Sanat, özgün ve özerk bir kimlik arayışının entelektüel etkinlik alanıdır. Sanatın birey üzerinde kendi olmayı öğreten bir özgürleşme öğretisi vardır. Sanatçı ise kültürel ve etik koşulların biçimlendirdiği bir benlikten ayrılarak kendi özerk kimliğini oluşturma doğasına sahiptir. Bununla birlikte sanatçı, bilinen toplumsal normlara karşı bağımsızlaşma yolunu seçer.
Birinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren emperyalizmin etkileriyle yüzleşen Türkiye, altmışlı yıllarla beraber benzer anti-emperyalist bir duruşla sinema alanında eserler ortaya koymaya başlamıştır. İlk başlarda daha ılımlı bir yaklaşımla toplumun sosyal sorunlarını ele alan ve duyarlılığı amaçlayan filmler üretilirken, 1970’lerde daha radikal bir tavır baş göstermiştir. Bu radikal tavrın öncülerinden en önemlisi ise Yılmaz Güney'dir.