Sinemanın varlık nedenini sorgulayan iki temel perspektif vardır. İlk olarak, sinemanın dünyayı müdahalesiz olarak yansıtması gerektiğini savunan bir bakış açısı vardır. Diğer bir perspektif ise sinemanın sanatçının yaratıcılığı ve hayal gücüyle sınırlı bir estetik form olduğunu savunur.
Birinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren emperyalizmin etkileriyle yüzleşen Türkiye, altmışlı yıllarla beraber benzer anti-emperyalist bir duruşla sinema alanında eserler ortaya koymaya başlamıştır. İlk başlarda daha ılımlı bir yaklaşımla toplumun sosyal sorunlarını ele alan ve duyarlılığı amaçlayan filmler üretilirken, 1970’lerde daha radikal bir tavır baş göstermiştir. Bu radikal tavrın öncülerinden en önemlisi ise Yılmaz Güney'dir.