Çarşamba, Ekim 9, 2024

Yaşantımızdaki Karışıklık

-

EDİTÖR:
Fatma Sude Taşdelen

-

Aklımın fazlasıyla karışık olduğu bu zaman diliminde, iç dünyamda saklanan ve kurtarılmayı bekleyen masum, gözlerindeki narin yaprakları dökmüş bir çocuk var.

Yüzleşemediğim Kaçamaklar

Gerçekliğinden korktuğum tüm sorunlardan kendimi bildim bileli daima kaçarım. Uçsuz bucaksız, tenha köşelere saklanır hatta şehirler değiştiririm. Kaçma sebebime yalandan bi cevap ararım. Fakat ne cevap bulurum ne de gittiğim yer bana iyi gelir… Üstelik aklımda süzülen onlarca cevapsız soruya yenilerini de eklerim. Lakin şuan ki aklım olsa, korktuğum o gerçeklikten hiç kaçmaz, tüm gücümle yüzleşirdim.

Bunları özet misali yazıyorum çünkü benim yaptığım hataları yapmanızı istemiyorum. Kalmak için en ufak sebebiniz var ise herhangi en küçük bir sebep, orada kalın. Mesela hiç bir zaman bu cani oluşumun özü kaçmak değildir, olamaz da. Kaçmak terimini kullandığımız olay bir nevi uzaklaşmaktır ve dış dünyamızda sürekli olarak bir şeylerden uzaklaşmak bize pahalıya patlayabilir. Ruhsal bakımdan da olumlu bir dönüşü olmayacaktır. İstisnalar hariçtir tabi ki, uzaklaşmak olarak nitelediğimiz olay ‘kafa toplamak’ veya ‘ beynimizi dinlendirmek’ değildir. Bu iki istisnanın bize döneceği olumsuz sonuçları olmaz çoğu zaman. Fakat bir olay örgüsünde başka seçeneğiniz kalmamışsa başka bir seçenekte sunmaya mecaliniz yoksa işte oradan uzaklaşmak olumsuz dönüşü olan bir kaçıştır. Kurtulduğumuzu sanırız ama nereye gidersek gidelim daima karşımıza çıkmasını istemediğimiz o olay yanımızda olur. Bundan kurtulmanın tek yolu yüzleşmektir. Kişi uzaklaşmak yerine kafasında o sorun ile yüzleşmelidir. Tıpkı benim yapamadığım gibi…

Sizde de olur mu? Bir şeylerden koptuğum vakitler aynaya bakamaz, kendimi görmeye tahammül bile edemem. Rutin haline bürünmüş yaşantımı kınar dururum. Çünkü her şeyin sorumlusu olmaktan korkarım. Gerçi bir birey nasıl her şeyin sorumlusu olabilir? Kendi hayatı da buna dahil. Tam olarak tüm sorumluluk onda değildir ki. Veya her şeyin sorumlusu olmak ne demektir? Her şeyin içinde neler bulunur?

Her şey olarak adlandırdığımız terimin tam anlamını bilmek imkansıza yakındır, bence her şey kavramı Subjektif bir anlamdır.

Hepimiz Aynı Mıyız?

Ara sıra, gözlerim benim gibi veya sizin gibi olan insanlara çarpar. Genelde umutsuz olduğum zamanlar, caddelerden geçen, birbirlerini daima kollayan arkadaşlara ve çiftlere veya sessiz bir teknede kendi halinde balık tutan bir adama odaklanırım. Onların mutluluğu, yaptıkları şeyden memnun oluşları benim de günümü aydınlatır. Neden var olduğumu anlayamadığım zamanlar, geçimini sağlayamadığı besbelli olan o kadına bakarım. Tempolu bir biçimde kaldırım dışından yürür genelde. Geçimini sağlayamaz ama gözlerinden bellidir. Tutunacak bir dalı vardır, çocuğu veya sevdiği bir hobi onun tutunduğu sarmaşık olabilir. İşte o vakit kendi derdimden çok onu düşünürüm. Kendim içinde eskimiş bir sarmaşık ararım. Çoğu zaman tebessüm ile yaparım bunu. Çünkü bir umudunun olması tüm sorunları aşabilir.

Çocukluğumu özlediğimde ise dört tekerlekli bisikletten yeni vazgeçmiş, 2 tekerlekliye alışmaya çalışan o çocuğa bakarım. Dizleri yara bere içindedir, kolları kesiktir. Yere düşmekten yorgun düşmüş bu sebepten ötürü ağacın en gölge kısmına oturmuş o çocuk bana özlediğim minik kızı içimde sakladığımı hatırlatır. Güneş tepeye çıktıkça belki de akrep hızlandıkça ağacın gölge kısmı yavaşça yok olur. E tabi gölge gidince çocuğun terlemiş suratına güneş çarpar. Tuzlu terini söker ve onu azimle ayağa kaldırır.

Betimlemiş olduğum tüm bu tiplemeler aslında hayatının bir kesiminde bizim yaşadığımız duyguları yaşamıştır. Buda asıl anlatmak istediğim Yaşantımızın Karışıklıklarındandır.

Yaşantımızın Karışıklıkları

Çok özlediğim o insanın, çok özlediğim o tatlı anılarımın bana hissettirdiği tüm duygu karmaşaları rastgele bir gün gördüğümüz insanlarda da olan bir şeydir. Ve bunun farkına vardığımda gözlerimden yaşlar akar vaziyette gülümserim. İnsan olduğumu, belki bir gün duygularımın beni yönetmeyeceğini kendime hatırlatırım. Buna da Yaşantımızın Karışıklıkları ismini veriyorum. Yaşamak o kadar gariptir ki, hissetmek, acı çekmek, gülmek, kahkaha atmak, ağlamak, kınamak ve benzeri duygular bana çok karışık gelir. Aynı gün içinde belki de yüzlerce kez duygularımız değişiyordur. Ve bu yaşantımızın bir parçasıdır, insan olmanın yegane temelidir. Aslında bakarsak hepimiz aynıyız. Bazılarına çok duygusalsın deriz, kimisine de sen hiç ağlamaz mısın? diye sorarız. Lakin hepimizin yerine göre atladığı bir nokta vardır. Yaratılmış herkese verilen, his ve duygular aynıdır bu bizi aynı kılan şeydir fakat ayıran şey de onu nasıl yansıttığımızdır. Kimisi çok ağlayarak o duyguyu bastırır, bazısı da umurunda bile değilmiş gibi görünerek.

Açıkçası biz tıpa tıp aynıyız. Her insan formunda yaratılmış canlı, enerji, birey, nesne ve sayılacak daha çok terim. Hepsi aynı şeydir. Onlara lütfedilmiş tek farklı şey kişilikleridir, kişiliklerimizdir…

Özlem

Bu zamana kadar kaybettiğim onca can oldu. Hiç bir zamanda bu canları -insanları- bu kadar çabuk kaybedebileceğimi anlayamadım. Oysa onlarla olan hayallerimi yazdığım çocuk romanlarına betimlemiştim. Söylemediğim sevgimi asla sönmeyen sıcak sobamda saklamıştım. Ama tanrı bazen böylesini daha makul görüyor. Sonuçta bazı insanlar vardır ve hayatımızın en özel döneminde olup ardından gitmek için yaratılmışlardır. Amaç o insanlar gittikten sonra bile özel ve tatlı duygular beslememizdir. Aslında tam olarak istenen şey budur. O olaydan -olay örgüsünden- ders çıkarıp hala onların yaşantıları için iyi dilekler dilemektir. Hümanist bir birey olmakta bunu gerektirmez mi?

Şahsen ben, topladığım eski antika paraların dönemlerinde adı geçen tanrılara yeni önü açık hükümdarlıkları için iyi dileklerde bulunurum. Kaybettiğim onca canı hala sever, sayarım. Onlara duyduğum özlemi bu şekilde hafifletirim. Bu diyarda emin olun ki kimse birine özlem duymadan duramaz, herkes ön yargılarımızdaki gibi duygusuz değildir. Bahsettiğim gibi bu nasıl yansıttığımıza bağlıdır.

Ve her şey bu kadardı. Yaşamımız, duygularımız, özlem duygumuz, başından kalkamayacağımızı sandığımız karmaşık dertlerimiz. Kimse bizi avutmadığı için kendimizi avutacak en küçük bir şey bulmamız. Örneğin; En büyük derdin bizde olduğuna inandırmak istememiz gibi. Bunların hepsi Yaşantımızın Karışıklıklarına bağlıdır. Benim tahminimce bunun belirli bir sonu yok ve her zaman hayatımızda olmaya devam edecek. Bununla baş etmemin tek yolunun, nasıl mutlu olacaksak öyle anlamamız gerektiğinin olduğunu düşünüyorum. Umarım kaçmak yerine yüzleştiğiniz, özlemek yerine onu iyi andığınız bir hayata sahip olursunuz.

Sizler kadar güzel bir serüven diliyorum…

Esinnur Yiğit
Esinnur Yiğit
2008 doğumluyum. Yazmayı tutku haline getirmeye çalışıyorum ve küçüklükten beri yazma hevesi ile büyüyorum. Sanırım daha yolun başındayım. Yazılarım tamamen kafamın içi. 🐇🧚🏻🍓

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz