Perşembe, Kasım 21, 2024

Amor Fati, Peki Gerçekten Özgür Müyüz?

-

EDİTÖR:
Meliha Çakır

-

Yaşamımız belli bir yazgıya mı bağlı? Bizler, önceden belirlenmiş bir planı mı yaşıyoruz? Hayatımız bizim eylemlerimizle mi evirilip gelişir yoksa bizim kontrolümüz dışında mı ilerler? İnsanlar yaşamları boyunca bu sorularla hayatlarının özünü oluşturan etmenleri sorgulamış ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Bu anlamlandırma yolunda kişilerin yöneldiği yegâne şey hayatlarının belli bir plana belli bir yazgıya göre ilerlediğidir. Bu yazgının önceden belirlenip belirlenmediği, bizlerin o yazgıda ne derece etkimizin olduğu felsefenin en önemli problemlerinden biri olan özgürlük probleminin de konusunu temellendirmiştir. Spinoza, Nietzsche ve Stoacılar bu problemi Determinizm, zorunsallık, kader, kadere boyun eğme gibi başlıklarla incelemiştir.

nedensellik zinciri resmedilmiş

‘Aynı Sebepler Daima Aynı Neticeleri Doğurur’

Spinoza, insanın özgürlüğü problemini varlık anlayışıyla temellendirmiştir. Ona göre doğada var olan her şey zorunlu olarak vardır, doğada olumsallıktan bahsedilemez. Bu zorunlu var olma durumu Tanrı’nın kendisi için de geçerli olup varlık doğası gereği zorunlu olarak var olmuştur. Spinoza Tanrı’dan başlayarak evreni zorunluluk ve nedensellik zinciri içerisinde determinist bir anlayışla açıklamaya çalışmıştır. Determinizmi evrendeki olayların yanı sıra insan iradesini de Tanrı’nın belirlediğini ve insanın isteme eylemlerinin iç ve dış nedenlerle belirlenmiş olduğunu, dolayısıyla salt bir istenç özgürlüğü olamayacağını savunan görüş olarak ifade edilmiştir. (Taşkın, 2020) Spinoza’nın determinizm anlayışının tepe noktasında, tabiatı gereği varlığı zorunlu, kendi kendisinin nedeni ve zorunlu olarak sonsuz olan Tanrı (töz/cevher) yer alır. Spinoza’ya göre Tanrı dahi hiçbir varlıkta var olmada özgür iradeden bahsedilemez, her varlık zorunlu olarak var olmuştur ve varlığı başka bir şeyin varlığına/nedenine bağlıdır. “İrade özgür neden olarak değil, zorunlu neden olarak adlandırılabilir”. Spinoza bu önermeden, Tanrı’nın özgür irade ile etkide bulunmadığını özgür irade ile yaratmadığını çıkarır. Çünkü Spinoza’ya göre hiçbir nedeni olmama ve belirlenmemiş̧ olma anlamında özgür irade Tanrı’da yoktur. Tanrı şeyleri özgür iradesi ile değil, kendi zorunlu özünün sonucu olarak türetir. (Taşkın, 2020)

Spinoza’nın özgürlük ve özgür irade tanımlamaları da buradan kaynaklanarak öz belirlenime sahip olan (kendi kendinin varlık nedeni), dışarıdan gerektirilmeye ihtiyaç duymadan, kendi kendinin hareket ettiricisi ve kontrolcüsü olabilen özgürdür şeklinde açıklamaktadır. Bu özellikler de yalnızca Tanrı’da bulunurken insan doğa yasalarına uymak zorunda olduğu ve kontrol edemeyeceği birçok dış faktöre bağlı olduğundan insanda tam bir özgür olma durumundan bahsedilemez.  Spinoza’ya göre doğadaki her şey bir neden sonuç ilişkisine göre ilerler, nedenler silsilesi içinde yaşayan insanın her eylemi başka bir eyleminin sonucu ve diğer bir eyleminin başlangıcıdır. İnsan kendi kontrol edebildiği eylemler onda kısmi bir özgürlük oluştursa da Spinoza’ya göre insanı özgür kılabilecek olan bu nedenler silsilesinin olduğu gibi kabullenerek eylemelerinin bağlı olduğu neden ve sonuçları kavraması, eylemlerini tetikleyen etmenlerin bilincinde olmasıdır. Spinoza’nın bu görüşleri yine Nietzsche tarafından değerlenirilip tekrar yorumlanmıştır. 

Amor Fati ve Nietzsche

kendi hayatımın yolunu kaybetmemin yüz tane takdire şayan yolu vardır.‘ (Nieztsche 1963, s. 12)

İrade özgürlüğü, teoloji, ahlaki dünya yasası, özgecilik, iyi ve kötü kavramlarıyla diğer filozoflara duvar ören Nietzsche’nin öncüsü olan Spinoza, Nietzsche’nin insanın özgürlüğü ve iradesi hakkındaki fikirlerini derinden etkilemiştir. İnsanın özgür bir iradeden yoksun bir şekilde onu ve hayatını kontrol eden bir sürü dış etmenle bir anlamsızlıkta yaşadığını ve kontrol edemediği bu düzeni olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini öne sürer.

Nietzsche, etkisinde kaldığı Yunan felsefesinin trajedi kavramını kendine göre insana ne olduğunu telkin ederek, gelenekle olan bağlarını koparmak olarak açıklamaktadır. Kişi öz bilincini kazanırken trajedi ona varlık ve alın yazısı arasında bir denge olduğunu göstermektedir. Bu anlamda insanın varoluşsal varlığı oldukça trajiktir. (Bayır, 2019, 3, 21-26) Evren karşısında bağımsız ve düşünen bir varlık olarak insan, alın yazısı ve karar özgürlüğü arasında sıkışmış bir halde kendini gerçekleştirmek için çabalamaktadır (Nietzsche 1963, s.15) bu çaba hiçbir anlamı olmayan bir hayata anlam arayışı içinde yapayalnız bırakıldığı bir dünyada insan için anlamsızken o, hocası Schopenhaur’un nihilist ve kötümser bakış açısından sıyrılarak bu anlamsızlığı olduğu gibi kabul etmeyi, insanın kontrol edemediği o yazgıyı,  acıdan ibaret olan yaşamın ağırlığını ve bitmek bilmez yükünü sırtlanmayı ve bununla yaşamayı öğrenmenin kişinin kendini gerçekleştirme yolculuğunda önemli bir adım olarak kabul eder. O, dünyanın temelinde iradenin yattığı düşüncesini Spinoza ve Schopenhauer’dan almakla birlikte, Schopenhaur’un kötümserliğini paylaşmaz; tersine, hayatın özünü acının oluşturduğu düşüncesinden hareketle, yaşamın yeniden evetlenmesine ulaşır. Nietzsche, yaşamın evetlenmesi, olumlanması, insanın kaçamayacağı kısıtlı iradesiyle yazgısını olduğu gibi kabul etmesine ‘amor fati’ diyerek tanımlamıştır. 

İnsandaki büyüklük için ifadem amor fati’dir: Başka bir şeyi istememek, ne ileriye ne geriye ne tüm benliğine doğru.‘ (Nietzsche, Ecco Homo, 1888 s. 32)

Stoacıların Hayat Tesellisi

Felsefeyi bilgelik, bilgeliği de Tanrı yolunda ilerleme, isteklerini ve hazlarını düzene koyup düşüncelerini iyiye kullanmada bir araç olarak kabul eden stoacılar, ilahi bir düzen olarak gördükleri kaderi değiştirilemez ve boyun eğilmesi gereken bir olgu olarak ifade eder. Üzerine düşünüp değişteremeyeceğimiz bir olgu olan kaderi Seneca Ep. 16.4’te : “Felsefe ne işime yarar, kader diye bir şey varsa?” yönelttiği bu cevapsız soruyla anlatır. Kader, tanrısal öngörü ve talih Stoacıların evrendeki işleyişi açıklarken kullandığı bir kavramdır. Her şeyin kadere göre gerçekleştiği fikrinin Zeno, Chrysippus, Posidonius ve Boethus gibi Stoacıların yazdığı “Kader Üzerine” adlı eserlerde savunulduğu belirtilir. (C. Çevik, 2020)

“Kader, varlıkların birbirine bağlı nedenidir ya da dünyayı yöneten akıldır.” (Bacon, Denemeler,1597, s. 23)

Stoalılara göre doğada ilahi bir yasa vardır ve tüm varlık bu yasanın hükmüne mutlak boyun eğer. (Arslan, İlk Çağ Felsefesi, 311) Tözden doğan varlıklar Tanrı’nın iradesine boyun eğerler, öncesiz sonrasız yasaya göre doğarlar, gelişirler sonra yok olup giderler. Var olan her şey hızla dönüşüp değişirken bu yasa (kader) asla değişmez. (Çelikkol, 2019) Chrysippus’un tanımına göreyse, kader, evreni yöneten zihnî güçtür yani başka deyişle, “evrenin aklıdır”, “evrende tanrısal öngörüye uygun bir şekilde yönetilen olayların yasasıdır”, “dün olmuş olanların, bugün olanların ve yarın olacak olanların yasasıdır.” (Aet. Placit. 1.27.5; 28.3, Akt. Arnold, Roman Stoicism) Tanrısal öngörü olarak kabul ettikleri kadere boyun eğdiğimiz kadar doğaya uygun yaşanabileceğini ileri sürmüşlerdir. Stoacıların bu görüşü, insanları kaderlerini sevmeye yönelterek bir çeşit teselli sağlamış ve uzun yıllarca (günümüzde de etkin biçimde) ‘yaşam anlamsızlığının’ tesellisi olmuştur.

Tüm bu görüşlerin ışığında, doğa/ilahi yasa tarafından belirlenen kader, içinde bulunduğumuz yaşam yolunu yoldayken neden-sonuç ilişkisiyle inşaa ettiğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Kontrol edebildikleri sınırlı olan insan kendi eylemlerinin dış etmenlerden bağımısız bir şekilde yaşayamayacağı gerçeğiyle yüzleşmeli ve olanı olduğu gibi kabul etmelidir. Nietzsche’nin de dediği gibi, ‘Amor Fati’.


Kaynakça

Meltem Sıla Özkan
Meltem Sıla Özkan
2003 İstanbul doğumlu. İstanbul Sosyal Bilimler lisesi mezunu, Ankara Sosyal Bilimler üniversitesi Hukuk fakültesi öğrencisi. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih ve edebiyat ilgi alanları. Felsefede ahlak, din ve siyaset felsefesi, Nietzsche, Spinoza, Thomas Hobbes ilgi alanları

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz