geleneksel anlamda bir qualianın var/yok temelli bir tanıtımını sundum.
Varlık üzerinden yapılan bu sınıflandırmada; indirgemeci ve anti-indirgemeci pozisyonlar fizikalizm temelinde oluşturulmuştur. Epistemoloji temelli bir tartışma yürütülecek olsaydı qualia tanımının da değiştirilebilecek olması ihtimaliyle birlikte yine qualiaya ilişkin bir konuyu bilinebilirlik üzerinden ele almış olabilirdik. Bilinebilirlik üzerinden yapılacak bir ayrım ise agnostik gizemcilik ve bilinebilirci görüşler biçiminde kategorize edilerek bilinebilirliğin altı; fenomenoloji, yöntembilimsel materyalizm ve sayısal yaklaşım biçiminde doldurulabilirdi. Yukarıda yapılan sınıflandırma tartışmalara açık olmakla birlikte sofistike bir husus olarak bilincin, yeni kurgulamalarla yeniden sunulabilecek bir kavram olduğu göz ardı edilmemelidir.
Kaynakça
Berke, Z. (2014). Çağdaş Zihin Felsefesinde Qualia’nın Ontolojik Statüsü Problemi. (Yayımlanmış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi). https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/28559/3/Zeynep_Berke.pdf
Cavanna A.E., Nani A. (2021). Bilinç. Ankara: Episteme Yayınları
Churchland, P. M. (2012). Madde ve Bilinç. (Çev. Saffet Murat Tura) İstanbul: Alfa Yayınevi
Çelebi, V., Yıldız, G. (2022). “Qualia Probleminin Düzliazm, Materyalizm ve Nörofelsefe Açısından Değerlendirilmesi” Sosyal ve Beşeri Bilimlerde Araştırmalar, Kavramlar ve Uygulama, 1, 147-165
Dennett, D.C. (2018). Sezgi Pompaları ve Diğer Düşünme Aletleri. (Çev. Ozan Karakaş) İstanbul: Alfa Yayınları
Feser, E. (2023). Zihin felsefesi. (Çev. Osman Baran Kaplan). İstanbul: Babil Yayınları
Nagel, T. (2015). Zihin ve Evren. (Çev. Özge Çağlar Aksoy) İstanbul: Jaguar Yayınları
Nagel, T. (2021). Yarasa Olmak Neye Benzer?. (Çev. Selin Aktuyun)
Kırklaroğlu, H. (2018). Bilim tarihi açisindan psikoloji ve bilimselliği üzerine tartişma. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(13), 194-210.
Papineau, D., Selina, H. (2015). Bilinç. (Çev. Sinan Köseoğlu). Ankara: Say Yayınları
Revonsuo, A. (2017). Bilinç: Öznelliğin Bilimi. (Çev. Selim Değirmenci). İstanbul: Küre Yayınları.
Searle, J. (2018). Bilincin Gizemi. (Çev. İlknur Karagöz İçyüz) İstanbul: Küre Yayınları
Tümkaya, S. (2021). Nörofelsefe İndirgemeci mi Yoksa Eleyici midir?. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, (31), 15-36.